Mustafa Süleyman ve Michael Bhaskar’ın birlikte kaleme aldığı “Yaklaşan Dalga” adlı eser, yapay zekâ ve biyoteknolojinin hızla gelişen dünyasında insanlığın karşılaştığı fırsatları ve tehditleri derinlemesine inceliyor. Kitap, teknolojinin evrimsel seyrini ve bu süreçte ortaya çıkan kontrol problemlerini ele alarak, geleceğe dair öngörüler ve çözüm önerileri sunuyor.
İnsanlık
tarihindeki teknolojik gelişmeler üç ana aşamada inceleniyor:
Fiziksel
Manipülasyon: İlk dönemde insanlar, teknolojiyi fiziksel dünyayı şekillendirmek
için kullandılar.
Bilgi İşleme:
Daha sonra odak, bilgiyi işleme ve depolamaya kaydı.
Yeni Yaşam Formları Yaratma: Günümüzde ise yapay zekâ ve biyoteknoloji sayesinde yeni biyolojik yaşam formları oluşturma çabası içerisindeyiz.
Carl Benz dört zamanlı işten yanmalı motoru tasarladı ve bunun patentini aldı. Fakat bu konuda dönüm noktası Henry Ford‘un 1908 yılındaki T modeli oldu. O zamanlar arabaların çoğu yaklaşık 2000 dolara satılırken Ford’un T modeli 850 dolardı. Ford şöyle diyordu, “Arabamızın fiyatını her bir dolar düşürdüğümüzde 1.000 yeni alıcı kazanıyorum.” 1915’te Amerikalıların sadece %10’unun arabası varken 1930’da bu oran %59’a ulaşmıştı.
Teknolojiler dalgalar halinde ilerlerler. Her bir dalga bir sonraki dalgayı destekler. Mesela içten yanmalı motor yaygınlaşır ve etrafındaki her şeyi dönüştürür. Tarihte yaşanan gelişmeler de dalgaları körükleyebilir. Örneğin Çinlilerin Sputnik anı Alfago‘dur. Bilindiği gibi Amerika Birleşik Devletleri Rus uydusu Sputnik‘in uzaya çıkmasından sonra uzay araştırmalarının büyük yatırımlar yapmış ve aya ilk defa insan ayağını ABD bastırmıştır. Buna da ABD’nin Sputnik anı denmiştir.
Tarih boyunca nüfus büyüklüğü ile inovasyon arasında bir bağ olagelmiştir. Yeni aletler ve teknikler daha büyük nüfusları yol açar. Daha büyük ve daha bağlantılı nüfuslar ise bir şeyleri kurcalamak ve keşfetmek için kolektif beyin oluştururlar. Nüfus çoğalınca uzmanlaşma artar ve sadece geçimleri toprağa bağlı olmayan yeni insan sınıfları ortaya çıkar. Bilinen ilk yazı sistemi olan çivi yazısı icat edildiği Uruk şehri gibi eski medeniyetlerden günümüzün mega kentlerine kadar şehirler teknolojik gelişimi merkezi olmuşlardır.
İnsanlık tarihi boyunca 24 tane genel amaçlı teknoloji keşfedilmiştir. Bunlardan yedi tanesi MÖ 1.000 yılına kadar geliştirilmişken dört tanesi sadece son 25 yılda gerçekleşmiştir. Bir teknoloji geliştirildi ve buna olan talep arttıkça maliyetler de düşer. Matbaanın 15. yüzyıldaki icadından sonra kitapların fiyatı 340 kat azalmıştır. 18. yüzyılda 54 dakika kaliteli ışık üretebilmek için harcanan emek ile günümüzde 50 yıldan fazla ışık üretilebilmektedir.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bundan 200 yıl önce hektar başına yarım ton ürün alınabilirken bugün bu rakam sekiz tona gelmiştir. Bu anlamda medeniyet verimlilik üzerine kurulmaktadır. Bir düşünür medeniyetin dört direği olarak amonyak çimento plastik ve çeliği göstermektedir.
Teknolojinin yaygınlaşması ile ilgili birçok büyük yanlış da yapılmıştır. Örneğin IBM başkanı Watson’ın yaklaşık “Beş bilgisayarlık bir dünya pazarı olduğunu görüyorum” şeklindeki açıklaması bilindik hatalardan bir tanesidir. Teknolojiler aslında tam amaçlandığı gibi de ortaya çıkmamışlardır. Örneğin Nobel patlayıcıların yalnızca madencilikte ve demir yolu inşaatlarında kullanılmasını amaçlıyordu. Gutenberg sadece İncil basarak para kazanmak istemişti.
