inovasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
inovasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Temmuz 2019 Pazartesi

İnovasyon Stratejisi Nasıl Belirlenir?

Merhaba sevgili arkadaşlar,

Geçen yazımda inovasyon kavramını açıklama çalışmıştım. Buna göre inovasyonun insanlara veya topluma ekonomik ya da sosyal fayda sağlayan ve insanların ulaşabilecekleri şekilde makul seviyede fiyatlanabilen yenilikler olduğundan bahsetmiştim. Bu yazıda da kurumların daha ayakları yere basan inovasyonlar yapabilmeleri için öncelikle bunu bir çerçeveye oturtmak noktasında oluşturmaları gereken inovasyon stratejisinden bahsetmek istiyorum. 

Öncelikle hemen söyleyeyim, inovasyon stratejisi mutlaka kurumun ana stratejisinin bir parçası olmalıdır. Bunun önemi şudur ki, kurumun ana stratejisinde eğer büyüme amaçlanmışsa inovasyon çalışmalarının da büyüme üzerine konumlandırılması, deneyim artışına önem verilmişse o zaman inovasyon stratejisinin de bunu dikkate alarak şekillendirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple en başta kurumun vizyonu ve misyonu incelenmeli, değerleri çalışılmalı ve bunlarla tutarlı bir strateji oluşturulmalıdır. 

Bu strateji; inovasyon çalışmalarının yapılabilmesi için gerekli olan yapının gösterildiği bir yol haritasını içermelidir. Bu yol haritasında; işletmedeki inovasyon faaliyetlerinin başlayabilmesi için gerekli neler varsa, hangi planda ve ne kapsamda yapılacağı özetlenmelidir. Strateji sadece bu yol haritası ile kalmamalı; yol haritasında belirtilen faaliyetler gerçekleştirildikten sonra hangi rutinde hangi işlerin planlandığını içeren 2 veya 3 yıllık yaşayan bir faaliyet planı da yapılmalıdır. Örneğin yol haritasında inovasyon yetkinliği eğitimleri oluşturulması yer alırken, faaliyet planında ise bu eğitimlerin zamanları ve katılımcıları da gösterilmelidir.

Strateji oluşturulurken mutlaka inovasyon faaliyetlerinin bir manifestosu ve amacı herkesin anlayabileceği / okuyabileceği bir ortamda veya bir alanda tüm çalışanlara gösterilmelidir. Böylece kurum inovasyon çalışmaları yaparken neyi amaçladığını, bunu nasıl yapacağını, çalışanlardan nasıl katkı sağlayacağını, bu katkıların sonucunda çalışanların inovasyonların nasıl birer parçası olacaklarını açıklıkla dile getirmelidir. İnsanların sağlayacakları maddi ve manevi faydalar yine aynı şeffaflıkta ortaya konulmalıdır. 

İnovasyon faaliyetlerinin hangi yöntemler ile yapılacağı da belirlenmelidir. Bu noktada işletmeler kapalı inovasyon adı altında sadece çalışanları ile bu faaliyetleri yapabilirken, açık inovasyon ile müşterisi olsun olmasın işletmenin dışındaki tüm tarafların katılımı ile de inovasyon çalışmalarını yapabilirler. Her iki yöntemin de olumlu olumsuz tarafları olmakla beraber, bunlardan biri tercih edilebileceği gibi her iki yöntem de bir arada kullanılabilir. İnovasyon stratejisinde belki önce kapalı inovasyon ile başlayıp sonrasında açık inovasyona geçiş yapacak bir planlama da yapılabilir ve böylesi ortaya çıkabilecek hataları daha çabuk farkedip çözme anlamında daha yararlı olabilir. 

