28 Eylül 2012 Cuma

Yastıkaltı Altın Hakkında

Merkez Bankası raporuna göre Türkiye’de yastık altı altın varlığının yaklaşık 5 bin ton, bunun parasal değerinin de 260 milyar dolar dolayında olduğu söylenmektedir. Yastık altı altın “hurda altın” diye tanımlanan ziynet eşyasından oluşmaktadır. 2008 yılında TPKK Hakkında 32 Sayılı Karar kapsamında bankalar; gerçek ve tüzel kişiler adına altın, gümüş ve platinin fiziken tesliminin yanında bankalarca satışının yapılması yoluyla da vadeli veya vadesiz olarak altın, gümüş ve platin depo hesabı açabilme olanağına kavuşmuştu. Merkez Bankasının altını munzam altın olarak kabul etmesi  bankaların altına ilgi duymasını sağladı.

Hurda altının piyasaya sunulmasıyla yurt dışından altın ithalatının azalması bekleniyor. Yapılan araştırmalar neticesinde; son 22 yılda ortalama senede 144 ton altın ithal edilmiş ve şu anda madenlerimizden çıkan altın senede 25 ton civarındadır. Haliyle yastık altından altınlar çıkarılabilirse bununda önüne geçilmiş olacaktır. Eğer bu altınları yastık altından çıkarılıp ihracatına başlayabilirsek, bunun dış ticaret açığına da faydası olacaktır.

Merkez Bankasının altın için %30’luk munzam karşılık kararıyla altın hesaplarında önemli aşamalar kaydetmiş olan katılım bankalarının önemli bir fayda sağlayacağı da görülebilmektedir.

Bugün Türkiye'de kıymetli madenler piyasasında 22 banka, 35 yetkili müessese, 21 kıymetli maden aracı kurumu, 10 kıymetli maden üretimi veya ticareti ile iştigal eden anonim şirket olmak üzere 88 altın borsası üyesi yer alıyor. Ayrıca altın mücevheratında Hindistan ve Amerika ile birlikte dünyanın en büyük beş pazarı arasında yer alıyor.

Yazan: Tunahan Öz

POS'tan Para Çekilir mi?

POSPara küçük tutarlı paraların ATM olmadan POS cihazı üzerinden çekilebilmesini sağlayan, BKM tarafından geliştirilen bir uygulamadır. PosPara logosunun görüldüğü tüm mağazalarda banka kartı ile nakit çekilebilmesine olanak sağlar, kredi kartı kullanımı ile gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Minimum 10 TL, maksimum 100 TL tutarında çekim yapılabilme limiti vardır. ATM’ye alternatif yerine, ATM destek sağlayan, ATM’lerin yerini almayı hedeflemeyen bir uygulamadır.

Bugün yapılan alışverişlerin her beş tanesinden biri banka kartı ile gerçekleşmektedir. POSPara’dan nakit çekiminin sağlanabilmesi için öncesinde alışveriş yapılmış olması gerekmektedir. Alışveriş sonrası çekilen tutar yine aynı slip üzerinde görüntülenir.

POSPara’da; banka kartının POS’a takılması ile işlem başlatılır. İşlem destekleniyorsa ekrana “POSPara işlemi yapmak ister misiniz?” mesajı gelir ve çekilmek istenen tutar girilir, ardından da banka kartına şifre girilmesi ile işlem onaylanır. Satış tutarı ve nakit tutar ayrı ayrı görüntülenir. Gerçekleştirilmesi planlanan bu uygulama için POS makinalarına yeni bir yazılım eklenecektir. Uzaktan yazılım yükleme ile yapılacaktır. Üye iş yerlerinin bankaları ile temasa geçmeleri yeterlidir. Çekilen tutarlar için ekstra komisyonlar alınmamaktadır. Dünyada başka ülkelerde yapıldı ve olumlu sonuç alındı. Aynı gün içerisinde birkaç kez çekim yapılabilir. Şifre ile yapılan bir işlem. Bu bakımdan güvenlik açısından sıkıntı oluşturmamaktadır.

Yazan: Elif Doğan


Vadeli İşlem Neden Yapılır?

Vadeli işlem yapanların kimler olduğuna ve neden yaptıklarına geçmeden bu işlemlerin diğer finansal işlemlerden nasıl ayrıldığına bakmak gerekmektedir. Buna göre:
- Aynı gün içinde teslimatın olduğu işlemler cash piyasa olarak tanımlanan piyasada
- Teslimatın t + 1 de olduğu işlemler ise Over Night (O/N) diye tanımlanan piyasada
- Teslimatın t + 2 de olduğu işlemler ise spot diye tanımlanan piyasada
- Teslimatın t + 2 den sonra olduğu işlemler ise Vadeli diye tanımlanan piyasada

gerçekleşmektedir.

Bilindiği gibi her vadeli işlem için geçerli olan yatırımcı tipleri burada da kendilerini göstermektedirler. Vadeli piyasalarda işlem yapan yatırımcılar üç ana grup altında toplanabilir. Bunlar aşağıda detayları ile belirtilmişlerdir:
·         Riskten korunmak isteyenler: Riskten korunmak isteyen yatırımcılar, bir sermaye piyasası aracı, döviz, kıymetli maden veya malı kullanan, bunlarda pozisyon tutan veya gelecekte teslimatını bekleyen, ancak ilgili ürünün fiyatında gelecekte meydana gelebilecek olumsuz değişimlerden korunmak isteyen kişi veya kurumlardır. Bu yatırımcılar, spot piyasalarda fiyatların yükselmesinden korunmak için vadeli işlem sözleşmesine alıcı (uzun taraf), düşmesinden korunmak için de vadeli işlem sözleşmesine satıcı (kısa taraf) olarak girerler.
·        Spekülatörler: Bu kişilerin alım-satım işleminde bulunmaları zaman zaman ani fiyat hareketlerine sebep olmakla birlikte, piyasanın likiditesini ve işlem hacmini arttırdığı bilinmektedir. Spekülatörlerin risk alma konusundaki isteklilikleri diğer piyasa katılımcılarının taşıdıkları riski spekülatörlere devretme suretiyle bu aktörlere riskten korunma imkanı sağlar.
·         Arbitrajcılar: Bu grup ise piyasalar arasındaki fiyat dengesizliklerinden yararlanarak risksiz kar elde etmeyi hedefleyen yatırımcılardır. Eğer spot piyasalar ile vadeli piyasalar arasındaki taşıma maliyeti ilişkisi sonucu oluşması gereken fiyattan farklı seviyelerde fiyat oluşması durumunda, arbitrajcılar devreye girerek ucuz olan piyasada alış, pahalı olan piyasada satış yaparak piyasaları dengelerler. Bu faaliyetler piyasaların birbirleriyle uyumlu ve dengeli hareket etmesini ve gerçekçi fiyat oluşumunu sağlar. Etkin piyasalarda arbitraj işlemleri ile risksiz kar elde etme imkanı genel olarak mümkün değildir.

