28 Aralık 2020 Pazartesi

Teknoloji Liderlerinin Ortak Özellikleri

Merhaba arkadaşlar,

Bugün sizlere hepimizin yakından tanıdığı teknoloji liderlerinin hayat hikayelerinden derlediğim bazı dersleri aktarmak istiyorum. Burada bahsedeceğim konular bu insanların iş ve hayat tarzlarından oluşuyor. Hepsine katıldığımı söyleyemem, fakat yine de bu insanları anlayabilmek için hayat hikayelerinin ve yaptıkları işe olan inançlarının incelenmeye değer olduğunu düşünüyorum.

Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, Apple'ın kurucusu Steve Jobs ve Netflix'in kurucusu Marc Randolf üzerinden bu değerlendirmeyi yapmaya çalışacağım. Burada yararlandığım kitaplar; Aradığın Her Şey; Jeff Bezos ve Amazon Çağı, Bu iş Asla Tutmaz; Netflix ve son olarak da Steve Jobs Gibi Düşünmek adlı yayınlardır.

Elbette bu listeye Alibaba, Google ve Facebook da dahil edilebilirdi, fakat yazı çok uzun olmasın diye böyle tercih ettim.

Şimdi bu insanların ne ortak özellikleri varmış birlikte bakalım: 

Öncelikle yaptıkları işe takıntı seviyesinde inanmaları en önemli özellikleridir diyebiliriz. Hepsi internetin getirdiği yeni dünyadan faydalanmışlardı. İnternetin her şeyi kökten değiştireceğini biliyorlardı. Şu anda içinde bulunduğumuz dönemde bunu konuşmak belki çok kolay olabilir. Fakat o dönemde bunları konuşmak o kadar anlamlı değildi. Herkes bu işin geleceğine onlar kadar inanmıyordu.

Ürün ve hizmetleri ile ilgili müşterilerinin ne düşündüğü onlar için oldukça önemliydi. Fakat bunları müşterilere sorarak değil, müşterilerin ne hissettiğini anlamaya çalışarak yapıyorlardı. Jobs’un bu anlamda en sevdiği sözlerden biri Henry Ford’un "Müşterilere sorsak bana hızlı giden atlar istediklerini söylerlerdi" sözüydü. Onlar müşterilerin ileride ne isteyeceğini doğru tahmin etmeyi başarmışlardı. Randolf henüz DVD’ler raflarda fazlaca yer almaz iken iş modelini bunun üzerine kurmuştu. Amazon da kitaplar internetten satılmazken bu işe girmişti. 

Her zaman bir gelişim alanı olduğuna inanıyorlardı. Örneğin Jobs, Edison’un "Her zaman daha iyi bir yolu vardır" sözünden çok etkilenmişti. Ayrıca Henry Ford'un "Genç bir adamın katılabileceği en tehlikeli fikir artık özgünlüğe yer kalmadığı fikridir" sözü onun için çok önemliydi. Bezos ise "Daha icat edilmemiş pek çok şey var. Daha gerçekleşecek pek çok yenilik var. İnsanlar henüz internetin ne kadar güçlü etkiler yaratacağının farkında değiller ve o yüzden bugün hala bu büyük yoldaki birinci gündür" demişti.

İşlerini sürekli genişletmeyi düşünmeleri bir başka önemli özellikleridir. Her zaman yaptıkları işi daha iyi nasıl yapabileceklerini düşünüyorlardı. Bunun yanında da mevcut platformları veya şirketleri üzerinden yeni ürün veya hizmetleri nasıl sunabileceklerine kafa yoruyorlardı. Örneğin Amazon kitap ile başladığı halde çok yakın zamanda farklı ürünlere de internet sitesinde yer vermeye başlamıştı.

Çok iyi CFO'ları işe almaya çalışmışlardı. Onlar işin teknik ve pazar boyutunu biliyorlardı. Fakat finansal tabloları yönetmek apayrı bir işti. Bunun için en iyi insanlarla çalışmak istediler. Ellerinde bir kısım sermaye olmasına rağmen, bu sermaye ile uzun dönemde şirketi finanse edemeyeceklerini de biliyorlardı. Bunun için yatırım bulmaları gerekiyordu. Yatırım bulmak için de doğru insanlara ulaşmaları, doğru bir planlama yapmaları ve şirketin ederinde halka arzlar gerçekleştirmeleri gerekiyordu.