İnovasyon çalışmaları için öncelikle işletme içerisinde mutlaka sorumlu bir birimin bulunması gerekmektedir. Bu birim kurumun stratejisinde yer alan bazı noktaları işletme içindeki insanlar ile birlikte çalışarak inovasyon stratejisinde yer alacak sorunları belirlemeye çalışacaktır. Bu birimin temel fonksiyonu ileride çalışanlara başvurulacak gelişim alanlarını belirlemek ve bu alanlar (ya da tema diyebiliriz) bazında kurum içine çağrılar çıkarak inovasyon fikirlerinin toplanmasını sağlamak olacaktır. O nedenle hangi sorunlar belirlenmiş ise bunlar bir plan dahilinde inovasyon stratejisine konmalı ve hangi zamanlarda hangi temalar üzerine çağrılar çıkılacağı belirlenmelidir. Elbette bu temalar yılda bir defa gözden geçirilmeli ve günün gelişmelerine uygun hale getirilmelidir. İnovasyon çağrıları da her zaman bugünün değil geleceğin yaşamını odağa almalıdır. 

Temalar belirlendikten sonra çıkılan çağrılar için hangi bölümlerin ne sorumlulukları olacağı ortaya konulmalıdır. Çünkü çıkılan çağrılara sorumlu birim yanıt veremez. Bunlar uzmanlık gerektirir. O sebeple hangi birimlerin bu uzmanlığa sahip oldukları da belirlenmeli ve inovasyondan sorumlu birim ön bir filtreleme ile temaya uygun fikirleri belirleyip konu ile ilgili uzmanlardan ilk değerlendirmelerini almalıdır. Bu değerlendirmelerden olumlu bulunanlar bir üst komiteye sunulmalı ve burada elenen fikirlerden sonra elden kalan en iyi fikirler daha detaylı değerlendirilmek ve çalışılmak üzere inovasyon birimine geri gönderilmelidir. İnovasyon birimi ise bunlara birer çalışma grubu kurarak fikirlerin detaylı çalışılmasını sağlamalıdır. 

Bu anlamda çalışma grubunun oluşturulmasından hem fikir sahibi hem de inovasyon birimi sorumludur. Burası çok önemlidir zira takım halinde çalışılmadıkça fikirler olgunlaşamaz. Fikir sahipleri kendi bakış açılarından fikirlerinin çok iyi olduğuna inanabilir hatta tabiri caizse bu fikirlere aşık olabilirler ama farklı özellikleri olan insanlarla bir araya geldiklerinde o insanların yetkinlikleri ile bu fikirlerin açık noktaları ortaya çıkar. Bu da fikir sahibi için iyi bir şeydir çünkü tüm tarafları ile fikirlerinin olgunlaştırılmasına olanak sağlar. 



Çalışma grubunun motive edilmesi de oldukça önemlidir. Oluşturulan çalışma grubunda yer alan bireyler hangi maddi veya manevi fayda ile motive edilecektir? Bu faydalar sürekli mi yoksa proje bazlı mı olacaktır? Bu faydalar takım üyeleri arasında eşit mi paylaştırılacaktır yoksa fikir sahibine burada bir ayrıcalık verilecek midir? Tüm bu noktaların aydınlatılması gerekmektedir.

Çalışma grubunun devamlılığı açısından ekip üyelerinin asıl iş birimlerindeki amirleri ve insan kaynakları departmanı ilgili çalışma süresinde ekip üyelerini inovasyon çalışmalarında görev yapmaları noktasında teşvik etmeli, en azından onları asıl işlerine dönmeleri için vaktinden önce zorlamamalıdır. Çalışma grubu da çalışma süresini makul tutmalı ve asıl iş birimindeki ihtiyaçları görmezden gelmemelidir. Bu şekilde oluşturulmuş bir çalışma grubu hem verimli çalışacaktır hem de asıl işleri aksamayacaktır. 

Çalışma grubuna insanların nasıl çağırılacağı da yapılacak inovasyon yatkınlık anketi veya birebir görüşmelerle belirlenebilir. Bu sayede kurumun içinde hangi bireyin bu çalışmalara fayda sağlayabileceği ortaya çıkar. Ayrıca, kurum içerisinde yapılacak bir lansman ile insanların gönüllü olarak bu faaliyetlere katılması sağlanabilir. Örneğin daha önce bir kurum iç lansman yaparak "her çalışan bir mucittir" sloganı ile çalışanlarının katılımını sağlamaya çalışmıştır.

