27 Ağustos 2012 Pazartesi

Reel Sektör Döviz Borçlanması Üzerine Bir İnceleme

Ülkemizde döviz borçluluğu uzun yıllardır reel sektör üzerinde bir problem olarak kendini göstermiştir. Bu sebeple bu çalışmada reel sektörün döviz yükümlülükleri ile döviz varlıklarının incelenmesine çalışılacaktır.

Aşağıdaki grafikte sol eksende döviz yükümlülükleri, sağ eksende bankalara olan döviz yükümlülükleri ve döviz varlıkları yer almaktadır. Görüldüğü üzere 2010 yılı başından itibaren hem toplam yükümlülükler hem bankalara olan yükümlülükler büyük artış göstermiştir. Bu tarihten itibaren iki veri paralel bir hareket göstermiştir. Döviz varlıklar ise 2008 yılından beri önemli bir artış göstermemiş, dalgalı bir seyir izlemiştir. Reel sektörün döviz açığı bu sebeplerle son 3 yılda büyük bir artış göstermiştir.

Reel Sektör Döviz Yükümlülükleri ve Döviz Varlıkları

Reel sektördeki kısa vadeli döviz pozisyonuna bakıldığında 2008-2011 yılları arasında çok büyük bir değişiklik olmadığı, 2011 yılı içerisinde ise yükümlülüklerin önemli ölçüde artış göstermesi sonucu döviz açığı ciddi boyutlara ulaşmıştır. 2011 eylül ayından itibaren ise hem döviz yükümlülüklerinin azalması hem de varlıkların artması sonucu döviz açığı eski boyutlarına geri dönmüştür. Reel sektördeki bu hareketlenmenin ülke cari açığına benzer olduğu, ekonomiyi soğutma çabaları sonunda açığın tehlikeli boyutlara ulaşmasının engellendiği söylenebilir.


Kısa Vadeli Döviz Pozisyonu












Reel sektörün bankalara olan döviz yükümlülükleri ile altın alış kuru karşılaştırıldığında iki değişken arasında önemli bir korelasyon olduğu gözükmektedir. 2008 yılından itibaren veriler incelendiğinde reel sektörün döviz borçlanma rakamları ile altın alış kuru arasındaki korelasyon katsayısı 0.958 olarak gerçekleşmiştir. Borçlanma rakamları dolar kuru ile karşılaştırdığında ise korelasyon katsayısı 0.763 olmaktadır.

Altın Fiyatları, Bankalara olan Döviz Borcu İlişkisi
Yapılan bu çalışmaya göre;
  
·       Reel sektörün döviz borcu yıllar itibariyle giderek artarken döviz varlıklarında önemli bir artış olmamıştır.
·    Kısa vadeli döviz açığı 2011 yılında önemli bir miktarda artış göstermiş, akabinde alınan önlemler neticesinde büyük sıkıntılara yol açmadan azaltılmıştır.
·     Reel sektörün bankalara olan döviz borçları ile altın alış kuru arasındaki kuvvetli korelasyon bu iki değişkenin benzer faktörlerden etkilendiğini göstermektedir.

Ramazan Yavuz Cebe

16 Ağustos 2012 Perşembe

Bankacılıkta Operasyonel Risk Nedir? (Operational Risk)

Operasyonel risk, iç süreçlerdeki başarısızlıklardan, çalışanların hataları veya sahtekarlıklarından, veya işletme içindeki sistemin tutarsızlıklarından kaynaklanan dolaylı veya dolaysız olarak zarar edilmesi durumunu ifade etmektedir.[1] Bu risk türü BDDK tarafından da “Banka içi kontrollerdeki aksamalar sonucu hata ve usulsüzlüklerin gözden kaçmasından, banka yönetimi ve personeli tarafından zaman ve koşullara uygun hareket edilmemesinden, banka yönetimindeki hatalardan, bilgi teknolojisi sistemlerindeki hata ve aksamalar ile deprem, yangın, sel gibi felaketlerden kaynaklanabilecek kayıplara ya da zarara uğrama ihtimali”[2] olarak tanımlanmaktadır.