Emtiaya Dayalı Vadeli İşlem Sözleşmeleri

Vadeli İşlem Sözleşmeleri dayanak varlığın türüne göre farklılık gösterebilmektedir. Burada dayanak varlık:
- Emtia
- Faiz
- Döviz

gibi kendi içerisinde ortaya çıkan fiyat farklılıkları sebebiyle risk doğuran finansal araçlar olabilir.

Bu aşamada emtiaya dayalı vadeli işlem sözleşmeleri (EVİS) hakkında genel bilgi verilmesi amaçlanmaktadır. Öncelikle emtia kavramından bahsetmekte yarar bulunmaktadır. Arapça’dan dilimize geçmiş bir sözcük olan emtia Türk Dil Kurumuna göre mallar anlamına gelmektedir. Sözcüğün tekil hali meta olup mal anlamına gelmektedir. Meta aynı zamanda sermaye anlamında da kullanılmaktadır. Daha genel bir ifade ile tanımlanması gerekirse ticarete konu olan tüm mal ve ürünlere emtia denmektedir.

Bilindiği gibi vadeli işlem piyasaları, bir malın taraflar arasında yapılan anlaşma sonucu belirli bir fiyattan ileriki bir tarihte teslim edilmek üzere alım satım sözleşmelerinin yapıldığı ve bu sözleşmelerin el değiştirdiği borsalardır. EVİS ler ise emtia üzerine yazılmış vadeli işlem sözleşmeleridir

Yukarıda genel tanımı ve ürünlerinden bahsedilen vadeli işlem borsalarının en eski ürünlerinden olan EVİS’lerin genel bir tanımını vermemiz gerekirse; “dayanak varlık olarak bir emtiaya dayalı ihraç edilebilen vadeli işlem sözleşmeleridir” denilebilir. Burada dayanak varlık olarak ifade edilen varlık üzerinden ticaret yapılan ve fiyatları konusunda belirsizlikler içeren emtiayı ifade etmektedir.

EVİS’lerin tanımının yapılmasından sonra kendi arasındaki sınıflandırmasının yapılması gerekmektedir. Buna göre EVİS’ler aşağıdaki gibi Tarımsal, Enerji ve Metal’e dayalı varlıklar olarak üçe ayrılmaktadır.
Emtiaya Dayalı Vadeli İşlem Sözleşmeleri

İlk EVİS tipi olan tarımsal varlığa dayalı vadeli işlem sözleşmeleri dayanak varlık olarak tarımsal ürünleri baz alabildiği gibi hayvansal ürünler ile kereste gibi organik ürünler de bu kategoride yer almaktadır. Örnek olarak aşağıdakiler gösterilebilir:
  • Buğday
  • Pirinç
  • Kahve
  • Kakao
  • Mısır
  • Pamuk
  • Portakal suyu
  • Soya fasulyesi
  • Sığır
  • Domuz
  • Odun 

Bu işlemi örnek ile göstermek istediğimizde ülkemizde de gerçekleştirilen pamuğa dayalı EVİS’leri ele alabiliriz. Örneğin Mart ayında Eylül vadeli pamuk fiyatları 2.500 TL/ton olup üretici bu fiyatları kendisi için uygun bulmakta ancak gelecekte fiyatların düşmesinden endişe etmektedir. Fiyat düşme riskine karşı üreteceği 100 ton lif pamuk için vadeli işlemler piyasasında Eylül Vadeli 100 kontrat satış yaparak fiyatların düşmesine karşı kendisini korumuş olacaktır. Üretici bu işlemi yaparak Pamuğunu hasat zamanı tonunu 2.500 TL’den satma garantisini elde etmiş olmaktadır.

Diğer bir EVİS tipi de enerji varlıklarına dayalı olarak ihraç edilmektedir. Özellikle enerji bağımlılığı devam eden gelişmekte olan veya gelişmiş ülkelerde bilindiği gibi enerji kaynaklarının fiyatları büyük önem arz etmektedir. Maliyet enflasyonunun da en büyük tetikçilerinden olan bu varlıkların fiyatlarının kontrol altında tutulması ülkelerin daha istikrarlı ekonomilere sahip olmalarını sağlayacaktır. Enerji EVİS’ne örnek olarak da aşağıdakiler gösterilebilir:
  • Ham petrol
  • Doğalgaz
  • Benzin
 Son olarak da metallere dayalı EVİS’lerine değinmek gerekmektedir. Bilindiği gibi EVİS’ler sanayi ve değerli metaller olarak gruplanmaktadır. Bir çok üretim faaliyetinde kullanılan sanayi metallerinin fiyatlarının gelişimi hem üreticileri hem de tüketicileri etkilemektedir. Örneğin demir fiyatındaki değişimler inşaat sektörünü yakından ilgilendirmektedir. Bunun yanında değerli  metaller de insanların yatırım tercihlerinin belirlenmesinde etkili olmaktadırlar. Hem sanayi hem de değerli metallerin dünyada en fazla işlem görenleri aşağıda özetlenmektedir:
  • Değerli Metaller:
    • Altın
    • Gümüş
    • Platin
  • Sanayi Metalleri
o   Demir
o   Çinko
o   Alüminyum
o   Manganez
o   Bakır

Konuya açıklık getirmek amacıyla değerli metallerden altına dayalı EVİS’e bir örnek verilebilir. Örneğin bir kuyumcu, 2012 yılı Eylül ayı sonunda 10 kg altın satın alacaktır. Şu anda tarih 01 Eylül 2012’dir ve spot piyasada altın 90 TL/gr’ dan işlem görmektedir. Eylül ayında altın fiyatlarının artmasından endişelenen kuyumcu, fiyatların yükselmesi halinde oluşacak zararına karşı önlem almak istemektedir. Eylül 2012 vadeli Altın VİS satın alır.

