16 Kasım 2019 Cumartesi

"Büyük Markalar Büyük Hatalar" adlı kitap özeti

Merhaba sevgili arkadaşlar,

Son zamanlarda okuduğum ve bundan yaklaşık 20 yıl önce basılan bir kitabı size özetlemek istiyorum. Big Brands Big Trouble isimli kitaptan dilimize çevrilen bu kitabın yazarı Jack Trout. Kitap bu kadar eski olmasına rağmen şaşırtıcı şekilde günümüzün sorunlarını ve şirketlerin ısrarla hata yaptıkları alanları bizlere gösteriyor. 

Kitabın kapağında "başkalarının hatalarından öğrenmek çok daha karlıdır" yazıyor. Buna sanıyorum hepimiz katılırız. Hata yapmadan önce diğerleri ne yaptı diye bakmak çok akıllıcadır. O zaman kitapta belirtilen hatalara bakmaya başlayalım.

1. "Ben de"  Hatası: Şirketler başka şirketlere baktıklarında onların başarılı oldukları alana yatırım yapıp, "ben de bunu yapıyorum, o zaman neden benden de almıyorsun" diyebiliyorlar. Fakat burada atlanmaması gereken en önemli konu eğer bir şirket daha önce bir pazara girmişse ve burada başarılı olmuşsa insanların zihninde de yer edinmiş demektir. Burada yeni bir girişim yapmaktansa başka boş alanlar bulmak daha mantıklıdır. Ayrıca birçok durumda pazardaki mevcut ürün şirketin ismi ile bilinir hale gelmiş olabilir. Mesela Coca Cola, Selpak, Gilette gibi. Zihinlerdeki bu yerleşik yapıyı ortadan kaldırmak zordur. Ayrıca şirketlerden biri zihinlerde bir kelime veya bir konumu sahiplendiğinde başka bir şirketin gelip bunun üzerine yerleşmesi kolay değildir. Örneğin Volvo hep sağlam araçları ile bilinirken gidip BMW'nun sahiplendiği sportif araç konumunun üzerine oturamaz. 

2. Ne sattığını ifade etmemek. Şirketler eğer yeni bir pazara giriyorlarsa ve iletişim anlamında da yeterince bütçeleri yoksa o zaman sattıkları ürünün ismi kendini anlatır şekilde koyulmalıdır. Örneğin otomobile ilk çıktığında atsız araba deniyordu. Ayrıca Kellogs başarılı bir mısır gevreği iken Wheaties veya corns gibi içinde gevreklerin tanımını yapan ürünler piyasaya çıktığında Kellogs'un başına bela olmuşlardı. Bunun yanında iki isimli şirket isimleri de oldukça kafa karıştırıcıdır. Bu kimlik kargaşasından başarılı olan şirket de etkilenir. Örneğin Bridgestone/Firestone markasında insanlar Firestone markasına olan olumsuz bakışları nedeniyle Bridgestone markasını olumlu karşılamama eğilimine girmişlerdi. 

3. Pazarlamanın bir ürün savaşı değil algı savaşı olduğunu bilmemek. İnsanlar inanmak istedikleri şeye inanırlar. Bu nedenler tüketicilerin zihinlerini değiştirmek kolay değildir. Örneğin yapılan birçok testte insanlar Coca Cola ile Pepsi arasında Pepsi'yi daha lezzetli bulmuşlardır. Fakat buna rağmen yine de insanların Coca Cola aldıklarını görürsünüz. Çünkü Coca Cola zihinlerde yerleşmiştir. Coca Cola ve Pepsi yarışında Pepsi'nin de yer bulabilmesi Pepsi'nin kendisini gençlerin seçimi olarak konumlandırması ile olabilmiştir. İnsanlar size, size ne ün kazandırdıysa onu verir, daha fazlasını değil. Xerox bir fotokopi makinası iken bir bilişim şirketi haline gelmeye çalıştı ama bunda başarılı olamadı. 