Bu çalışmaların daha verimli ve motive şekilde yapılabilmesi için ayrı ve özellikli bir ortamın oluşturulması daha yararlı olacaktır. Birçok işletmede inovasyon labrotuvarı şeklinde yapılar gözümüze çarpıyor. Fakat bunların önemli bir kısmı insanların çok fazla uğramadığı atıl mekanlar olarak kalıyor. Bu nedenle insanların bir arada inovasyon çalışmalarını yapabilmeleri için hem mevcut iş ortamlarından farklı, hem de sürekliliği olan alanlar tasarlanmalıdır. Burada önemli olan içindeki eşyalar veya teknolojik oyuncaklar değil, üretme düşüncesinin ortaya konulmasıdır. İnsanların serbestçe ve zevkle bir araya geldiği ortamların tasarlanmasıdır. 

İnovasyon çalışmalarının devamlılığını sağlayabilmek için takım üyelerinin doğal nedenler (terfi, tayin, işten ayrılma vb.) ile eksilmesi ihtimaline yönelik olarak her zaman yeni ekip üyelerinin katılımı sağlanmalıdır. Bu anlamda işletme içerisinde inovasyon eğitimleri düzenlenebilir, anketler rutin şekilde çalışanlara gitmeye devam edebilir ve çalışanların motivasyonu için sürekli yeni modeller düşünülebilir. 

İnovasyon çalışmalarına üst yönetimin desteği de şarttır. İnovasyon takımları seçilmiş fikirler üzerinde çalışan takımlar oldukları için bu çalışmalarını üst yönetime anlatmalıdırlar. Bu hem çalışma grubundaki insanlar için manevi motivasyondur, hem de üst yönetimin yapılan inovasyon çalışmalarının boyutu ile ilgili kendilerine bilgi verilmesi için önemli bir fırsattır. Ekiplerin sözcüleri tarafından projelerin amacı ve üst yönetimden bekledikleri destekleri kapsayacak kısa bir sunum yapılır ve değerlendirmeler alınır. Bu sayede üst yönetimin de bu faaliyetlere teması sağlanmış olur. 

Yukarıda kısaca inovasyon stratejisi ve buna bağlı inovasyon faaliyetlerini özetlemeye çalıştım. Bu anlamda özetlediğimizde bir kurum inovasyon faaliyetini en iyi şekilde yapabilmesi için bir planının olması ve insanların katılımını sağlaması gerekir. Bu şekilde yapılmayan faaliyetler başarıya ulaşamaz. 

İnovasyon nedir, ne değildir?

Merhaba sevgili okurlarım,

Bugün de sizlerle son zamanların en önemli konularından biri haline gelmiş olan inovasyon kavramından ve kurumların nasıl inovasyon stratejisi oluşturması gerektiğinden bahsetmek istiyorum. 

İnovasyon belki de iş yaşamında yer alan insanların sürekli duydukları, kurumların neredeyse tamamının kendilerini üzerinde çalıştıklarını veya planlamalara dahil ettiklerini söyledikleri (veya iddia ettikleri) bir kavramdır. Belki havalı oluşundan, belki de yabancı bir sözcük oluşundan dolayı dilimize pelesenk olmuş ama içini doldurmayı pek başaramadığımız bir kavramdır inovasyon. Herkes kendini, ekibini, şirketini veya içinde olduklarını düşündükleri herhangi bir çalışma grubunu inovatif olarak tanımlar. İnsanların yetkinlik değerlendirmelerinde inovatif mi değil mi diye kriterler vardır. İnsanlara bu kavramın tam olarak ne ifade ettiğini bilmeden not veririz. Peki bu kadar çok duyduğumuz bu kavram aslında nedir?

Öncelikle inovasyon İngilizce bir kelime olan innovation kelimesinin Türkçemize uyarlanmasından sonra dilimize geçmiştir. TDK ya baktığınızda bu kavram için Yenileşim diye bir kelime önerilmiş. Açıkçası bu daha da zor ve anlaşılmaz sanki...