Vadeli İşlem Sözleşmeleri

Vadeli işlem piyasaları, bir malın taraflar arasında yapılan anlaşma sonucu belirli bir fiyattan ileriki bir tarihte teslim edilmek üzere alım satım sözleşmelerinin yapıldığı ve bu sözleşmelerin el değiştirdiği borsalardır. Vadeli işlem piyasalarında üç çeşit işlem sözkonusudur.

Bunlardan birincisi ve en eskisi alım satım işlemlerinin taraflar arasındaki karşılıklı güvene ve anlaşmaya dayandığı forward sözleşmeleridir. Forward sözleşmeleri OTC (Over the Counter) dediğimiz tezgah üstü piyasalarda işlem gören sözleşmelerdir. Tezgah üstü işlem gören sözleşmeleri organize borsalardan ayıran bir çok farklılık vardır. Bunlardan bazıları aşağıda gösterilmektedir:
- İşlem miktarları standart değildir.
- İşlem vadeleri standart değildir.
- Sözleşme şartları sözleşme tarafları arasında serbestçe belirlenebilir.
- Kredi riski vardır.

Örneğin bir banka ile bir ihracatçının döviz kuru üzerine yapmış oldukları forward anlaşma OTC'de yapılan ve şartları taraflar arasında serbestçe belirlenen bir sözleşmedir.

İkincisi ise futures işlemlerdir. Futures işlemleri forward işlemlerden ayıran en önemli özellik, bu tip işlemlerde mal, ödeme mekanı, değer ve kalite açısından belli bir standardizasyonun sağlanmış olması ve bu işlemlerin takas odası garantörlüğü altında gerçekleştirilmesidir. Bu işlemler organize piyasalarda alıcı ve satıcının birbirini tanımasına gerek duymaksızın belli büyüklüklerde gerçekleştirilir. Örneğin VOB'da yapılan 1.000 USD kontratlı bir vadeli döviz işlemi future işlem olarak görülebilir.

Üçüncüsü ise alım satım hakkının belli bir prim karşılığında ileriki bir tarihte saklı tutulduğu options tipi sözleşmelerdir. Opsiyonlar temelde sigorta primlerine çok benzemektedirler. Opsiyonların temelde aşağıdaki şekilleri vardır:
- Alım opsiyonu (call option)
- Satım opsiyonu (put option)

Tabii, bir alım opsiyonu hem alınabilir hem de satılabilir. Aynı zamanda bir satım opsiyonu hem alınabilir hem de satılabilir. Bunlara aşağıdaki isimler verilebilir:
- Alım opsiyonu satmak (write/sell call option)
- Alım opsiyonu almak (buy call option)
- Satım opsiyonu satmak (write/sell put option)
- Satım opsiyonu almak (buy put option)


14 Eylül 2012 Cuma

Ülkemizdeki Finansal Kiralama Mevzuatı

Ülkemizde 1985 yılında yürürlüğe giren 3226 sayılı finansal kiralama kanunu ile birlikte devletin yatırım mallarına çeşitli KDV avantajları sağladığını ve yatırımcı ile üreticileri desteklediğini görmekteyiz (daha sonra yapılan değişiklikler ile bu avantajların önemli bir kısmı ortadan kalkmıştır). Finansal Kiralamayı tanımlamak istediğimizde de ilgili kanunda geçen, “Sözleşme; kiralayanın, kiracının talebi ve seçimi üzerine üçüncü kişiden satın aldığı veya başka suretle temin ettiği bir malın zilyetliğini, her türlü faydayı sağlamak üzere ve belli bir süre feshedilmemek şartı ile kira bedeli karşılığında, kiracıya bırakmasını öngören bir sözleşmedir” hükmünün finansal kiralamanın kapsamını belirlendiğini anlamaktayız.

Ülkemiz mevzuatında finansal kiralama kanunu ile düzenlenmiş olan ve mevduat 5411 sayılı bankacılık kanununda geçen hükümler sebebiyle uygulayamadıkları bu finansman türü esas iştigal konusu leasing işlemleri olan leasing şirketleri ile yönetmelikleri gereği bu işlemleri yapabilen katılım bankalarına avantajlar sağlamakta ve müşterilerine sundukları ürün alternatiflerini arttırmaktadır.

Finansal kiralamaya bir malın konu olabilmesi de bazı şartlara bağlanmıştır. Finansal kiralama kanununda belirtildiği gibi “sözleşmeye taşınır veya taşınmaz mallar konu olabilir. Patent gibi fikri ve sınai haklar bu sözleşmeye konu olamazlar” hükmü açıkça gayrimaddi malların bu şekilde finanse edilmemesi gerektiğini göstermektedir.

Bu kanun ile finansal kiralama faaliyetlerine ayrıca minimum finansman süresi getirilmiştir. Bir diğer maddede geçen “sözleşmeler en az dört yıl süre ile feshedilemez. Hangi kiralama hallerinde bu sürenin kısalacağı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunca çıkarılacak yönetmelikte belirlenir” hükmü ile 4 yıldan az süreli sözleşme yapılmaması, yapılacaksa bile bunun ancak yönetmeliklere uygun olması gerektiği görülmektedir.

Buna göre teknolojik niteliği veya ekonomik yararlanma ve işletme süresi itibariyle kullanımının dört yıldan kısa olduğu BDDK’ca onaylanan mallar ile yurtiçinde ve yurtdışında savaş hali ile savaşa yol açabilecek durumlar veya sabotaj, yangın, ağır kaza ve tabii afetler sebebiyle zarar gören mallar için sözleşmeler 4 yıldan az süreli yapılabilir veya sözleşmeler 4 yıldan önce fesh edilebilir.

Bu kanuna ve tebliğlere göre aşağıdaki malların leasingi yapılabilmektedir:
  • Tıbbi Cihazlar
  • Bilgisayarlar ve Diğer Bilgi İşlem Üniteleri
  • Santrallar ve haberleşme cihazları
  • Enerji tesisleri
  • Kara Nakil Vasıtaları
  • Hava Taşıma Araçları
  • Kuru Yük Gemileri, Tanker ve Diğer Deniz Taşıtları
  • İnşaat Makinaları, Vinçler, İş Makinaları
  • Matbaa makinaları
  • Her Türlü Tezgah ve Üretim Makinaları
  • Tekstil makinaları
  • Komple Fabrikalar
  • Komple Hastane, Otel ve Büro donanımları

Finansal Leasing (Kiralama) İşleminin Özellikleri

Leasingin kiralayan yönünden avantajlarından en önemlisi leasing işlemi ile varlığa sahip olan (kiralayan) söz konusu varlığı kiraya vererek kiracının yükümlülüklerini yerine getirememesi durumunda varlık üzerinde daha güçlü şekilde söz sahibi olabilmektedir. Bu durum ipotekli borç verilmesinden daha güçlü bir seçenektir. Kiracı da varlığın kendi üzerinde olmasının getirdiği bir çok sorumluluk ve riskten kurtulmuş olmaktadır. Her ne kadar sigorta gibi yükümlülükleri devam etse de varlığa gelebilecek kötü niyetli olmayan hiçbir zarardan sorumlu olmayacaktır.