Operasyonel risk bankaların karşılaştıkları en eski risk türüdür. Yeni kurulan bir banka kredi işlemleri veya piyasa pozisyonuyla ilgili karar vermeden önce operasyonel risklere maruz kalır.[3] Bu risk temelde bir banka için aşağıdaki durumların bir sonucudur:[4]
·         İstihdam sorunları, iş güvenliği ve ayrımcılık problemleri,
·         Kara para aklama,
·         Terörizm,
·         Yağmacılık, hırsızlık veya banka şubelerine yapılan herhangi bir olumsuz eylem,
·         Bankacılık sisteminde ve bankanın iç süreçlerinde aksaklık, yanlışlık veya tutarsızlık
·         Yasal süreçlere uymamaktan kaynaklanan problemler.

Yukarıda belirtilenler ile birlikte operasyonel riskin temel bileşenlerini açtığımızda aşağıdaki beş temel unsur ile karşılaşılmaktadır:[5]
  • Personel riski: Banka yönetiminin ve personelin yetersizliğinden, ihmalinden, görevlerini unutmalarından ya da kötüye kullanmalarından veya kasıtlı olarak suç sayılan eylemleri gerçekleştirmelerinden kaynaklanan risklerdir. Örneğin banka yönetiminin limitleri aşarak ve yeterli güvence almadan kredi açması, gerekli incelemeleri yapmadan başka teşebbüslere iştirak etmesi, teknolojik yenilikleri bankaya adapte edememesi, değişime ayak uyduramaması, ürün ve hizmet tanıtımındaki yetersizlik ve belirsizliğin yanı sıra personelin yolsuzluk, hırsızlık ve sahtekarlık yapması, emirleri dikkate almaması veya kurallara aykırı olarak yerine getirmesi, bilerek işi engellemesi, kötü niyetli davranması gibi hususlar personel riski kapsamında değerlendirilebilir
  • Teknolojik Riskler: Bilgisayar ve iletişim sistemlerindeki teknik sorunlar ve aksamalar, virüs problemleri, yetersiz ya da eskimiş sistemlerden kaynaklanan risklerdir.
  • Organizasyon Riski: Banka örgüt yapısı ve işleyişiyle ilgili sorunlardan doğan risklerdir. Örneğin, örgüt içerisindeki kademeler arasındaki bilgi akışının yetersizliği, yetki sınırlarının kesin olmaması, yapı-işleyiş değişikliklerinden doğan belirsizlikler bu gruba girmektedir.
  • Yasal Riskler: Bankalar özellikle yeni tip işlemlere girerken veya uluslararası bankacılık faaliyetlerinde yasal risklerle karşılaşırlar. Bunun nedeni söz konusu faaliyetlerin yabancı unsur taşımaları, buna bağlı olarak da birden fazla hukuk düzenini ilgilendirmeleridir. Dolayısıyla uluslararası bankacılık işlemlerinde ve sözleşmelerde yabancı hukuk sistemine uygunluk denetimi şarttır. Örneğin, karşı taraf taahhüdünü yerine getirmeyi reddediyorsa veya belirli sözleşme tipleri yabancı hukuk sisteminde geçersiz ise, bankanın taleplerini elde edebilmesi hususu önemli bir risk taşır.
  • Dış Etkenler: Banka dışında üçüncü kişilerle ilgili sahtekarlık olayları, risk doğurması muhtemel konulara ilişkin hukuki düzenlemelerdeki değişiklik ve boşluklar, deprem, yangın, sel gibi felaketlerden kaynaklanan riskler, terörist faaliyetler, sosyal kargaşanın yol açacağı zararlar, para aklama, web sitelerinin dış müdahalelerle kötüye kullanılması, enerji iletiminde oluşan aksamalar bu gruba dahil edilebilir.
Operasyonel riske verilebilecek iyi örneklerden bir tanesi, Enron firmasında yaşananlardır. 1985 yılında kurulan ve 2000 yılına gelindiğinde 100 Milyar TL yi aşan gelirleri ile dikkat çeken bu enerji şirketi, özellikle bazı zararlarını örtbas etmek için çeşitli ortaklıklar kurarak borçları burada saklamaya çalışmıştır. Söz konusu gelişmeleri görmesine rağmen denetim raporlarında bunlar hiç olmamış gibi bahseden Arthur Anderson şirketi de hem zararların büyümesine ve işletmenin iflas etmesine sebep olmuş hem de kendi sonunu hazırlamıştır.