İnovasyon kelimesinin etimolojik köklerine baktığınızda Latince "innovatus" kelimesinden geldiğini ve bunun da "yeni olarak piyasaya veya insanlara tanıtma" anlamına geldiğini görmekteyiz. 16.yy ortalarında oluşan bu kavram 16.yy sonlarına doğru ise "yeni şeyler getirme veya eski uygulamaları değiştirme" anlamında da kullanıldığını görmekteyiz.(1)

Peki günümüzde inovasyon kelimesini hangi anlamda kullanıyoruz? Buradaki asıl sorun sanıyorum budur. Öncelikle inovasyon buluş değildir. İnovasyon sadece yenilik yapmak da değildir. İnovasyon bunları bir ölçüde kapsar ama bu kelimeler ile açıklanamaz. İnovasyon evet bir yeniliktir, bir değişikliktir, bir ilerlemedir ama bunun yanında iki önemli özelliği de barındırması gerekir.

Ekonomik veya sosyal bir fayda içermesi gerekir. Kısacası eğer bir yenilik yapılırsa ve bu yenilik dolayısı ile yeni pazarlar keşfedilebilirse, yeni müşteriler kazanılabilirse, müşteri deneyimi iyileştirilebilirse veya maliyetlerde bir tasarruf sağlanabilirse o zaman bu bir inovasyon olur. Yapan insana, ekibine, şirketine veya topluma bir yarar getirmesi gerekir. Bu fayda her zaman ekonomik bir fayda da olmayabilir. Bazı zamanlarda sosyal anlamda insanların bazı ürün veya hizmetlere ulaşmasını sağlayacak parasal değer içermeyen bir hizmet de inovasyon olabilir. Hatta bu konuda son dönemlerde sosyal inovasyon kavramı da gelişmeye başlamıştır. 

İnsanların erişiminin kolay ve makul maliyetler ile mümkün olması gerekir. Eğer bir yenilik yapılırsa ve buna erişim imkansızlıklardan dolayı mümkün olmuyorsa o zaman bu bir inovasyon değildir. Ayrıca mevcut uygulama oldukça makul fiyatlı iken, ortaya çıkan yeni uygulama bir hayli pahalı ise hayatı ne kadar kolaylaştırsa da insanlar bunu tercih etmeyecektir. 

İnovasyon denince ister istemez aklımıza teknoloji gelmektedir. Bu noktada teknoloji elbette inovasyon için oldukça önemli bir sağlayıcıdır fakat her inovasyonun da teknoloji kökenli veya teknoloji kullanır olması gerekmez. Bazen bir iş yapış sistemini, bir süreci, bir akışı değiştirir, böylece müşterilerin deneyimini iyileştirirsiniz ve bu bir inovasyon olur, bazen de bunları yaparken teknolojiden faydalanırsınız yine bir inovasyon olur. O sebeple inovasyonun teknolojiyi kapsadığını söyleyebiliriz. Bazı durumlarda teknoloji bizlere oldukça üstün imkanlar verir ama müşteriler bunu tercih etmezse bu bir inovasyon olmaz.

Bu anlamda yukarıdaki özelliklerden yoksun olarak bazı yenilikler sadece buluş olarak kalır ve hiçbir işimize yaramaz. İleride belki hatırlanırlar belki de hatırlanmazlar. Çünkü kullanıcılar tarafından yararları, zahmetlerinden daha az görülür ve bir kenara atılırlar. 





İnovasyonu örnekleri ile anlatmaya çalıştığımızda aşağıdakiler sanıyorum birçok insan tarafından hem sağladıkları fayda hem de ekonomik olarak ulaşılabilir durumda oldukları için birer inovasyon örneği olarak görülebilir. 





Umarım inovasyonun ne demek olduğunu anlatabilmişimdir. Dikkat ederseniz inovasyon kelimesini Türkçe bir kelime ile ifade edemedim. Çünkü uygun bir kelime bunun için bulamadım. Zaten bu konuda yazılmış birçok kitap elime geçti ve bunların tamamında da inovasyonla ilgili ya Türkçe bir karşılık verememişler ya da yenilik olarak bu kelimeyi çevirmişler. Ben doğrudan inovasyon olarak kullanmayı doğru buldum. Umarım sizler için de yararlı olmuştur. 

1 Aralık 2018 Cumartesi

Kurumların Yeni Fikir Üretmedeki Açmazları

Merhaba sevgili okuyucular,

Bugün sizlere birçok kurumsal işletmenin ortak zorluklarından biri olan yenilikçi fikir üretme konusundan bahsetmek istiyorum. 