4. Biz çok başarılıyız hatasında ısrar etmek. Özellikle büyük ve başarılı şirketler bu hatayı çok yapmaktadır. Başarı genellikle kibire, kibir de felakete yol açar. Şirketler başarılı olduklarında çok daha az objektif olurlar. Pazardan gelen uyarıları dikkate almazlar. Şirket ne kadar büyürse tepe yönetiminin ön cepheler ile irtibatı koparması daha kolay olur. Çoğu başarılı şirket rakiplerden bir şey almayı reddeder. Daha da kötüsü rakibi hakkında ileri geri konuşur ve organizasyonun da bunu yapmasına izin vermez. İş bu şekilde devam ederken genellikle iki numaralar her zaman saldırma halindedirler. Örneğin Burger King ateşte ızgara sloganı ile kızartma yapan Mc Donalds'ı sağlıklı yemek noktasından vurmuştu. Ayrıca Atlas Global de THY'ye koltuk mesafeleri açısından meydan okumuştu. Yalnız şunu da unutmamalı ki, iki numara bir numaranın olduğu şey olamaz. O farklı bir değer önerisi ile gitmeli ve pazarda kendini böyle konumlandırmalıdır. 

5. Her şey herkes içindir hatası. Şirketler bir alanda çok başarılı olduktan sonra kendilerini tutamayıp başka alanlara kayıp herkese hitap eden birçok ürün veya hizmet üretmeye başlarlar. Chevrolet bir zamanlar değerli bir aile arabasıydı. Satışlarda bir numaraydı. Sonra versiyonlarını arttırdı ve kendini ucuz, sedan, spor, kamyon gibi bir çok alanda araç üretir hale getirdi. Odağını kaybetti ve daha sonra satışlarda geride kaldı. Ne kadar fazla ürün gamınızı artırırsanız markanızın özünü oluşturan farklılaştırıcı fikri o kadar ortadan kaldırırsınız. Örneğin Marlboro büyümesini sürdürmek için Marlboro Lights ürününü piyasaya sürmüştü. Bunu Menthol, Mediums vb izlemişti. Tarihi boyunca markanın satışları ilk defa ani bir düşüşe geçmişti. Problemin ne olduğu açıktı. Gerçek kovboylar mentollü sigara içmezlerdi. 

6. Liderliği yerleşik hale getirmemek. Liderlik bir markayı farklılaştırmanın en güzel yoludur. Psikolojik olarak insanlar her zaman orijinal olanı, ilk olanı ve mucidi isterler. Çünkü derinlerde bir yerde o markanın en iyisini bildiğini düşünürüz. Böylece risk almadığımızı ve diğerleri gibi doğru bir tercih yaptığımıza inanırız. Mesela Coca Cola Pepsi'ye karşı "the real thing" kampanyası yapıp rakibinin ve diğer küçük rakiplerinin önünde kendini mucid, lider ve işi en iyi bilen olarak konumlandırmıştı. Hatta diğerlerinin varlığını ve ürünlerini sorgulatmayı bile amaçlamıştı. Levi's da Avrupa'da orijinal diye lansmanını yaptığı ürünlerinde çok başarılı oldu.

7. Kötü haberlerin insanlarınız tarafından size getirilmesini beklemeyin. İnsan doğası gereği şirkette çalışmaya devam edebilmek için yönetime kötü haberi kendisi vermek istemez. Kötü haberi gizlemek veya iyi haberler arasında kamufle etmek daha iyi görülür. Fakat bu davranış işletmeleri felakete götürebilir. Bu nedenle iyi bir lider neyin olup bittiğini kendisi ortaya çıkarmalıdır. 

Kitapta anlatılan hataları yedi başlıkta sizlerle paylaşmaya çalıştım. Umarım faydalı olmuştur. 