Kiracı tarafından avantajları ise aşağıdakiler gibidir:
  • %100 finansman,
  • Esnek kira ödeme planı,
  • Kiralananı satın alabilme
  • Enflasyona karşı güven ortamı,
  • Yatırımla kiralar karşılanır
Leasing işleminin aşamalarından bahsedersek temelde aşağıdaki şekilde işlemlerin gerçekleştiğini ifade edebiliriz:
  1. İlk aşama da kiracı kuruluş kiralamak istenen makine veya gereçleri seçer ve fiyat, teslim koşulları gibi diğer teknik şartlar için üretici ile bir anlaşma yapar.
  2. İkinci aşamada ise kiracı satıcıya başvurarak alış şartları belirlenmiş makine veya gereçlerin leasing şirketi tarafından satın alınarak kendisine kiralanmasını ister.
  3. Bu aşamada müşterinin mali durumu ve kiralama projesine ilişkin inceleme ve değerlendirmeler hızlı bir şekilde yapılır ve leasing şirketi kiralama teklifinde bulunur.
  4. Leasing şirketi ve kiracı karşılıklı anlaşmalarıyla leasing sözleşmesi imzalanır. Sözleşmede kiralanan malın ayrıntılı tanımı, kiralama bedeli ve kira ödeme planı, kira ödemelerinin yapılacağı para birimi gibi hükümler yer alır.
  5. Leasing şirketi, satıcı firmaya mal bedelini öder, malı satın alır ve malın kiracıya teslim edilmesi sağlanır.
  6. Kiracı kiralama sözleşmesindeki şartlara uygun olarak kiralarını leasing şirketine öder.

Kiralama süresince malın mülkiyeti leasing şirketine aittir. Ancak her türlü kullanım hakkı kiracıya aittir ve kiralama süresince malın bakım, tamirat ve sigorta giderleri de kiracıya aittir. Kira sözleşmesi sonunda da ayrıca kiracıya yeniden kiralama yada satın alma hakkı tanınır.

Finansal Leasing (Kiralama) İşleyişi

Leasinge genel çerçevede bakmak istediğimizde aşağıdaki hususlara sahip olduğunu görebiliriz:[1]
  • Malın mülkiyeti kiraya verende malın kullanım hakkı kira ödeyende kalmaktadır.
  • Vadeli bir finansman tekniğidir.
  • Malın tüm bakım, onarım, sigorta vb. masrafları kiracıya ait olmaktadır.
  • Sadece amortismana tabi olan mallar kiralanabilmektedir. Fakat bunun yanında yedek parça, sarf malzemesi gibi tüketilen mallar ile know how, patent, lisans vb. gayri maddi haklar kiralama konu olamamaktadır.
  • Ülkemizde de yapılageldiği gibi gayrimenkul de bu yönteme konu olabilmektedir.
  • Leasing ile kiralanan mala ilişkin kiralar gider sayıldığı için vergi avantajı sağlanmaktadır.
Tüm bu anlatılanların yanında leasing işleyiş mantığının da verilmesi leasing kurumlarının nasıl iş gördüklerinin ortaya konması açısından yararlı olacaktır. Buradaki taraflar aşağıda açıklanmıştır:
  • Kiracı : Leasing işlemlerinde ekipmanın kullanım hakkını sözleşme ile önceden belirlenen kira ödemeleri karşılığında satın alan taraf.
  • Kiralayan : Leasing işlemine konu olan ekipmanın hukuki mülkiyetini üzerinde taşıyan ve sözleşme ile önceden belirlenen kira ödemeleri karşılığında kullanım hakkını Kiracı'ya devreden taraf.
  • Satıcı : Leasing işlemine konu olan ekipmanı temin eden üretim veya pazarlama kuruluşu.
[1] Sadi Uzunoğlu, Yeni Finansman Teknikleri, İstanbul, Strata, 1998, s. 9.

Leasing Nedir? Leasing Türleri Nelerdir?

Leasing terimi dilimizde kiralama olarak geçmektedir. Terimi biraz daha açarsak; karşılığı kira ile ödenmek üzere, belirlenmiş bir zaman için, arazinin binanın veya binanın belirli bir bölümünün kiralayan (lessor) tarafından, kiracıya (leasee) temlik edilmesidir. Daha genel bir tanımla leasing birinin malının bir başkası tarafından kullanılması için tasarlanmış bir sözleşmedir.

Leasing faaliyeti kendi içerisinde birkaç şekilde sınıflandırılabilir. Bunlardan en çok karşılaşılanı süre açısından yapılan sınıflamadır:
·         Finansal leasing: Uzun vadeli kiralama faaliyeti olup sözleşme sonunda kiracının malı satın alma hakkı olmaktadır.
·        Operasyonel leasing: Bu leasinglerde genellikle kiralama kısa süreli olarak yapılmaktadır. Birkaç saat, birkaç gün gibi yapılan kiralamalar bu leasing türüne girmektedir. Bu leasing türünde kiracının malı satın alma hakkı bulunmamaktadır.

Yukarıda bahsedilen leasinglerin yanında sat ve geri kirala, hem finansal hem operasyonel leasingi içeren kombinasyon leasingi ve sentetik leasing gibi leasing türleri de vardır.

Finansal ve operasyonel leasing türleri arasındaki farklara genel olarak baktığımızda aşağıdaki unsurların ön plana çıktığını görmekteyiz:[1]
·         Kiralama sözleşmesi koşullarına göre malın mülkiyeti kiracıya geçiyorsa,
·         Sözleşme bitiminde kiracı malı gerçek değerinin altında bir bedelle alabiliyorsa,
·         Sözleşmenin süresi kiralanan varlığın ekonomik ömrünün %75’ini kapsıyorsa,
·         Kira sözleşmesi süresince kiracının ödemelerinin bugünkü değeri kiralanan varlığın değerinin %90’ını buluyorsa

Bu bir finansal kiralama sözleşmesidir.