Bana katılırsınız veya katılmazsınız ama en değerli fikirler fiilen bir işi yapan ve sıkıntılarını bizzat yaşayan çalışanlar tarafından oluşturulur diye düşünüyorum. Çünkü yıllardır benzer işler yapan insanlar her zaman bir arayış içinde olup sorunlarına bir çare aramaktadırlar. Bu çareleri de başkalarından önce kendilerinin bulması oldukça akla yatkın geliyor.

Fakat buna rağmen birçok kurum yenilikçi fikir üretmede oldukça zorlanıyor. Bunun sebeplerini aşağıda anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle fikir üretmesini beklediğimiz çalışanlar hakikaten hayatları zor ise ve yaptıkları işten memnun değillerse bunu değiştirmeye ve iyileştirmeye gayret ediyorlar. Kendilerini zorlayan bir durum ortada yoksa mevcut ve alıştıkları şekilde hayatlarına devam etmek onlara kolay geliyor. O sebeple eğer süreçler öyle değil de böyle olsaydı veya şöyle bir ürün kullansaydık diye düşünmek zorunda kalmıyorlar. 

Çalışanlarının fikir üretmesini isteyen kurumlar ise fikir üretim sürecini tetikleyip çeşitli motivasyonlar ile çalışanlarından yeni fikirler ortaya koymalarını istiyor. Böylece temalı (herhangi bir başlık altında örneğin müşteri deneyiminin iyileştirilmesi olabilir) veya temasız (tamamen serbest şekilde herhangi bir fikir olabilir) olmak üzere çağrılar açıyorlar. Çalışanlar ise bu çağrılara gerçekten bir önerileri varsa, kendilerini zorlayıp düşünüp bir öneri bularak ya da sadece isimleri orada olsun diye ilgi gösteriyorlar. Bu kapsamda da çalışanların en temel yaptığı hatalardan biri içinde çalıştıkları ortama, evvelki öğrenilmişliklerine veya çevrelerinin kendilerini soktukları kalıplara göre belli şablonlar dahilinde düşünmeye devam etmeleri oluyor. Birçok çalışan şablonlarını yıkamıyor ve mevcuta olan bağlılıkları burada da devam ediyor.

Kurumlar ise yeni fikir üretmeyi cazip hale getirmek için açtıkları çağrılara ödüller koymaya başlıyorlar. Çalışanların önemli bir kısmı bu ödüller kendilerine cazip geldiği için başvuruda bulunuyor. Bazı çalışanlar ise bir şans diyerek çok da içini doldurmadıkları fikirleri yarışmayı açan departmana gönderiyor. Böylece birçok fikir değerlendirilmeyi bekler halde departmanın iş sırasında yerini alıyor. Bu fikirlerden belki güzel olan birkaç tanesi ise diğer fikirler gibi az sürede değerlendirilmeye çalışıldığında bazen değerlendiriciler tarafından yeterince anlaşılamıyor, tabiri caizse kurunun yanında yaş da yanıyor ve bir bakıyorsunuz iyi fikirler de elenebiliyor. Hatta gelen fikirlerden bazıları önce red ediliyor fakat birkaç yıl sonra başka bir nedenle ve başka bir kaynaktan geldikten sonra daha olumlu bakılıp projelendiriliyor. Tahmin ettiğiniz gibi fikri ilk gönderen de isyan ediyor. 

Peki, fikri ilk defa gönderene haklı diyebilir miyiz? Fikri gerçekten karşıdakine en iyi şekilde anlatabilmiş mi? Yeterince emek verip detaylandırabilmiş mi? Doğru zaman ve piyasa koşullarında mı göndermiş? 

Peki fikri değerlendirene haklı diyebilir miyiz? Öğrenilmiş deneyimlerine yenilip fikri hızlıca okuyup yok mu saymış? Fikir sahibi ile konuşup gerçekten ve tüm samimiyeti ile anlamaya çalışmış mı?

Bu durum kurum ile çalışanları çok talihsiz bir döngüye sokuyor. Çalışanlar iyi fikirleri nasıl olsa değerlendirilmez diye göndermiyor, değerlendirenler de nasıl olsa iyi fikir gelmiyor diye gelen fikirlere ön yargı ile yaklaşıyor. 