1 Kasım 2019 Cuma

"Bank 4.0" Adlı Kitap Özeti

Merhaba kıymetli arkadaşlar,

"Banking Everywhere, Never at a Bank" cümlesi ile başlayan Brett King tarafından kaleme alınmış Bank 4.0 kitabını sizler için özetlemek istiyorum. "Banking Everywhere, Never at a Bank" yani "Her yerde bankacılık ama bankada değil" girizgahından anladığımız kadarıyla artık bankacılık işlemleri için bankalara gerek duyulmayacağından bahsediliyor. Brett King'in önceki kitapları Bank 2.0 ve Bank 3.0 da aslında temelde bu konuyu gündeme taşıyordu. Fakat artık bu durumun ayak sesleri daha net duyulmaya başlandı. Şimdi kitaba dönelim, bakalım King bizler için neler yazmış...

King başarılı olan işletmelerin iyileştirme yapmak yerine en baştan başlayarak tasarım yaptıklarını, gerçek ihtiyacı gördüklerini ve insanların temel beklentilerini iyi anladıklarından bahsediyor. Örneğin 1885'de Carl Benz iki kişilik benzinli bir aracı tasarladığında diğerleri daha çok atların çektiği araçların nasıl daha iyi tasarlanacağını konuşuyorlardı. Bir başka örnek de Apple'dan. Klavyeli telefonlar çok popüler iken tamamen dokunmatik bir ekran tasarımı ile müşterinin karşısına çıkmak hakikaten o dönem için çok yıkıcı bir inovasyondu. Job ve onun CDO'su (Chief Design Officer) mevcut telefonları iyileştirmek yerine tamamen sıfırdan başlayıp yepyeni bir tasarım ortaya çıkardılar. 

Yapılan her tasarım öncelikli olarak faydayı amaçlamalıdır. Şunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız; müşteriler bankalara bankacılık yapmak için gelmezler. Onların bazı ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçları bankalar giderirler. Örneğin müşteri para yatırmak için bankaya gelmez, parasını bir yatırıma dönüştürmek için gelir. Bununla çeşitli yatırım araçları alabilir veya bankaya bunu borç olarak verip karşılığında bir gelir elde etmeyi umar. Öbür taraftan müşteri bankaya parasını başka bir insana güvenle göndermesi için gelir. Eğer bu hizmeti başka bir kurum sağlayabiliyorsa bankaya değil o kuruma da gidebilir. Son yıllarda Moneygram, Western Union veya yeni hayata geçen birçok Fintech bankalara bu anlamda iyi birer alternatif olmuş ve bankaların pazar payından almaya başlamıştır. Son olarak da insanlar bankaya kredi almak için gelmezler. İnsanlar bankaya gelirler çünkü bir ihtiyaçları vardır ve buna ulaşmanın bir yolu bankanın finansmanına başvurmaktır. Eğer başka kurumlar da finansman noktasında iyi teklifler veya alternatifler sunuyor olursa insanlar bankaya gelip yüksek maliyetler ödemek yerine bu kurumlara gidebilirler. Son yıllarda Lending Club, Zopa gibi Fintechlerin kredi temininde önemli boyutlara geldiğini görüyoruz. Müşteriler bankaya gelip uzun, yorucu, sıkıcı ve bürokratik süreçler ile boğuşmak yerine arkada akıllı sistemler kullanan Fintechlere gidip daha kısa sürede finansmana daha doğrusu istediği ürün veya hizmete kavuşmaya çalışmaktadırlar. Bu da bankalar için önemli bir risk olarak görülmektedir.

Bunu bir başka örnek ile de zenginleştirebiliriz. Müşterinin bir web sitesinden bir mal satın almak istediğini düşünün. Bunun için bir finansmana ihtiyaç duyuyorsa bankaya başvurup bir kredi kartı sahibi olmaya çalışması müşteri için gerçekte talep edilen bir süreç değildir. Hatta bunun için müşterinin deneyimindeki bir pürüz denilebilir. Müşterinin ihtiyacı o malı, bütünleşik bir süreç sonrasında satın almaktır. Kredi kartı sadece bunu sağlayan bir ayrıntıdır. 