[1]Orhan Göker, Yatırım Projelerinin Değerlendirilmesi, İstanbul, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi, 1996, s.326-327

12 Eylül 2012 Çarşamba

Yatırım Bankacılığı ve İşlevleri

Dar anlamda yatırım bankacılığı, devlet kuruluşlarının ve özel şirketlerin menkul kıymetler ihracını başlatan, bunlara garanti veren ve bunların tedavülünü sağlayan kuruluşlardır. Geniş anlamda yatırım bankacılığı, mevcut servetlerin transferi, hisse senedi ve tahvillerin tedavülünü, menkul kıymetlerin yönetimi dahil sermaye oluşumunun gerçekleştiği tüm işlemleri ve kuruluşları içerir. Sermaye piyasasının en önemli aracı kurumlarından birisidir. Yatırım bankalarını, mevduat kabul etmeyen, ticari bankacılık yapmayan ve kalkınma bankacılığı fonksiyonunun dışında kalan alanlarda faaliyet gösteren mali kurumlar şeklinde de tanımlayabiliriz.

Yatırım bankacılığı, sermaye piyasasının gelişmiş olduğu batı ülkeleriyle, sermaye piyasasının gelişmekte olduğu ülkelerde ortaya çıkmıştır. Yatırım bankalarının işleyebilmesi için sermaye piyasasının kurulup işlemesi zorunludur. Yatırım bankalarının da kendilerine özgü birtakım temel işlevleri vardır. Yatırım bankalarının bu işlevlerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

a) Tasarrufların Yatırımlara Yönelmesini Sağlamak: Uzun vadeli fonların yaratıldığı sermaye piyasasından sağlanan fonları, sanayi kuruluşlarının ihraç edeceği menkul kıymetlere kanalize etmek, yatırım bankalarının görevidir. Yatırım bankalarının gelişmiş ülkelerdeki en önemli ekonomik işlevi; çok sayıdaki tasarruf sahibi ile menkul kıymet ihracı yoluyla uzun vadeli fon sağlamak isteyen özel ve kamu kuruluşları arasında aracılık yapmak, diğer bir ifadeyle tasarrufları, faaliyetlerini yürütebilmek için bu tasarruflara ihtiyaç duyan firma veya kamu kuruluşlara kanalize etmektir.

b)Sermaye Piyasasının Gelişmesine Katkıda Bulunmak: Yatırım bankalarının işlevleri temelde gelişmiş veya gelişmekte olsun tüm ülkelerde aynıdır. Ancak, bu ülkelerdeki sermaye piyasasının gelişmişlik düzeyi bu bankaların işlevlerinin sınırlarını belirleyen en önemli etkendir. Kısaca yatırım bankaları uzun vadeli kredilerle yatırımların finansmanında görev alan bankalar olarak faaliyette bulunurlar. Yatırım bankaları, sermaye piyasasının gelişebilmesi için gerekli uzmanlaşmış mali kurumların en önemlilerinden biridir. Yatırım bankaları faaliyetlerini dürüst, ekonomik ve etkin bir şekilde yürüterek, sermaye piyasasının gelişebilmesi için gerekli faktörlerden biri olan güven ortamını yaratarak, özel tasarrufların kamu kuruluşlarının çıkaracakları menkul değerlere yatırılmasını kolaylaştırdıkları ölçüde sermaye piyasasının gelişimine katkıda bulunurlar. Yatırım bankaları aracılığı ile ihraç edilmiş menkul değerlere özellikle küçük tasarruf sahipleri daha fazla güven duyarlar. Sermaye piyasasında güven unsurunu oluşturmak amacıyla menkul değerlere yatırım yapan tasarruf sahiplerinin menfaatlerini korur.

c) Yeni İhraç Edilecek Menkul Değerlerin Geniş Halk Kitlelerine Dağılımın Sağlamak: Yatırım bankaları, yeni ihraç edilecek menkul değerlerin geniş halk kitlelerine dağılımını sağlayarak, mülkiyetin tabana yayılmasına katkıda bulunabilirler. Menkul değerlerin tasarruf sahiplerine dağılımını sağlamak uzmanlaşmayı gerektiren bir konudur. Yatırım bankaları; mevcut menkul değerlerin el değiştirmesine olanak sağlayarak, kapalı aile şirketlerinin halka açılmasını kolaylaştırarak, yeni veya tevsi yatırımlara girişen işletmelerin ihraç edecekleri menkul değerlerin geniş halk kitlelerine dağılımını sağlayarak, mülkiyet transferi işlevini yerine getirirler.

d) Fon Arz ve Talep Sahiplerine Danışmanlık Hizmeti Yapmak: Yatırım bankaları gelişmiş, sanayileşmiş ülkelerde yani sermaye piyasasının mali sisteme egemen olduğu devletlerde, fon arz ve talep sahiplerine aracılık ederek faaliyette bulunurlar. Menkul kıymet yönetimi ve tasarruf sahibine tasarruflarını yönlendirmede danışmanlık hizmeti vermek yatırım bankalarının temel işlevlerinden biridir. Azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde ise yatırım bankaları, zayıf olan sanayi sektörünü canlandırmak, girişimcilik ruhunu desteklemek ve teknik konularda danışmanlık gibi görevler üstlenmektedir. Yatırım bankaları, gerek menkul kıymet ihracı yoluyla sermaye piyasasından fon talep edenlere ve gerekse tasarruflarını menkul kıymetlere yatırarak sermaye piyasasına fon arz etmek isteyenlere danışmanlık yapar.

e) Menkul Değerlere Yatırım Yapan Tasarruf Sahiplerinin Çıkarlarını Korumak: Yatırım bankaları gerektiğinde yatırım yapan tasarruf sahiplerini koruyucu işlemlere girişerek, sermaye piyasasında güven unsurunu geliştirirler.  Yatırım bankaları, gerektiğinde kendi aracılıkları ile ihraç edilmiş menkul değerler için ikinci el piyasasını sağlayabilirler. Menkul değerlerin halka arzı esnasında, tümü piyasada satılıncaya kadar menkul değerlerin fiyat istikrarını koruyucu önlem alabilirler. Menkul değerlerin ihracından sonra mali durumu bozulan şirketlerin sermaye yapılarını düzeltmede, yeniden organize edilmelerinde yardımda bulunarak, o şirketin menkul değerini almış olan bireylerin çıkarlarını korurlar.