O zaman ne yapmalı? Fikir almayı bırakacak mıyız? 

Hayır...

Şöyle bir şey yapabiliriz. Fikir almak için yine çağrılar açmalıyız. Bu çağrılar deneyimli çalışanlar tarafından fikir sahibi ile iletişimde olarak hakkı ile değerlendirilmeli. Daha sonra geriye kalan önemli fikirler, fikir sahibinin de içinde bulunacağı takımlar ile uçtan uca geliştirilmeli ve bir üst komite sunumuna hazırlanmalı. Gerçekten geliştirmeye değer olan fikirler sanki bir yatırım kararı veriyormuşçasına irdelenmeli ve sonunda hak eden fikirler ödüllendirilmeli. Bu ödüllendirme hem maddi hem de bu geliştirmenin önemli bir parçası olunacağı için manevi olmalı. Belki bu şekilde hem çalışanların hem de çağrı açanların bu sürece olan bakışları daha olumlu olur ve kurumlar bu işten önemli şekilde fayda sağlarlar. 

18 Kasım 2018 Pazar

Fintech'lerin Bankalar ile İlişkilerinin Değerlendirilmesi

Merhaba kıymetli okurlarım,

Son dönemlerin en popüler konularından birini bugün yazmak istiyorum. Birçok şirkette olduğu gibi bankacılıkta da birçoğumuzun gündeminin önemli kısmını Fintechler meşgul etmektedir. Fintechler ile ilgili birçok yazı okuyup, bunlar ile ilgili birçok konferansa katılıyoruz. Peki madem bu kadar önemli, nedir bu fintechler?


Fintech kelimesi İngilizce Finance ve Technology kelimelerinin kısaltılmış halinden oluşmaktadır. Türkçemizde Fintek olarak kullanılsa da genellikle Fintech ismi ile daha çok karşılaşmaktayız. Ben de bu sebeple bu yazımda Fintech kelimesini tercih ettim.


Fintech denildiğinde herkes kendisine göre bir tanım yapıyor. Finansal teknoloji şirketleri diyen var, teknolojiyi üretip işletmelere sunan şirketler diyen var, girişim şirketlerinin finans işi yapanları diyen var. Peki, en doğru tanım ne diye düşündüğümüzde Gartner'ın tanımlamasının çok daha kapsamlı olduğunu düşünüyorum. Gartner'a göre Fintech;


"Finansal hizmetlere yenilikçi yollarla yaklaşan ya da banka ürün / hizmetlerinin üretilme, dağıtılma veya gelir oluşturma şeklini kökten değiştirebilen, yeni dijital teknolojiler sunan startup teknoloji sağlayıcılarıdır."


Bu tanımdaki en önemli hususlardan biri bu oluşumların aslında birer startup olmalarıdır. Yani birer girişim. Bir fikirleri var, bu fikirleri için basit anlamda bir ürün veya hizmet tasarlamışlar belki de bunu müşterilerinin hizmetine sunmuşlar ama bunu yaygınlaştırabilmek için büyük işletmelerin desteğine ihtiyaç duyuyorlar. İşte bu noktada bankalar ile Fintechlerin bir araya gelmeleri önemli hale geliyor. 


Önceleri bankalar Fintechlere büyük bir tehdit gözü ile bakıyorlardı. Fakat son dönemde bu algılarında önemli değişiklikler olmaya başladı. Şimdilerde bu firmaları daha çok birer hizmet sağlayıcı olarak konumlandırmaya başladılar. Yalnız halen bankaların üst düzey yöneticilerine göre bunlar iş modellerini baştan aşağıya değiştirme noktasında büyük bir tehdit olmaya devam ediyorlar. Bununla ilgili yapılan bir araştırmanın sonuçlarını aşağıda veriyorum.



Şekil 1. Finans Kuruluşları için En büyük Yıkıcı Etkiler
(Kaynak: KPMG)
Böyle bir ortam varken ve halen Finteklerin bir tehdit mi yoksa bir fırsat mı olduğu anlaşılmamışken bankalar neden bu işletmeler ile çalışıyor dediğinizde karşınıza aşağıdaki tablo çıkıyor. Bu işletmelerin bankalara özellikle müşteri deneyimi alanında önemli katkıları olduğu görülüyor. 