[1] Basel Commitee, Operational Risk, Basel, 2001, s.2.
[2] BDDK, Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Hakkında Yönetmelik, 8 Şubat 2001 tarihli Resmi Gazete
[3] Melek Acar Boyacıoğlu, “Operasyonel Risk ve Yönetimi”, Bankacılar Dergisi, Sayı.43, 2002, s.51.
[4] Imad A. Moosa, “Operational Risk: A Survey”, Financial Markets, Institutions & Instruments, Cilt.16, Sayı.4, 2007, s. 171.  
[5] Boyacıoğlu, a.g.e., s.52-53

Bankacılıkta İş ve Endüstri Riski

Bir veya birkaç iş kolundaki işletmelerin satışları, karları ve dolayısıyla hisse senetleri fiyatları çeşitli nedenlerle büyük ölçüde dalgalanmalar gösterirler. Bu endüstriler dışındaki iş kolları söz konusu faktörlerden etkilenmezler. İş veya endüstri riski olarak bilinen bu riski yine çeşitlendirmeyle elimine etmek mümkündür.

Endüstride meydana gelmesi beklenen değişmeler, yalnızca o endüstri içindeki işletmeleri etkilemekte, endüstri dışındaki işletmeleri etkilememektedir. Endüstride meydana gelmesi beklenen değişmeler, ekonomik koşullarda meydana gelen değişmelerle, yasalarda ve tutumlardaki değişmelerden kaynaklanmaktadır. Endüstri koşullarında meydana gelebilecek değişmeler dikkate alınıp, işletmenin gelir ve giderlerinin ne yönde etkilenebileceğini tahmin etmek gerekir.

Bu konuda verilebilecek en iyi örneklerden biri ABD’de başlayıp tüm dünyaya yayılan sub-prime müşteri segmenti riskidir. Sub-prime yeterli kredi değerliliğine sahip olmayan veya geçmişinde finansal olumsuzluk yaşamış müşteri segmentine verilen isimdir.

ABD’de subprime krediler “Ninja” olarak da adlandırılmaktadır. Bu kredilerin büyüklüğünün ise 10 trilyon dolarlık mortgage piyasasının 1,5 trilyon dolarlık kısmı kadar olduğu tahmin edilmektedir. Özellikle ABD başkanı George Bush’un 2004 yılında yeniden başkan seçilmesi ile birlikte, subprime grubunun da konut edinebilmesi için vergi avantajları gibi birtakım kolaylıklar getirilmiştir. Subprime grubuna açılan kredilere çoğunlukla ilk 2 yılı sabit faiz ödemeli, geri kalan yıllarda ise piyasa faiz oranlarına endeksli değişken faiz uygulanmaktaydı. Durum böyle olunca, 2004 yılından 2006 yılına kadar geçen dönemde ABD faiz oranlarının %1,5’lardan %5’e doğru hareketlenmesi, kredi kullanan subprime grubunu etkilemedi. Ancak, 2006 sonlarıyla birlikte alınan kredilerin yapısı sabitten değişkene dönünce ve kişilerin gelirleri de aynı dönem içerisinde artmayınca, kredi geri ödemelerinde zorluklar çıkmıştır.[1]


[1] Ali Hepşen, “Subprime Kredilerinin Dünü ve Bugünü Ne? Türkiye’ye Etkisi Ne Olur?”, http://www.emlakkulisi.com/makale.asp?id=90

Bankacılıkta Yönetim Riski (Management Risk)

Sistematik olmayan riskler bir yatırım aracı, şirket veya sektöre özgü olan risktir. Sistematik olmayan faktörler, diğer endüstriler ve genel olarak menkul kıymetler piyasasını etkileyen faktörlerden bağımsızlardır.[1] Yönetim riski de bir sistematik olmayan risk çeşididir.

Sistematik olmayan risk, çok iyi çeşitlendirilmiş bir portföyde ortadan kaldırılabilecek bir risk türüdür. Sistematik riskin tamamen kontrol edilmesi imkansızken, sistematik olmayan riskin kaynaklarında yapılan değişmelerle ve yönlendirmelerle kontrol edilmesi ve yok edilmesi mümkündür.