Yukarıda gösterilen dönüşüm için aslında en uygun yer yasal sistemin henüz yeterince gelişemediği ülkelerdir. Örneğin Kenya'da Mpesa iki insan arasındaki mesajlaşma ile birbirlerine para gönderme sistemidir ve Kenya'da bu çok yaygındır. 2005 yılında Kenya'da her insanda bir mobil telefon varken banka hesabına sahip olma oranı %30'lar mertebesindeydi. O sebeple bu servis Kenya'da çok hızlı yayıldı ve bugünlere gelindiğinde neredeyse ülke GSYH'nın %40'ına denk gelen bir boyuta erişti. Afrika'nın birçok yerinde aslında böyle bir ihtiyaç var. Çünkü yapılan bir araştırmaya göre Afrika kıtasındaki insanların bankacılık faaliyetlerinde yararlanamayan bölümününden herhangi bir insanın bir banka şubesine ulaşması için bir aylık maaşından daha fazla harcama yapması gerektiği ortaya konmuştur. 

Yukarıda tanımladığımız bankacılık hizmetlerini genel olarak Bank 4.0 olarak adlandırırsak; bizler Bank 4.0'ı araç içinde otobanların ücretlerini öderken ya da Alexa veya Siri gibi asistanların müşterilerin talimatı ile ödemeleri gerçekleştirmesinde görmeye başlayacağız. 

Bu kadar yenilik yapılırken regülasyonlar ister istemez geriden gelmektedir. Hatta kitapta yapılan bir tespite göre regülasyonlar inovasyonları birer tehdit olarak algılamaktadır. Hatta bunun için kullanılan analojiye göre bir vücuda giren bir virüs nasıl bağışıklık sistemi tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılıyorsa regülasyonlar da aynı şekilde inovasyonlara karşı bir direnç ortaya koymaktadır. Oysa regülatörlerin bankalardan istediği en önemli konulardan biri müşterilerinin bilgilerini doğru şekilde kayıt altına almaları ve bunları korumalarıdır. Fakat bu konuda bankalardan çok daha doğru bilgiler tutabilenler hepimizin bildiği Amazon, Facebook, Apple veya Google gibi şirketlerdir. Çünkü insanlar gerçek bilgilerini bu tarz platformlarda paylaşmakta bir sakınca görmemektedirler. Ayrıca her bankaya ayrı ayrı bilgi paylaşmaktan sıkılan insanlar için ileride Google hesabından faydalanılarak kimlik doğrulaması yapılması gündeme gelebilir. Elbette bu şu şekilde de olabilir. Bir bankada hesap açmış bir müşteri herhangi bir web sitesine gidip hesap açmak istediğinde veya kendini bir hizmet alabilir olarak göstermek istediğinde bu web sitesi bankaya bir API üzerinden bağlanıp bu müşteri için bir sorgu atabilir. Böylece hem müşterinin verdiği bilgiler teyit edilir hem de bazı durumlarda hiç hesap açmaya gerek kalmadan doğrudan banka hesabı hesap bilgileri yerine geçebilir. 

Bankalar bugün müşterilerine ürün odaklı olarak yaklaşmaktadırlar. Özellikle müşterilerinin ihtiyaçlarını hangi ürünleri ile giderebildiklerini onlara göstermektedirler. Bank 4.0 devrinde ise müşterinin ihtiyaçları kendisine öneride bulunan bir asistan vasıtası ile karşılanmaya çalışılacaktır. Örneğin Siri'ye "bu akşam boğazda bir yemek yesem ne dersin?" diye sorduğunuzda, Siri size "son dönemlerde çok dışarıda yemek yedin, çok para harcadın, artık bu ay evinde otur" diyebilecektir. Burada özne insandır, banka değil. Bir bankaya gidildiğinde ister istemez bankacılık ürünleri ile ihtiyaçlar karşılanmaya çalışılır. Ama banka dışı bir asistan ile görüşüldüğünde bankalar da dahil olmak üzere tüm sektörler taranarak bir çözüm önerilir. Bu konu için size 2048 isimli romanı önerebilirim. Orada asistanların gelecekte bizim için neler yapabileceği güzel bir şekilde tasvir edilmiş. 