Şekil 2. Neden Fintechler ile Çalışılıyor?
(Kaynak: KPMG)
Fintechler ile çalışmak aslında karşımıza bazı riskler ve fırsatlar getiriyor. Bu işletmelerin çevik, verimli ve yenilikçi olmaları bankalarımızın mevcut organizasyonlarına değer katarken; birkaç insana bağımlı olmaları, iş modellerinin tam oturmamış olması ve güvenlik sorunları ise bankalar için risk teşkil ediyor. Bankalar genellikle tek bir alana odaklanmış olan bu girişimler ile hızlı ve müşteri deneyimini merkeze alan çözümler üretmeyi planlıyorlar. Öbür taraftan da fikirlerine çoğunlukla aşık olan girişimciler ile bankaların anlaşması da her zaman kolay olmuyor. 

Bazı bankalar Fintechlere sadece bir iş alanındaki bir çözüm sağlayıcı olarak bakmıyorlar ve onlara yatırım yapmayı da düşünüyorlar. Özellikle yeni bir iş modelinin test edilmesi, müşteri verilerine ulaşmanın hızlı bir yolu olmaları ve kurumsal yapılarda inovasyon süreçlerinin sekteye uğraması bankaların Fintechlere yatırım yapıp bu işletmeleri yeni fikirlerin doğması ve olgunlaşması için birer merkez olarak konumlandırıyorlar. 


Peki Fintechler bankalarla özellikle hangi alanlarda işbirliği yapabiliyorlar dediğimizde aşağıdaki iş alanlarının gündeme geldiğini görüyoruz:


  • Kredi kullandırma
  • Ödeme hizmetleri
  • Para transferi
  • Robo-danışmanlık
  • Dijital bankacılık
  • Sigorta hizmetleri temini
  • Mevzuat ve regülasyon hizmetleri temini
  • Blockchain
Bu yazımda Fintechlerin Bankalar ile olan ilişkilerinde kısa bir bilgilendirme yapmaya çalıştım. Bu ilişkilerin boyutları ve nedenleri göz önüne alındığında ileride bankaların bu ilişkileri daha fazla kullanmak isteyeceklerini düşünüyorum. Bu sayede bankalar kendi öz işlerine dönecek ve birçok konuda Fintechlerden destek alacaklar. 

19 Mart 2018 Pazartesi

"Yaratıcı Düşünce" Kitap Özeti


Sevgili okurlarım merhaba,


Bugün sizlere yine yakın zamanda okuduğum bir kitabın özetini yapmak istiyorum. Her kitap için bunu yapmıyorum, sadece insanlar tarafından okunmasının yararlı olduğunu düşündüğüm ve bana faydası olan kitaplarda bunu yapmaya gayret ediyorum.


Yaratıcı düşünce adlı kitap da işte böyle kitaplardan bir tanesidir. Kitap insanlara, aslında hep içgüdüsel olarak yaptıkları ama asıl olarak ne yaptıklarını tam açıklayamadıkları düşünme tarzlarında onlara bir rehberlik sunuyor. Geçmişten ve insan doğasında örnekler ile bu anlatımı zenginleştiriyor.


Kitap adından da anlaşılabileceği gibi yaratıcılık kavramı üzerine dayanıyor. Bunu yapabilmek için insanların neler yapması gerektiğinden bahsediyor. Bunu yapmanın en iyi yollarından birinin iki kavram arasında bağlantı kurmak olduğunu anlatıyor. İki farklı kavram arasında bağlantı kurmanın başka farklı kavramlar bulmaya yarar sağladığı anlatılıyor. Mesela güneş gözlüğü ile pencere arasında bir bağlantı kurmaya çalışırsanız örneğin dışarıdan içerisi görülemeyen renkli camlar tasarlayabilirsiniz. Bir başka örnek daha vermek gerekirse; farklı kavramlar olan diş macunu ve hava sıcaklığı için düşünüldüğünde şöyle bir fikir akla gelebilir. Sabah dişler fırçalanırken havanın durumuna göre diş macununun tadı değişebilir. Örneğin yağmurlu havalarda naneli, güneşli havalarda çilekli vb. bir tad verebilir. İnsanlar da bu tada göre hava durumunu anlayabilir. Bu tür benzeşmeyen belki de ortak özellikleri çok sınırlı olan konuların birleştirilmesi daha fazla sayıda ürünün ortaya çıkmasını sağlayabilir.