Bu evrimsel süreç, insanlığa büyük fırsatlar sunarken, beraberinde kontrol edilmesi gereken ciddi riskler de getiriyor. Yazarlar, güçlü teknolojilerin yararlarının yanı sıra, bu teknolojilerin kontrol edilmesinin zorluklarına dikkat çekiyorlar. “Kontrol problemi” olarak adlandırılan bu mesele, çağımızın en büyük zorluklarından biri olarak tanımlanıyor. Teknolojinin hızla ilerlemesi, toplumları ve hükümetleri sınırlama eğilimine itiyor; ancak bu sınırlamalar hem zor hem de tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bugün muhtemelen tek bir insanın bile 1 milyar insanı öldürme kapasitesi bulunuyor. Yeter ki motivasyonu olsun.
Yapay zekâ, hastalıkların teşhis ve tedavisinde hızlı ve doğru sonuçlar elde etme potansiyeline sahip. Sentetik biyoloji ise organ nakli ihtiyacını azaltabilecek yenilikler sunuyor. Bu teknolojiler, insanlığa eşi benzeri görülmemiş bir yaratma gücü, zenginlik ve bolluk vadediyor.
Kötü niyetli kişilerin bu teknolojileri kullanarak istikrarsızlık, kaos ve potansiyel felaketlere neden olabileceği üzerinde duruluyor. Aşırı güçlü devletlerin yarattığı varoluşsal riskler ve toplum içindeki kötü unsurların kaosa neden olabileceği tehlikeler inceleniyor.
Teknolojinin olumsuz etkilerine karşı insanlığın yapması gereken şey onu dizginlemektir. Bu daha önce birçok kez insanlık tarihinde yaşanmıştır. Örneğin 18. yüzyılda kadar Osmanlı’ya matbaanın gelmemesi, İngiltere’de Kraliçe Elizabeth’in örgü makinalarını yasaklaması, Japonya’da yeni nesil silahlara karşı yapılmış olan yasaklamalar bunlara birer örnektir.
Yaklaşık 100 yıllık bir süre zarfında birbiri artınca gelen dalgalar insanlığı mumlar ve at arabaları devrinden alıp elektrik santralleri ve uzay istasyonları çağına taşımıştır. CRISPR Teknolojisi genetiğe nasıl doğrudan müdahale edebildiğimizin en bilinen örneğidir. Bu yumurta ve spermi oluşturan gen hattı hücrelerinin düzenlenmesi değişikliklerin nesiller boyunca yankılanarak süreceği anlamına gelir. 2019’da Zürih’te bir ekip tamamen bilgisayarda üretilen ilk bakteri genomunu oluşturmuştur. Bu da insanların kendi üstlerinde ciddi fiziksel modifikasyonlar yapacağı anlamına geliyor olabilir. Böylece hafıza geliştirilebilir, kas gücü artırılabilir. Hatta bunu etik dışı şekilde kullanan bir Çinli profesör genç çiftlerde giriştiği bir dizi canlı deneyle düzenlenmiş genoma sahip ikizlerin doğumunu başarmıştır. Biyoteknoloji bunların ötesinde bize muazzam bir veri depolama kabiliyeti de sunabilir. Teorik olarak dünyadaki verilerin tamamı yalnızca 1 kg DNA’da depolanabilir.
Teknoloji geliştikçe güvenlik önlemleri de geri kalmaktadır. Örneğin kriptografi ile yüksek güvenirlikli bir şifre belirlediğimizde bunun kırılması bugünkü teknoloji ile yıllar alırken kuantum bilgisayarları ile bu saniyeler içinde çözülebilir.
Kitapta Daron Acemoğlu ve James Robinson’ın “Dar Koridor” kavramına değinilerek, zayıf devletler ile sınırsız güce sahip devletler arasındaki denge tartışılıyor. Aşırı güçlü bir devletin yarattığı risklerin, bilgili ve yetkili bir toplumun dağıtılmış yetenekleriyle dengelenmesi gerektiği savunuluyor. Diğer taraftan 2022 yılında Ukrayna’ya Rus işgali başladığında tüm çevreler Ukrayna’nın yakın bir zamanda düşeceğini düşünüyorlardı. Fakat ufak bir Ukrayna ekibi elindeki dronelar aracılığı ile Rus kamyonlarını patlattığında işlerin o kadar da kolay olmayacağı ortaya çıkmıştı. Bu da bize gösteriyor ki artık bu teknolojilere sahip olan her türlü güç, devletlerle başa çıkabilir durumda olabilir. Hatta bir düşünürün ifadesiyle ölüm ve kargaşa yaratabilecek bu kadar ileri teknoloji daha önce hiç bu kadar çok kişi için erişilebilir olmamıştı. Amerikalılar ve İsrailler birkaç 100 dolar değerindeki droneları düşürmek için 3 milyon dolarlık Patriot füzeleri kullanıyorlar. Teknoloji herkesin ulaşabileceği kadar düşük maliyetlere doğru ilerliyor. Bu anlamda teknolojiler çift kullanımlıdır diyebiliriz. İyi yönlü ve kötü yönlü.