Hem kendileri hem de çalışanları için gece gündüz çalışmayı gelenek haline getirmeleri, hatta buna uygun olmayan çalışanlar ile yollarını ayırmaları en göze çarpan özelliklerindendir. İş ve yaşam dengesi anlamında çalışanların isteklerini genellikle göz ardı ettikleri görülüyordu. Hatta bir keresinde Amazon‘da yapılan bir toplantıda çalışanlardan biri Bezos'a iş ve hayat dengesi kuramadıklarından dolayı yakınmıştı. Bezos da ona "belki de Amazon senin için doğru yer değildir" diyerek kibarca istifa etmesini istemişti. Bezos bu konuda oldukça uç bir örnekti. Bir çalışanı şöyle demişti; “Eğer kötü bir çalışan iseniz, mutlaka işten atılırsınız. Fakat iyi bir çalışan iseniz Jeff sizi ölesiye çalıştırır.”

Çalışanların özel hayatını işe getirmeleri destekleniyordu. Netflix‘te bazı çalışanlar eşleri ile birlikte ofiste çalışıyorlardı. Çünkü başka zaman birbirlerini göremiyorlardı. Amazon‘da ise evcil hayvanlarını işe getirmek durumunda kalıyorlardı. Netflix’te sanki bir ofis değil de herkesin birlikte yaşadığı bir yaşam alanı gibi bir ortam vardı. Birlikte eğlenip birlikte koşturuyorlardı. İşi düzeltmek veya büyütmek dışında başka bir amaçları yoktu.

İşe birlikte başladıkları çalışanları ile bir süre sonra yolları ayırmaları gerekmişti. Hatta bu çalışanlardan bazıları hayal kırıklığı ile karşılaştıklarını söylüyorlardı. Mesela Amazon‘da Bezos’tan sonraki ikinci adam Shel Kaphan’ın dört yıl kadar sonra şirketten ayrılmak durumunda kalması kendisi açısından büyük bir hayal kırıklığı olmuştu.

Hepsi çok üst düzeyde tutumlu insanlardı. Zaten kıyafetlerinden ve yaşam tarzlarından bunları anlayabiliyoruz. Örneğin Amazon‘da masalar eski kapıların masa haline getirilmesi ile oluşturulmuştu. Seçtikleri ofisler tam kendilerine yetecek kadar olup kesinlikle lüks barındırmıyordu. Amazon'un bir yerleşkesi öyle bir yerde kiralanmıştı ki eski binada "Ayıları beslemeyiniz" yazıyordu. Apple kurucusu Jobs’un ise giyimi, ürünlerini satan insanlardan çok daha fazla mütevazı idi. 

İşlerinin bir döneminde yapmış oldukları görevlerin bir kısmını veya tamamını farklı insanları devretmek durumunda kalmışlardı. Örneğin Netflix‘te Randolph‘un patron olarak kalması mümkün olmamıştı. Bezos işletmeyi yönetecek bir müdür atamak durumunda kalmıştı. Jobs ise işini tamamen kaybetmişti.

Bu insanların ya kendilerinin ya da tanıdıklarının networkü oldukça genişti. Bu network sayesinde yeni iş ilişkileri kurabiliyorlar, yatırımcı çekebiliyorlar, yeni trendleri öğrenebiliyorlardı. İşlerini yoluna koymak için ABD'de gerek uçakla gerekse de araba ile günlerce seyahatler yapıyorlar ve zaman mefhumu olmadan akşam yemeklerinde, tatillerde veya etkinliklerde önemli insanlara ulaşıyorlardı. 

Tasarıma çok önem veriyorlardı. Jobs’un Ipod'u ve iPhone’u yaparken çalışanlarını ne kadar yorduğunu biliyoruz. Bezos da Kindle’ı yaparken aynı stresi yaşatmış ve hatta Kindle’ın lansmanını bir sene ertelemişti.

Randolf ve Bezos’un iyi bir aile hayatı vardı. Aynı şey Jobs için geçerli sayılmazdı. Fakat o da günün birinde bir ailesi olması gerektiğinin farkına varmıştı. 

Son olarak hepsi iş arkadaşlarına karşı dürüst insanlardı. Bir fikre inanmıyorlarsa bunu karşıdakine net bir şekilde söylüyorlardı. Mesela Netflix‘te buna "radikal dürüstlük" deniyordu. Birbirlerinin fikirlerini geliştirirken hem sert hem de dürüst olabiliyorlardı. Amazon‘da ise durum biraz daha farklıydı. Bezos eleştirilerinde çok net davranıyordu. Hatta söylenene göre karşıdakini küçümser veya hakaret edecek şekilde ağır eleştirilerde bulunabiliyordu. Örneğin kurduğu cümlelerden biri; "Bu fikre biraz insan zekası katmak lazım." 