Farklı kavramlar arasında ilişki kurmak için seçilen herhangi iki veya üç kavramın özelliklerini bir kağıda yazıp bunlar arasında bir bağlantı bulmaya çalışmak faydalı oluyor. Sonuç yukarıda belirtildiği gibi iki kavramın bir şekilde bir araya getirilmesi ile insanlık için faydalı bir ürün ortaya çıkabiliyor.


Kitapta ayrıca şablonların hayatımızı nasıl etkilediği anlatılmaktadır. Şablonlara sahip olduğumuz için belki işlerimizi çok daha rahat yapmakta ve ayrıca zaman kazanmaktayız. Yalnız bu şablonlar yeni düşüncelere açık olmamızı da engellemektedir. Çocukların hayata karşı önyargıları olmadığından bizlere göre daha temiz zihinlere ve bu nedenle üreticiliğe sahiptirler. Leonardo Da Vinci de aslında bir okula gitmemiş olan ve bu sebeple herkese öğretilen şablonlara sahip olmayan bir insandı.


Dahiler veya mucitler aslında genetik itibari ile dahi doğdukları veya bizlerden çok zeki oldukları için dahi olmazlar. Onlar farklı kavramları birleştirmeyi başardıkları ve konulara farklı açılardan bakmayı bildikleri için icatlar yaparlar.


Kavramsal birleştirmelerden en işe yarayanı zıt kavramların bir araya getirilmesi konusudur. Bunu bir şekilde paradoksal düşünce ile de açıklayabiliriz. Zıtlıkları bir düzlemde kullanmaya çalışarak hakikaten çok yararlı bazı işler yapabiliriz. Örneğin açık kapının önüne engel koyarak insanların temelde yavaşlayacağı düşünülür. Oysa insanlar bu sebeple sol ve sağ tarafta ister istemez sıraya girerler ve böylece dar olan bir kapıdan daha düzenli şekilde çıkıp daha az beklemek zorunda kalırlar.


Kitapta aynı zamanda hayal gücümüzün bile basmakalıp düşüncelerle beslendiğinden bahsedilmektedir. Örneğin bir insana kafanızda bir uzaylı oluşturup onu çizin denildiğinde çoğu insan insana benzeyen, iki ayaklı, iki eli olan gözü veya gözleri olan belki antenleri bulunan bir yaratık çizer. Oysa onlara insanın uzuvlarına sahip olması gerektiği söylenmemiştir. Buna önem verip hayal gücümüzün hakikaten basma kalıp düşüncelerden etkilenip etkilenmediği sorgulanmalıdır.


Üretken olmanın bir diğer yolu da düşünmeyi bırakıp konudan uzaklaşmaktır. Bu, insanın karanlıkta baktığı cismi göremeyip cismin sağına soluna baktığında cismi algılayabilmesi gibidir. O sebeple aynı düşüncede yoğunlaşmamalı bir süre ara verip sonra tekrar çalışmaya başlanmalıdır. Zaten çevremizde olan herhangi bir şey bizi bir yerden tetikleyebilir. Bunu fark etmeyiz bile... Bir konuya yoğunlaşmışken o konuyu bırakıp film izlerken hiç aklınıza güzel bir çözüm gelmedi mi? bence kesin gelmiştir.


Son olarak da üretken olmak için olumlu kalmayı başarmalıyız. Olumlu bir çevrede yaşamalıyız ve etrafımızda olan biteni olumsuz algılamamalıyız. Olumsuz duygular düşünceleri etkiler, düşünceler de fiziksel durumumuz üzerinde baskı oluşturup bizim endişeli, stresli, çekingen vb. olmamıza neden olur. Bunları ortadan kaldırabilmek için olumlu kalmayı başarabilmemiz gerekir.


Umarım az da olsa bir yararı olmuştur. Kitapta hakikaten güzel örnekler ile bu düşünme tarzı anlatılıyor. Okumanızı tavsiye ederim.