Bu açıklamalarla paralel olarak yönetim riskine değindiğimizde, bir işletme yönetiminin düşük performans, yanlış kararlar, yanlış personel seçimleri vb. istenmeyen durumlar yaşaması durumunun ifade edildiği söylenebilir. Bu riski gözler önüne sermek için Ege Bank’ın 1990’ların sonlarında yaptığı reklam kampanyasına değinebiliriz.

Egebank'ın "Adana'nın nesi meşhur" benzeri sloganlı kampanyasının ardından bir yöneticinin "30 milyon dolar harcayıp 150 milyon dolar mevduat topladık" demecinin, aslında her 100 dolarlık yeni mevduatta 20 dolar reklam harcaması olduğunu, bir de faizi bu hesaba eklersek, bu maliyetle bankanın batma noktasına gelebileceğini, söz konusu mevduatları toplarken fark etmediklerini göstermektedir. Görüldüğü gibi ciddi bir yönetim hatası bankanın iflas etmesine sebep olmuştur.


[1] Özgür Demirtaş ve Zülal Güngör, “Portföy Yönetimi ve Portföy Seçimine Yönelik Uygulama”, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Dergisi, Cilt.1, Sayı.4, 2004, s.104

Bankacılıkta Kur Riski (Foreign Exchange Risk)

Kur riski, kurun değişiminden dolayı işletmelerin varlık ve yükümlülüklerinde yaşanan değişimler olarak ifade edilebilir. Bilindiği gibi işletmelerin varlık ve yükümlülüklerinin bir kısmı yerel para birimi dışında bir çok para biriminden oluşabilir. Örneğin bir işletme Euro cinsinden kredi kullanıp aynı zamanda Amerikan Doları mevduat tutabilir. Bu durumda iki para birimi arasındaki bir değişim işletmeye ya kar ya da zarar getirebilecektir. 1990’lı yıllarla birlikte bankaların kolay kazanç olarak nitelendirdikleri döviz bazlı borçlanarak TL bazlı yatırımlar yapması, bir kaçının iflas etmesine sebep olmuştur. Bu bankalara örnek olarak 1994 yılında iflas eden Marmara Bank, İmpexbank ve TYT Bank gösterilebilir.

Söz konusu durumun nasıl oluştuğunu bir örnek ile açıklamak istediğimizde aşağıdaki bilançolar üzerinden hareket edebiliriz. Buna göre 1 USD = 1.3 TL olduğu durumda aşağıdaki bilanço verilmektedir:

Tablo 5. CCC Bankası 31.12.xx11 tarihli bilançosu

Aktif
Pasif
Dönen Varlıklar
250.000 TL
Kısa Vadeli Borçlar
500.000 TL
Bankalarda tutulan mevduat
50.000 TL
Mevduat
200.000 TL
Krediler
100.000 TL
Mevduat - USD
250.000 TL
Krediler - USD
50.000 TL
Diğer KVB
50.000 TL
Diğer Dönen Varlıklar
50.000 TL


Duran Varlıklar
700.000 TL
Uzun Vadeli Borçlar
350.000 TL
Krediler
250.000 TL
Kredi - USD
300.000 TL
Krediler - USD
200.000 TL
Diğer UVB
50.000 TL
Gayrimenkuller
150.000 TL
Özkaynak
100.000 TL
Haklar
50.000 TL
Sermaye
100.000 TL
Diğer Duran Varlıklar
50.000 TL
Kar/Zarar
0 TL
Toplam
950.000 TL
Toplam
950.000 TL


Fakat 1 yıl sonra 1 USD = 1.5 TL olduğu durumda tablo aşağıdaki gibi olacaktır. Görüldüğü gibi USD cinsinden varlıklar ve yükümlülükler yeniden değerlenmiş ve buna göre bankanın aldığı kur riskinden dolayı (bu örnekte bankanın USD açık pozisyonuna sahip olduğu görülmektedir)

Tablo 6. CCC Bankası 31.12.xxx9 tarihli bilançosu

Aktif
Pasif
Dönen Varlıklar
257.692 TL
Kısa Vadeli Borçlar
538.462 TL
Bankalarda tutulan mevduat
50.000 TL
Mevduat
200.000 TL
Krediler
100.000 TL
Mevduat - USD
288.462 TL
Krediler - USD
57.692 TL
Diğer KVB
50.000 TL
Diğer Dönen Varlıklar
50.000 TL