Hatta öfke patlamaları yaşadıklarını da biliyoruz. Özellikle Bezos ve Jobs'un. İşte bu yüzden Amazon’un mühendislerinin önemli bir kısmı Google’a transfer olmuştu. Elbette bunda Google’ın daha iyi koşullarda çalışma ortamı sağlaması ve maaşlarının da daha iyi olması önemliydi.

Aklıma gelen bazı ortak özellikleri sizler için derlemeye çalıştım. Elbette bu yazıdan birkaç tane daha yazılabilir. Eğer bu insanların hayatı ile ilgileniyorsanız yukarıda belirtilen kitapları okuyabilirsiniz.

21 Aralık 2020 Pazartesi

“2062 Yapay Zeka Dünyası” Adlı Kitap Özeti

 Merhaba arkadaşlar,

Bugün sizlere son dönemde okuduğum yapay zeka üzerine bir başka kitabı özetlemek istiyorum. Orijinal adı "2062: The World that AI Made" olan ve Toby Walsh tarafından kaleme alınan kitap 2062 yılında bizi bekleyen gelişmeleri konu alıyor. Gelecek dönemdeki atılımların özellikle yapay zeka ile birlikte hayatımızı kökten değiştireceğini düşünüyoruz. Kitap bu anlamda biraz fütüristik gelebilir ama hiçbirine olmaz diyemeyiz.



Kitap Homo Digitalis kavramı ile başlıyor. Biliyorsunuz insanoğlu Homo Sapiens olarak adlandırılır. Bu da onların akıllı oluşları ile ilgilidir. Geçmişten bugüne bakıldığında insanlığın diğer varlıklardan daha yüksek gelişmeler kaydetmesinin altında dil olduğunu görüyoruz. İnsanlık birbirleriyle iletişime geçerek göstermiş olduğu gelişmeleri başkaları ile paylaşabilmiş ve yazının icadı ile birlikte de sonraki nesillere bunu aktarabilmiştir. Sonraki yıllarda matbaa ve internet ile bu bilgi paylaşımı hızlanmıştır. Kitap ise ileride yaşayacak neslin bizim dijital sürümümüz şeklinde yola çıkacak olan Homo digitalis olacağını ifade ediyor. Bu neslin günümüzden farkı tıpkı bir makinenin yeni yazılımı internet üzerinden yükleyip saniyeler içerisinde tüm dünyada aynı bilgi seviyesine ulaşması gibi insanlık da belki bir gün alması gereken bilgileri bu şekilde edinebilecektir. Bunun için yazar Tesla analojisini veriyor. Örneğin Tesla’ya bir yazılım güncellemesi geldiğinde dünya üzerindeki tüm Teslalar aynı zamanda bu yazılıma sahip olabiliyorlar. 

Böylece dünyadaki herkes istediği anda istediği dil ile ilgili bilgi sahibi olabilecek, bu şekilde istediği dili konuşabilecek, istediği bilgileri edinebilecek ve bunu yaşayan insanlar arasında bilgi anlamında fark kalmayacaktır. Böyle bir ortamda Homo Digitalis’in Homo Sapiens karşısında önemli bir üstünlüğü bulunacak. Homo Digitalisler ise düşünme işini makinelere yaptırabilecekler.

Yukarıda anlatılanları insan ve makine ekseninde değerlendirirsek makinenin insana karşı bir çok avantajı olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi bilgisayarlar insanlara göre çok daha geniş bir bellek kapasitesine sahip olabilir. İkincisi bilgisayarların insanlardan çok daha yüksek hızlarda çalışabilmesi mümkündür. Üçüncüsü makineler insanlar karşısında sınırsız bir güç kaynağına sahip olabilecektir. Dördüncü avantaj insanların dinlenmeye ve uyumaya ihtiyaç duymasıdır. Beşinci avantaj insanlar bilgisayarlar ile karşılaştırıldığında oldukça unutkan varlıklardır. Altıncı avantaj insanların duygularının onları kör etmesidir. Yedinci avantaj yeni keşfettiğimiz bir şeydir. İnsanlar bilgi ve becerilerini paylaşma konusunda sınırlıdır ama bilgisayarlar değildir. Sekizinci avantaj ise gerçekte insanların daha kötü karar vericiler olmalarıdır.