NHS 2017 yılında bir fidye yazılımı saldırısına uğramıştı. Böylece tüm sağlık sistemi İngiltere’de bir süreliğine çökmüştü. Bunun yanında ABD Ordusu’ndan sızdırılan bazı bilgiler kötü niyetli insanların eline geçmiş ve az kalsın dünya çapında bir soruna neden oluyordu. Bu anlamda bugün ne kadar zengin olursanız olun milyarlarca insanın kullandığı bir akıllı telefondan daha fazlasını kullanamıyorsunuz. Yakında o aynı milyarlarca kişi en iyi avukata, doktora, müzakereciye veya bunun gibi her şeye eşit şartlarda erişebilecek. Bu da devletler üzerinde büyük bir risk teşkil ediyor.
Deep Fake arttıkça insanların bilgiye olan güveni azalacak ve artık Infocalypse denilen toplumun artık bilgiye ve güvene itimat etmediği bir noktaya doğru gelinebilir.
Çalışanların emekleri oranı değiştikçe ve iş gücü azaldıkça yeni teknolojiler olmadan yaşam standartlarını korumak mümkün olmayacak. Özellikle doğurganlığın azalmasından sonra yeni iş gücü bulmak oldukça zorlaşacak ve robotlara bağımlı bir hale geleceğiz.
Teknolojide goril problemi denilen bir konu vardır. Buna göre Goriller fiziksel olarak herhangi bir insandan daha güçlü olmasına rağmen yine de tehdit altında olan onlardır. Bu anlamda insanlar bugün bilgisayarlardan daha güçlü olmalarına rağmen ileride bilgisayarlar zekâ patlaması denen bir şeyi gerçekleştirirlerse kendilerini çok daha iyi bir noktaya getirme noktasında Sınırsız davranabilirler.
Yazarlar, basit çözüm önerileri yerine, hayatın ve toplumun birçok farklı yönünü ele alan on maddelik bir çözüm önerisi sunuyorlar. Bu öneriler, sorunların üzerine nasıl eğilebileceğimizi gösteren bir başlangıç noktası oluşturuyor.
Yazarların
Önerileri:
Küresel
İş Birliği: Teknolojik gelişmelerin kontrolü için uluslararası iş birliği ve
düzenlemeler şarttır.
Eğitim
ve Farkındalık: Toplumun tüm kesimlerinin teknolojik okuryazarlığı artırılmalı
ve farkındalık oluşturulmalıdır.
Etik
Standartlar: Teknoloji geliştirme süreçlerinde etik değerler ön planda
tutulmalıdır.
Şeffaflık
ve Hesap Verebilirlik: Teknoloji şirketleri ve devletler, şeffaflık ilkesine
bağlı kalarak hesap verebilir olmalıdır.
Düzenleyici
Mekanizmalar: Güçlü teknolojilerin kötüye kullanımını engelleyecek düzenleyici
mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Toplumsal
Katılım: Teknolojik gelişmelerin yönlendirilmesinde toplumun aktif katılımı
sağlanmalıdır.
Sürdürülebilirlik:
Teknolojik ilerlemeler, çevresel sürdürülebilirlik göz önünde bulundurularak
gerçekleştirilmelidir.
İnsan
Merkezli Yaklaşım: Teknolojinin insan refahını artıracak şekilde geliştirilmesi
hedeflenmelidir.
Kriz
Yönetimi Planları: Teknolojik risklere karşı proaktif kriz yönetimi planları
hazırlanmalıdır.
Sürekli İzleme ve Değerlendirme: Teknolojik gelişmelerin etkileri sürekli izlenmeli ve gerektiğinde stratejiler revize edilmelidir.
“Yaklaşan
Dalga”, teknolojinin getirdiği fırsatlar ve tehditler karşısında insanlığın
nasıl bir yol izlemesi gerektiğine dair derinlemesine bir analiz sunuyor.
Yazarların önerileri, bu zorlu süreçte rehberlik edebilecek nitelikte.