Pazarlama ve Finans Bilimdalları Arasındaki İlişki

Bireysel veya organizasyonel tatminin sağlanmasına yönelik fikir, mal ve hizmet fiyatlaması, tutundurması, konseptin oluşturulmasına amacıyla yürütülen süreçlerin bütünü olarak bilinen pazarlama üzerine bir çok araştırma yapılmaktadır. Pazarlama araştırmalarının yoğun olarak kullanıldığı gelişmiş sermaye piyasalarında işletmeler, yıllık gelirlerinin giderek artan bir oranda belli bir kısmını araştırma bütçelerine ayırmaktadırlar. Gelişmiş sermaye piyasalarında faaliyet gösteren pazarlamacı işletmeler pazarlama araştırmasını hemen her türünü oldukça sık kullanmakta ve bu araştırma sonuçlarından elde edilen verilere göre kısa ve uzun dönemli planlarla faaliyetlerini yürütmektedirler.

Sürekli kendini yenileyen ve gelişme gösteren sermaye piyasasında yeni hizmet geliştirme, fiyat, satış teknikleri, reklam, dağıtım kanalı, faaliyet alanları, bölümlendirme politikaları gibi konularda araştırmaların dinamik olarak sürdürülmesi gerekmektedir. Bunların yanı sıra işletme stratejisi ile ilgili araştırmaların her koşula uygun stratejiler geliştirilmesi açısından devamlı olarak yapılması önemlidir. Bu nedenle işletmeler bahsedilen bu alanlarda yapılan araştırmalarla yapılacak faaliyetleri desteklemelidirler.
           
Müşterilerin çeşitli yatırım alternatifleri arasındaki tercihi çok kısa süreler içinde değişebilmektedir. Çeşitli ekonomik etkenlerin etkisi ile menkul kıymetlere olan talep birden artmakta veya azalmaktadır. Bu özelliğinden dolayı genelde sermaye piyasasının, özelde ise pazarlamacı işletmenin hedef müşterilerinin davranışlarını izlemek ve pazarlama faaliyetinin niceliğini ve niteliğini değiştirebilecek değişiklikleri önceden kestirebilmek için devamlı olarak piyasayı izlemek gerekmektedir. Bu nedenle sermaye piyasası pazarlama araştırmasının hemen her alanda gerekli olduğu ve uygulandığı bir yapı arz etmektedir.

Ekonomi ve Finans Bilim Dalları Arasındaki İlişki

20.yy'ın başlarında finans bilimi ekonomi biliminden ayrılmaya başlamış ve farklı bir disiplin olarak ortaya çıkmıştır. Fakat bu ayrıma rağmen finans yöneticisinin aşina olması gereken makro ve mikro ekonomi gibi iktisadın iki önemli alanı vardır. Makro ekonomi, ekonomiye bir bütün olarak bakarken özellikle faiz oranları, enflasyon oranları ve işsizlik oranları gibi üç değişkenin gelişiminden ciddi şekilde etkilenmektedir. Mikro ekonomi ise bireylerin, hane halklarının ve firmaların ekonomik kararlarıyla ilgilenmektedir.

Genellikle firmalar, ekonominin toplam performansından büyük ölçüde etkilenir ve yatırım fonları sağlamada para ve sermaye piyasalarına bağımlı durumda bulunmaktadırlar. Bu nedenle finans yöneticileri, para politikalarını kredi kullanımı ile fonların maliyetini nasıl etkilediğini tanımaya çalışarak anlamalıdır. Finans yöneticileri aynı şekilde maliye politikası konuları ile bunların ekonomi üzerinde nasıl etkili oldukları hakkında bilgi sahibi (tecrübeli) olmalıdırlar.

Gelecekte ekonomide ne olacağı beklentileri, diğer tahmin türlerinde olduğu kadar satış tahminlerinin yapılmasında da çok önemli bir faktör olmaktadır. Finans yöneticisi, firma içinde en etkili ve en başarılı faaliyet şekline ulaştıracak karar modellerini geliştirmeye çalışırken mikro iktisadı kullanırlar.

Sayısal Yöntemler, Bilgi İşlem Sistemleri ve Finans Arasındaki İlişki

Sayısal kavramı, sadece matematiksel ve istatistiksel yöntemleri değil, aynı zamanda bilgisayar teknolojilerini de içine alan optimumu arama, model geliştirme yöntemlerini ve algoritmalarını da kapsamaktadır. Sayısal yöntemler, önceden geliştirilmiş teorilerin doğrulanması, geliştirilmesi ve/veya derlenmesi için kullanılmaktadır. Bu şekliyle, bilgisayar yazılımlarını ve donanımlarını içeren sayısal yöntemler, finansal modellerin geliştirilmesinde yardımcı bir unsur olarak görülmektedir. Örneğin gelecekte olası durum ve olasılıklarına bağlı olarak piyasalara gelen bilgilerin ışığında işleyen karar sürecine, yapay zeka yöntemleri ile yeni bir yaklaşım getirilmiştir. Kullanılan yapay zeka yöntemi ile elde edilen karar destek siteminin kurumsal yatırımcıların performansının üzerinde bir başarı sağladığı, daha farklı yapay zeka yöntemleri ile daha iyi sonuçlar elde edilebileceği belirtilmiştir.[1]

Bugün bir çok bilgisayar programı ile finansal analizler yapılabilmekte bunlar sayesinde işletmelerin finansal kararları, bireylerin veya işletmelerin yatırım tercihleri, finansal problemlerin veya finansal teorilerin derinlemesine araştırılması vb. gerçekleştirilebilmektedir. Bu amaçla kullanılan programlar SPSS, Matlab ve Metastock olarak karşımıza çıkmaktadır.


[1] M. Koray Çetin, “İşlemsel Zeka Bakış Açısıyla Sayısal Ekonomi”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, No:11, 2006, ss:264-271.

Psikoloji ve Finans Bilim Dalları Arasındaki İlişki

Psikolojinin finansal kararlardaki önemi ve etkisini araştıran alt dala davranışsal finans denmektedir. Davranışsal finansa olan ilgi ve buna yönelik araştırmalar, özellikle, son 20 yılda artış göstermiştir. 1997 yılında yaşanan Asya krizi, ABD'de 2000 yılında yaşanan teknoloji veya dot.com olarak adlandırılan şirket hisselerindeki büyük çöküşler, internet üzerinden online yatırımların artması ve day-trader denilen günlük alım satım yapan bireysel yatırımcıların ortaya çıkması, konunun güncelliğini artırmıştır.