Yukarıda anlatılan neslin en önemli dayanağı yapay zeka olacaktır. Yapay zekanın en önemli hedefi ise her şeyi en az insanlar kadar iyi yapabilen karar sistemleri haline gelebilmektir. Henüz bu konuda hedefimizden oldukça uzaktayız. Fakat gün geçtikçe yapay zekanın yapabilecekleri de artıyor. Kitabın yazarı 2017 yılında yapmış olduğu bir anketten bahsediyor. Bu ankette sorulan soru şu; makineler insanların yaptığı işlerin %90’ını ne zaman gerçekleştirebilecekler? Kendisi iki ayrı gruba bu soruyu yöneltmiş. Gruplardan bir tanesi konu üzerinde uzmanlık sahibi olanlar, diğeri ise uzmanlık sahibi olmayandır. Uzmanlık sahibi olanlar ortalama 2112 yılında bu gerçekleşecek derlerken, uzmanlık sahibi olmayanlar ise 2060 yılını işaret etmiştir. Aynı soru %50 ihtimal için sorulduğunda ise, uzman olanlar 2062 yılını, uzman olmayanlar ise 2039 yılını işaret etmiştir. Kitabın ismi de buradan geliyor.

Süper zeki makineler ortaya çıkardığımızda bazı riskler de gündeme gelmektedir. Bunlardan ilki süper zeki bir makinenin hedeflerinin eksik tasarlanmış olabileceği konusudur. Yunan mitlerinden biri bu durumu iyi açıklar. Kral Midas dokunduğu her şeyin altına dönüşmesini diler ama asıl istediği şeyi eksik dile getirir. Bu dileğine yemeği veya kızı dahil değildir. İkinci senaryo ise hedefleri doğru düzgün belirlenmiş olsa bile insanlığa zarar verecek yan etkiler ortaya çıkabilir. Örneğin, süper zeki bir makineye mümkün olduğu kadar çok ataş üretme görevi verdiğimizi düşünelim. Makine süper zeki olduğu için ataş yapımında çok başarılı olabilir. Hatta daha çok sayıda ataş fabrikası kurmaya başlayabilir ki sonunda tüm gezegen ataş üreten fabrikalar ile dolmuş da olabilir. Böylece makine kendisinden isteneni kusursuz biçimde yerine getirirken, insanlık için hiç istenmeyen bir sonuç ortaya çıkabilir. Üçüncü senaryoda ise herhangi bir süper zekanın insanlığın varoluşuna yönelik gizli alt hedefleri olabileceği üzerinedir. Dördüncü senaryo da herhangi bir süper zekanın kendi üzerinde değişiklik yapabilmesi, farklı çalışmaya başlayabilmesi, hatta kendisine yeni hedefler atayabilmesi üzerinedir. Beşinci senaryo ise bir süper zekanın bizim başımıza geleceklere karşı kayıtsız kalabileceğini konu alır. Örneğin yeni bir fabrika kuracaksam yoluma çıkan bir karınca kolonisini yok etmeyi düşünebilirim. Makineler de böyle düşünürlerse bu insanlık için bir tehdit olabilir. Bir gün karınca kolonisi muamelesi görebiliriz.

Yapay zekanın devreye girmesi ile birçok iş makineler tarafından yapılabilir hale gelecektir. 2013’te yapılan bir araştırmaya göre 20 yıl içerisinde ABD'deki mesleklerin yaklaşık yarısının tehdit altında olduğu açıklanmıştı. Daha güncel ve ayrıntılı çalışmalar da buna benzer çarpıcı öngörüler ortaya koyuyor. Hatta 1930’da Keynes tarafından teknolojik işsizlik adı altında duyurulan başka bir konsept daha vardı. Fakat durum bu kadar kötü de olmayabilir. Öncelikle yaklaşık 100 yıl önce Keynes‘in söylemiş olduğu konu bugüne kadar ortaya çıkmış değil. Teknoloji belki gelişti ama yeni iş imkanları ile birlikte geldi. 