Duran Varlıklar
730.769 TL
Uzun Vadeli Borçlar
396.154 TL
Krediler
250.000 TL
Kredi - USD
346.154 TL
Krediler - USD
230.769 TL
Diğer UVB
50.000 TL
Gayrimenkuller
150.000 TL
Özkaynak
53.847 TL
Haklar
50.000 TL
Sermaye
100.000 TL
Diğer Duran Varlıklar
50.000 TL
Kar/Zarar
-46.153 TL
Toplam
988.462 TL
Toplam
988.462 TL


Yukarıdaki tablo incelendiğinde bankanın kur riskinden dolayı zarar ettiği anlaşılmakta ve sermayesinin bir bölümünün bu sebeple eridiği görülmektedir.
 

Politik Risk (Political Risk)

Bazı ülkeler için bu risk türü diğerlerinin önüne geçebilmektedir. Politik riski bu kadar önemli yapan, her şey yolunda giderken bir anda beklenmedik şekilde o ülkeye özgü bir gelişmenin meydana gelmesi ve yatırımın, girişimin veya benzer bir uygulamanın zarar ile sonuçlanabilmesidir. Söz konusu riski tanımlamak istersek, “uluslararası işletme hareketlerinde kar ve maddi varlıkların kaybına sebep olan yabancı veya kendi ülkesinde savaş, ihtilal, askeri darbe, kamulaştırma, vergilendirme, döviz ve ithalat sınırlamaları gibi farklı politik olayların olabilirliği” şeklinde ifade edebiliriz.

Politik risk belirlenirken, öncelikle bu riski etkileyen faktörlerin tespit edilmesi gerekir. Politik riski etkileyen faktörler arasında, ülkenin yönetim şekli, politik partileri, hükümetin ülke yönetimindeki etkinliği, hükümet krizleri, ülkenin dış politikası, ekonomi politikası, sosyal-demografik-etnik ve dinsel yapısı, işçi sendikalarının etkinliği, yabancı sermayeyi ilgilendiren kanunlar, ülkeye uygulanan ambargolar ve savaşlar sayılabilir.

Bunu bir örnekle açıklamak istediğimizde, yaklaşık 15 yıl evvel faaliyet gösteren su istasyonlarını gösterebiliriz. İnsan yaşamında birebir gerekli maddelerden biri olan su, ihtiyacı bitmeyecek ve elastikiyeti sıfıra yakın olan bir tüketim maddesidir. 1990 ların ilk zamanlarında bu ihtiyacı karşılamak üzere kurulan ve hızla yayılan su istasyonları insanların ihtiyaçlarını bidonlara su doldurarak karşılamaya başlamıştı. Sağlık Bakanlığı’nın aldığı bir karar sonrasında su sektörüne hijyeni ön plana alan önlemler getirilmesi ile birlikte bazı standartlar koyulmuş, evvelce kurulan su istasyonları da ya bu standartlara uyarak kapalı damacanalarda dağıtıma başlamışlar ya da bu sektörü terk etmişlerdir. Yeni yatırıma giren bir çok müstahsil de şimdilerde evlere servislerle rekabette yeni boyutlar açmaktadırlar. Politik riskin iyi bir örneği olan bu konu üreticilerin hızla değişimin önüne geçebilmeye çalıştıklarını ve gelecekte bu sektörün olmayacağını bildiklerinden kendilerini yeni bir yapıya adapte etme yönünde girişimlerde bulunduklarını görmekteyiz.

Bankacılıkta Yeniden Yatırım Riski (Reinvestment Risk)

Bu risk aslında faiz oranı riskinin devamı şeklindedir. Bunun sebebi, işletmelerin zamanında yaptıkları faiz getirisi olan bir yatırımdan ilerleyen zamanlarda aynı faiz getirisini sağlayamayabilecekleri ihtimalidir. Bu risk aslında reel sektör işletmeleri için olduğundan daha fazla bankalar için geçerlidir. Çünkü evvelce kurumsal veya bireysel olarak kullandırılmış fonların daha sonraları kredi kullananlarca vadesinden önce kapatılması durumunda bankalar bu fonları başka alanlarda değerlendirmek isteyeceklerdir. Fakat yapılacak yatırımlar her zaman evvelki getiriyi sağlayamayabilecektir.