Davranışsal finansın,  uygulamada kullandığı davranış ilkelerinin temelleri, psikoloji, sosyoloji ve antropoloji’ye dayanmaktadır. Söz konusu davranış ilkeleri, genel olarak; olasılık teorisi, pişmanlık ve kavrama yeteneği eksikliği, bir şeye takılı kalmak (demirlemek), zihin bölümlendirmesi, aşın güven, aşırı tepki ve tepkisizlik, temsiliyet, ayırma etkisi, kumar davranışı ve spekülasyon, sihirli düşünme, sanki varmış gibi düşünme, anomalilere olan ilgi, keşfe yarayan şeylerin bulunabilirliği, kültür-sosyal tesir ve küresel kültürdür.

Davranışsal finans, yatırımcıların, bilgiye dayalı yatırım kararlarını vermek için, bilgiyi nasıl yorumladıklarına ve yatırım kararlarında nasıl hareket ettiklerine odaklanır. Psikologların ekonomiye olan ilgilerinin artmasıyla, davranışsal finans gelişmeye başlamıştır. Özellikle, Kahneman, Slovic ve Tversky'nin çalışmaları, davranışsal finans teorisinin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Davranışsal finansa yaptıkları çalışmalarla katkı sağlayan, Princeton Üniversitesi'nden Daniel Kahneman ve George Mason Üniversitesi'nden Vemon L. Smith, 2002 yılında Nobel ekonomi ödülünü almıştır.

Bilindiği gibi, yatırım kararlarında en önemli etmen duygulardır. Davranışsal finans yaklaşımı, duyguların yatırım kararları üzerindeki etkisini araştırmaktadır. Geleneksel finans araştırmalarında, genellikle, önce bir model ortaya atılır. Daha sonra, deneysel çalışmalarla, bu modelin doğruluğu araştırılırken, davranışsal finans yaklaşımında, önce, piyasadaki davranış biçimleri gözlenir. Daha sonra, bu gözlemlerin sonucuna göre, davranış biçimlerini açıklayan bir model geliştirilmeye çalışılır. Davranışsal finansta, geliştirilen modeller, finansal piyasalarda insanların nasıl hareket etmesi gerektiğini değil, gerçekte, nasıl hareket ettiklerini anlamaya yöneliktir.

Muhasebe ve Finans Bilim Dalları Arasındaki İlişki

Finans Yöneticileri, karar vermede kendilerine yardımcı olması gayesiyle muhasebe verilerine yoğun olarak başvurmaktadırlar. Firma muhasebecileri, genel olarak, finansal raporların geliştirilmesinden, geçmişe ait performansın belirlenmesinde yöneticilere yardımcı olan ölçütlerin hazırlanmasından, firmanın geleceğe doğru yönlendirilmesinden ve vergi ödemeleri gibi bazı yasal yükümlülüklerin firma tarafından yerine getirilmesinden sorumludurlar. Muhasebecinin bu rolü, bilanço, gelir tablosu, nakit akım tablosu ve öz kaynak değişim tablosu gibi mali tabloların hazırlanmasını da içermektedir.

On dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar, işletmelerin çoğunluğu (aslında halen de öyle) sahiplerince yönetilen işletmelerdi ve şahıs firması sahibinin kişisel kredisi dışında, dış sermayeye çok ender ihtiyaç duymaktaydılar. Firmalar küçükken ve firmada az sayıda dış destekçi varken muhasebe pek ciddi olmayabilirdi. Fakat sanayi devrimi ve büyük demiryolu ve kanal şirketlerinin yaratılmasıyla birlikte, hissedarlar ve bankerler, firmanın finansal sağlamlığını belirlemede kendilerine yardımcı olabilecek bilgiler istemeye başladılar ve muhasebe mesleği gelişmeye başladı.

Firmaya yatırım yapanlar ve diğer çıkar sahipleri, firmanın gelişmesini izlemede kendilerine yardımcı olmak üzere, düzenli olarak finansal bilgilere gereksinim duyarlar. Muhasebeciler, bu bilgileri bilançoda, gelir tablosunda, öz kaynak değişim tablosunda, fon akım tablosunda veya nakit akım tablosunda özetlerler.

Bilanço, firmanın varlık ve borçlarının bir fotoğrafını verir. Varlıklar, kolaylıkla nakde dönüştürülebilen dönen varlıklar ile fabrika ve makine gibi duran varlıklardan oluşur. Borçlar, kısa vadede ödenmesi gereken kısa vadeli borçlarla uzun vadeli borçlardan ibarettir. Varlıklar ve borçlar arasındaki fark, hissedarların öz kaynağını gösterir.

Şirketin kayıtlarında gösterilen defter değerleri ile varlıkların ve borçların piyasa değerleri arasında bir ayırım yapmak önemlidir. Defter değerleri tarihi ölçülerdir. Örneğin bilançodaki varlıklar, “tarihi maliyet eksi amortisman karşılığı” şeklinde gösterilir. Benzer şekilde, hissedarların özkaynağı rakamı, geçmişte hissedarların katkıda bulunduğu veya şirketin onlar adına kattığı nakdi gösterir.

Gelir tablosu yıl itibariyle şirketin kârlılığını ölçer. Muhasebevilerin yoğun şekilde kullandığı kar ve kara bağlı veriler ile finans yöneticilerinin yoğun şekilde kullandığı nakit akımı aynı şey değildir. Bunun iki nedeni vardır:
  • Duran varlıklara yatırım kârdan hemen gider olarak indirilmez, bunun yerine teçhizatın tahmin edilen ömrüne yayılır; bu karlılığı etkilese bile nakit akımı için önemli olan fiili nakit çıkışının yaşandığı tarihtir.
  • Muhasebeci, gelirleri müşterinin faturayı fiilen ödediği tarihte değil, satışın yapıldığı tarihte kaydeder ve üretim maliyetlerini, önceki dönemlerde yapılmış olsalar bile, bu tarihte düşer. Oysa nakit akımları işlemin gerçekleştiği tarihte kaydedilmekte ve buna göre hesaba katılmaktadır.    
Nakit akım tablosu nakit kaynak ve kullanımlarını ölçer. Şirketin nakit bakiyesindeki değişim, kaynak ve kullanımlar arasındaki farka eşittir.

Finans Bilimi ve Finansal Sistem

Finans; bir işletmenin servetini veya değerini maksimum kılmak için bir dizi finansal veya ekonomik prensibin uygulanması anlamına gelmektedir. Bir diğer önemli kavram olan finansal yönetim ise işletme sahiplerinin servetini maksimum kılmaya yarayan planlama kararlarının alındığı bir süreç olup; para, sermaye piyasaları ve yatırımlar ile birlikte finans sektöründe çalışanların en önemli kariyer yolları arasında yer almaktadır.