2013’te yapılan söz konusu araştırmada işler makinelerin yapabileceği ve yapamayacağı şekilde ikili sınıflandırılmıştır. Oysa bazı işler yarı zamanlı olarak makineye devredilebilir ve insanlar halen orada çalışmaya devam edebilirler. Bir de bazı meslekler vardır ki açık meslekler olarak yorumlanabilir. Yani siz onu otomatikleştirdikçe yapabileceğiniz şeylerin sayısı artar. Örneğin tıp bu konuda iyi bir örnektir. Siz robotlarla tıp alanında birçok işi yapmaya başladığınızda, bugüne kadar çözülemeyen daha birçok işi yapmak mümkün olabilir. Ama bazı meslekler vardır ki bunlara kapalı meslekler de denebilir. Bunlarda yapılacak iş sabit olduğu için makineleşme yeni iş imkanlarının doğmasını sağlamayacaktır. Örneğin üretim bantlarındaki montaj faaliyeti.

Bir de konu yere geçmiş yüzyıllardan bugüne doğru baktığımızda; teknoloji geliştikçe insanların kendilerine ayırdığı zamanda da bir artış yaşanmıştır. Eskiden tatil yapamayan insanlar önce haftada bir gün sonra iki gün tatil yapar hale gelmişlerdir. Belki ileride üç veya dört gün haftalık tatilimiz olabilir. Çünkü rutin işler makineler tarafından yapıldıkça insanlar da kendilerine vakit ayırmaya başlayabilirler. Yeni dönemde insanlar güçlü analitik becerileri ihtiyaç duyacaklar. Duygusal ve sosyal zekayı ihtiyaç artacaktır. Bizi insan yapan diğer bütün özelliklere; yaratıcılık, esneklik, kararlılık ve meraka olan gereksinim artacaktır. Bizim makinelerin üstünde tutacak olan da işte bu insani becerilerdir. Bugün nasıl el yapımı ürünleri tercih ediyorsak, ileride de insan yapımı olan ürünleri tercih etmemiz mümkün olabilir. Böylece insanların birbirlerini destekledikleri bir sosyalleşme yaşanabilir.

İçinde yaşamış olduğumuz toplum gitgide parçalanıyor. Milliyetçi ve ayrılıkçı hareketler yükseliş eğiliminde. Irkçılık halen çok yaygın. Birçok temel insani değer tehdit altında. 2062’ye kadar, yapay zekanın durumu daha da kötüye götürme potansiyeli bulunuyor. O zamana dek hayatlarımızı etkileyen çok sayıda kararı bilerek veya bilmeyerek bizim insani değerlerimize sahip olmayan makinelere devredebilecek olabiliriz. Bu nedenle makinelerin ön yargısı ve taraflılığı konusu oldukça önemlidir. Eğer makineleri düzgün şekilde eğitmez isek en az bizim kadar önyargılı robotlar oluşturabiliriz. Bugüne kadar büyük teknoloji şirketlerinin de dahil olduğu birçok işletmede bu tarz taraflılıklar gözlemlenmiştir. Google’ın yüksek maaşlı iş ilanlarını erkeklere kadınlardan daha fazla göstermesi buna örnek olarak verilebilir. Dil çevirilerinde ise bazı meslekleri erkeklere bazı meslekleri ise kadınlara atfederek çeviriler yapıldığını biliyoruz. Google Photos‘un siyahi bir insanı goril olarak etiketlemesi 2015 yılında oldukça ses getirmişti. Aynı uygulama kimi zaman beyaz insanları da fok olarak etiketliyor.

Yapay zekanın bu şekilde gelişmesi ileride bazı eşitsizlikleri gündeme getirebilir. Bu nedenle kazanan her şeyi alır ekonomisine doğru geçiş yapıyor olabiliriz. Örneğin Google gibi bir şirket milyarlarca dolar karşılığında egemenliğini tehdit edecek herhangi bir yeni şirketi satın alabilir. Birkaç yıl öncesine kadar Google her hafta bir şirket satın alıyordu. Şirketin satışı reddetmesi halinde de Google benzer bir hizmeti geliştirip ücretsiz sunacak ve böylece olası bir rekabetin işin içine girmesine izin vermeyecektir. Bu nedenlerle Avrupa Birliği Google’a haksız rekabetten 2017 yılında 7 milyar dolarlık bir ceza kesmişti. Bir de bu büyük şirketlerin ödedikleri vergiler de oldukça eleştiri konusu olmaktadır. 