Bu aşamada şunu da düşünebiliriz. Kişisel asistanlar her banka için ayrı mı olacak? Yoksa bunlar bir uygulamada merkezi hale mi gelecek? Öncelikle şunu belirtelim ki, sesli komut teknolojileri oldukça önemli hale gelecek. Bu hususu zaten bankaların sesli asistanlara yaptıkları yatırımlardan anlayabiliyoruz. Bu sesli asistanlar her banka için ayrı olacaksa o zaman müşteriler nasıl bir deneyim yaşayacaklar? Kitapta şunu net şekilde söylüyor ki; her insanın kullandığı sadece bir tane veya sayılı sesli asistan olacak. Bu asistanlar muhtemelen banka ürünü olmayacaklar çünkü müşteriler Siri veya Alexa gibi uygulamaları kullanarak tüm hizmetlere ulaşmak isteyecekler.

Bankacılık denince ister istemez halen aklımıza şubeler geliyor. Fakat hazırlanan birçok rapora göre artık şubelerde yapılan bankacılık gittikçe azalacak gibi görünüyor. Bunu zaten ülkemizde ve gelişmiş bir çok ülkede şube sayılarının azalması ile anlayabiliyoruz. Fakat şöyle bir şey var ki halen şubelere giden bir kısım insan var. Bunları da iyi incelememiz lazım. Bazı insanlar hakikaten mobil veya internet şube gibi hizmetleri kullanmadıklarından şubelere giderken birçok insan da bankalar regülasyonlar gereği insanları şubelerine gitmeye mecbur bıraktıkları için şubelere gidiyor. Bizler alışkanlık gereği dijital kanallarımıza ADK demekteyiz. ADK bildiğiniz gibi Alternatif Dağıtım Kanalı demektir. Oysa bunlar şimdi Ana Dağıtım Kanalı haline geldiler, şubeler Alternatif Dağıtım Kanalı oldular. 

Bank 4.0 denildiğinde Fintechlerden bahsetmemek olmaz. Özellikle müşterilerin yaşadığı pürüzlerin ortadan kaldırılması ve deneyimlerinin iyileştirilmesi açısından büyük faydalar sağladıklarını görebiliyoruz. Öbür taraftan Fintechlerin bankalarla rekabeti açısından da maliyet farkları nedeniyle önemli avantajlara sahip olduklarını biliyoruz. Bu durumda Fintechlerle olan ilişkilerinde bankaların birkaç alternatifi vardır: 
- Bir şey yapmama: Bu alternatif en nihayetinde bankalar için çok maliyetli olabilir.
- Fintech ile işbirliği yapma: En hızlı ve en ucuz çözüm.
- Fintech satın alma: Potansiyel olarak hızlı fakat çok maliyetlidir. Ayrıca kültürel uyum problemi oluşturabilir. 
- Fintech inovasyonlarını taklit etme: Bu hem yavaş hem de çok maliyetli bir operasyondur.

Son olarak da bankaların bugüne kadar başvurdukları en önemli dayanakları müşterilerin kurumsal ve büyük işletmeler olmaları nedeniyle kendilerine güvendiklerini düşünmeleriydi. Oysa 2008 finansal krizi ile birlikte bankalara olan güven oldukça önemli oranda sarsıldı. Bugün İngiltere'de insanların sadece %12'si bankalara güvendiklerini belirtiyor. Bu durumda Fintechlerin bankacılık lisanslarının olmaması onlara güvenilmeyeceği anlamına gelmeyecektir. 

Gelecek hızlıca şekilleniyor, buna hazır olmak için doğru alanlara yatırım yapmalı ve gelişmeleri yakından takip etmeliyiz. Umarım bu kitap özetini beğenmişsinizdir. Hepinize iyi çalışmalar dilerim.