Ekonomik anlamda piyasalar, mal ve faktör piyasaları olarak ikiye ayrılabilir. Faktör piyasası; işgücü, sermaye ve doğal kaynaklardan oluşur. Bu nedenle, finansal piyasa, faktör piyasasının önemli bir kısmını oluşturur. Finansal piyasalar, tasarruf fazlası olan kişilerin, tasarruflarını, tasarruf açığı olan kişilerin kullanımına sundukları piyasalardır. Bu piyasalarda fonların el değiştirmesi, fon talep edenlerin fon arz edenlere bir belge vermesi ile olmaktadır. Bu nedenle, finansal piyasalar, finansal varlık olarak ifade edilen kıymetli evrak niteliğindeki bu belgelerin alınıp satıldığı piyasalardır.
           
Finansal piyasalar, finansal varlıklara fiyat oluşturma, varlıkların likiditesini artırma ve el değiştirme maliyetlerini düşürme gibi fonksiyonlara sahiptirler. Bu maliyetler, işlem, araştırma ve bilgi edinme maliyetleridir. Finansal piyasalara fon sunan yatırımcılar, fon talep eden bireyler ve işletmeler, bunların piyasaya sundukları finansal varlıklar ve aracı kurumlar, bir bütün olarak "Finansal Sistemi" oluştururlar. Finansal sistem, yazılı veya teamül halindeki kurallar doğrultusunda çalışmaktadır. Hükümetler, hazırlayacakları yasa ve yönetmeliklerle piyasaların hukuksal çerçevesini belirler, işleyişini düzenler ve denetim kurumları aracılığıyla piyasaları denetim altında tutarlar.

Finansal piyasaları, çeşitli ölçütlere göre sınıflandırmak mümkündür. Fon arz ve talebinin vadesi bir yıla kadar olan piyasalara para piyasası, bir yıldan uzun olan piyasalara ise sermaye piyasası denmektedir. Finansal varlıkların alım satımının yapılacağı belirli bir yerin veya yasa ve kuralların uygulanıp uygulanmamasına göre de bir ayırım yapmak mümkündür. Bu durumda, organize olmuş veya organize olmamış piyasalar olarak bir ayırım yapılabilir. Piyasanın yöresel olup olmamasına göre de bir sınıflandırma yapmak mümkündür. Başka bir sınıflama da birincil piyasa, ikincil piyasa, nakit ve türev piyasalar şeklinde yapılabilir.

Para piyasası ile sermaye piyasası arasında çok yakın bir ilişki vardır. Uygulamada para ve sermaye piyasaları iç içe geçmiş durumdadır. Çünkü, ekonomide fon arz ve talep edenler, her iki piyasada da faaliyet gösterirler. Yatırımcılar, ellerindeki fonları, en az risk ile en yüksek verimi sağlayacak şekilde yatırıma aktarmak isterler. Bu nedenle, yatırımların para piyasasında veya sermaye piyasasında değerlendirilmesi çok önemli değildir. Bunun için, finansal piyasalara aktarılan fonlar, para piyasalarından sermaye piyasalarına veya sermaye piyasalarından para piyasalarına doğru olabilir.

10 Eylül 2012 Pazartesi

EFT'ye alternatif olarak Perakende Ödeme Sistemi (PÖS)

Bu yeni sistem, perakende ödemelerin daha etkin bir şekilde gerçekleşeceği alternatif bir kanaldır. PÖS sistemi ile birlikte; EFT’de bir sorun çıktığı zaman bazı işlemler bu yeni sistem üzerinden yapılacağı için tüm sistem durmayacak ve günlük işleyiş rahatlamış olacaktır.  EFT sisteminde perakende ödemeler için fon bulundurma ihtiyacının azalmasının yanı sıra PÖS sayesinde, EFT mesaj hacminde yaşanacak düşüşle birlikte, EFT’deki operasyonel riskler de azalacaktır. Bu yeni değişim bankaların yararına bir hizmet olacaktır.

PÖS ile birlikte perakende ödemeler, düşük tutarlı ödemeler, kamu ödemeleri, doğrudan borçlandırma ve fatura ödemeleri gerçekleştirilebilmektedir. Ayrıca ödemeler banka dışı kuruluşlar tarafından gerçekleştirilebiliyor olacaktır.


Yukarıdaki tabloda sistemin nasıl çalışacağına dair özet bir iş akışı gösterilmiştir. EMKT ile yüksek tutarlı ve kritik zamanlı ödemeler yapılacak olup, PÖS ile daha küçük tutarlı ödemeler yapılacaktır.
  
PÖS’te öne çıkan bazı özellikler şunlardır;
·         Sistemde çok taraflı netleştirmeler yapılacaktır.
·         Likidite tasarrufu ve yönetim kolaylığı sağlanacaktır.
·         Risk Yönetimi; Teminat karşılığı çok taraflı limit tanımlanması
·         Sisteme kabul edilen ödemelerin mutabakatı garanti edilecektir.
·         Ödemeler beklemeden alıcılarına iletilecektir.
·         Günde tek döngü yeterli olacaktır.
·         ISO20022 (UNIFI) mesajları kullanılacaktır.
·         Doğrudan borçlandırma gibi çeşitli işlevler sonradan eklenecektir.

PÖS varlığı ve getireceği ek olanaklarla EFT’nin olağanüstü durumlarında işleyişi kolaylaşacaktır. Senaryolar beraberce değerlendirilecektir. Ücretlendirme stratejisi EFT ile birlikte değerlendirilecektir. PÖS ücretleri EFT’den daha düşük olacaktır.


EFT Sistemine alternatif ödeme kanalları oluşturmak,  SEPA (Tek Avrupa Ödeme Alanı) standartlarıyla uyumlu hale gelmek ve EFT Sisteminin bir piyasa sistemi olarak uluslararası standartlar çerçevesinde yeniden yapılandırılmasına olanak sağlamak amacıyla bir perakende ödeme sistemi  kurulması planlanmaktadır.

PÖS ile EFT Sisteminin arasında bir takım farklar vardır.  PÖS ile EFT Sistemi birlikte çalışabilme yeteneklerine sahip iki ayrı ödeme sistemi olarak tasarlanmaktadır. EFT Sistemi, RTGS yapıda bir Yüksek Tutarlı Ödeme Sistemi olacaktır.

Yazan: Elif Doğan