Konuya tüketici kredisi açısından yaklaştığımızda ülkemizde bankaların erken taksit ödemesi veya erken kredi kapaması taleplerine kayıtsız kalmaları mümkün değildir. Bu husus Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yönetmeliğinde belirtilen “Tüketici, kredi verene borçlandığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği gibi aynı zamanda vadesi gelmemiş bir ya da birden çok taksit ödemesinde de bulunabilir. Bu halde kredi veren tüketiciden herhangi bir isim adı altında, ek bir ödemede bulunmasını isteyemez[1] hükmü ile ortaya konmaktadır.

Ayrıca yine aynı yönetmelikte geçen “Vadeden önce ödenecek bir veya birden fazla taksit söz konusu olduğunda, erken ödenen taksit tutarı içinde yer alan anapara tutarı üzerinden akdi faiz oranı ve erken ödenen gün sayısı dikkate alınarak bulunacak faiz, faiz üzerinde hesaplanacak kamusal yükümlülükler toplamı ve komisyon tutarı kadar indirim yapılır[2] hükmü ile erken kapama ile ilgili madde de geçen “Erken ödeme, taksit tarihinde yapılıyorsa; vadesi gelen taksit ödemesi, geriye kalan taksit tutarları içerisindeki anapara borcu ve varsa o tarihe kadar tahsil edilmemiş faiz ve kamusal yükümlülükler tahsil edilir[3] hükmü ile de erken kapamanın nasıl yapılması gerektiği bankalara gösterilmektedir.

Bu maddeler, içerdikleri ifadelerden anlaşıldığı gibi bankaların faaliyet alanlarını kısıtlamaktadır. Buna göre bankalar müşterilerinin erken ödeme taleplerine olumlu yanıt vermek zorundadırlar. Bu durum da yeniden yatırım yapma riskini ortaya çıkarmaktadır. Söz konusu durum aşağıdaki örnekte gösterilmektedir.

XYZ bankası bir bireysel müşteriye 500,000 Dolar tutarında 5 yıl vadeli, %10 faiz oranlı bir kredi açmıştır. 1 yıl sonra kredi kullanan şahıs kredisini erken kapatmak istemiştir. Aşağıdaki tabloda da görüldüğü gibi 12.ayın sonunda kalan anapara 419 bin USD'ye düşmüştür. Yukarıda belirtilen yönetmelik hükümleri uygulandığında 12.ay için erken kapama tutarı 10.623 USD + 418.865 USD = 429.488 USD dir. Eğer bu kapama gerçekleştiğinde faiz oranları %8’e gerilemiş ise söz konusu bankanın bu fonları tekrar benzer bir kredi için kullandığında yıllık %2’ye yakın bir kaybı söz konusu olacaktır.

Tablo 4. Geri Ödeme Tablosu

Ay
Taksit
Anapara
Faiz
Kalan Anapara
1
10,623.522
6,456.856
4,166.667
493,543.144
2
10,623.522
6,510.663
4,112.860
487,032.481
3
10,623.522
6,564.918
4,058.604
480,467.563
4
10,623.522
6,619.626
4,003.896
473,847.937
5
10,623.522
6,674.790
3,948.733
467,173.148
6
10,623.522
6,730.413
3,893.110
460,442.735
7
10,623.522
6,786.500
3,837.023
453,656.235
8
10,623.522
6,843.054
3,780.469
446,813.182
9
10,623.522
6,900.079
3,723.443
439,913.102
10
10,623.522
6,957.580
3,665.943
432,955.523
11
10,623.522
7,015.560
3,607.963
425,939.963
12
10,623.522
7,074.023
3,549.500
418,865.940



[1] 14.06.2003 tarihli Tüketici Kredisinde Erken Ödeme İndirimi ve Kredinin Yıllık Maliyet Oranını Hesaplama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik , m.5.
[2] 14.06.2003 tarihli Tüketici Kredisinde Erken Ödeme İndirimi ve Kredinin Yıllık Maliyet Oranını Hesaplama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik , m.6.
[3] 14.06.2003 tarihli Tüketici Kredisinde Erken Ödeme İndirimi ve Kredinin Yıllık Maliyet Oranını Hesaplama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik , m.7.