Kitapta aynı zamanda kullanıcı verilerini kullanılarak büyük teknoloji şirketlerinin modeller geliştirdiğinden bahsediyor. Zaten bunları biliyoruz. Bu nedenle önümüzdeki dönemde kişisel verilerin güvenliği oldukça önemli hale gelecek. Bu şirketler kullanıcıları oy, ürün hatta eş tercihi konusunda yönlendirebiliyorlar. Hatta eğer dikkat etmezsek 2062’de siyaseti böyle teknolojiler belirleyebilir. Bunun yanında teknolojideki ilerlemeler ile artık ses ve video montajı oldukça kolay hale gelecektir. Böylece sosyal medyadaki sahtekar botlar değiştirilmiş video kayıtlarıyla yalan haberler üretip insanların farklı şekilde yönlendirilmesini sağlayabilirler. Bu anlamda bu tarz girişimleri engellemek gerekmektedir.

İnsanların hayatları ve özgürlükleri konusunda belirli kararların alınmasında algoritmaların kullanımı tümüyle engellenebilir. Devasa şirketler haline gelen teknoloji şirketleri bölünerek diğer firmaların rekabette pay almaları sağlanabilir. İnternet şirketleri her bir kullanıcının kimliğini kontrol ederek bunların sahte mi gerçek mi olduğunu belirleyebilir. 

Gelecek insanlık için hem heyecan verici hem de bir çok açılardan endişe doğrucu olabilir. O nedenle geliştirdiğimiz teknolojileri yakından takip ederek bunların sonuçları hakkında emin olmadan yaygınlaşmasını sağlamamalıyız. Umarım kitap özetini beğenmişsinizdir. Bir başka özette buluşmak üzere.

7 Aralık 2020 Pazartesi

Yapay Zeka Fırsat mı, Yoksa Tehdit mi?

Merhaba kıymetli dostlar, 

Kasım 2020'de piyasaya çıkan  "Yapay Zeka Fırsat mı, Yoksa Tehdit mi?" isimli kitabımın arka sayfa yazısını aşağıda yayınlıyorum. Eğer okuma fırsatınız olursa benimle yorumlarınızı Linkedin üzerinden paylaşabilirseniz çok sevinirim. 

Hepinize şimdiden teşekkür ederim.

-----

Tarihte hiç görülmemiş bir dönüşümün ortasında bulunuyoruz. İş yapışımız, günlük hayatımız, bireysel ilişkilerimiz, teknoloji kullanımımız, kısaca bir bütün olarak dönüşümün etkisi altındayız. Belki bunu çok fark etmiyoruz ama sadece on yıl öncesine baktığımızda neleri değişik yaptığımızı ve ne kadar farklı yaptığımızı görebiliyoruz. Dönüşümün de ortaya koyduğu gelişme ile birçok yeni teknolojiye eskisinden çok daha hızlı ulaşıyoruz. Bu teknolojilerin başında da yapay zekâ geliyor.

Yapay zekâ genel maksatlı bir teknoloji olarak karşımıza hemen her yerde çıkmaya başladı. Bu durumu çoğunlukla olumlu karşılasak da aklımızda birçok soru da beliriyor…

Bir fırsat mı, yoksa bir tehdit mi?

Yeteneklerimizi mi geliştirecek, yoksa bizi biz yapan özelliklerimizi mi köreltecek?

Korkmalı mıyız, sevinçle mi karşılamalıyız?

Karar almaya devam mı edeceğiz, yoksa tüm kararları makinelere mi bırakacağız?

Bunlar gibi birçok soru cevabını bekliyor. Henüz her soruya emin olduğumuz bir cevap veremesek de yapay zekânın gelişimini heyecanla takip ediyor, hayatımızın içinde kullanıyor ve iş alanında modellemeye başlıyoruz.

Öbür taraftan da insan olmanın ne olduğunu felsefi anlamda sorguluyor ve makinelerin nerede durması gerektiğine dair etik kurallar da üretmeye başlıyoruz.

Bu kitapta bu tartışmaları göreceksiniz.

Ayrıca yapay zekânın ne olduğundan, tarihçesinden, geçirdiği aşamalardan, bir birey ve kurum olarak ne anlama geldiğinden, kullanım alanlarından, stratejisinden ve sınırlarından bahsedeceğiz. Yapay zekâ ile karıştırılan kavramlara açıklamalar getireceğiz. Makine öğrenmesini inceleyeceğiz.

Bu heyecan verici yolculuğa çıktığınız için teşekkür ederim. Bu kitabın yapay zekâ hakkında temel anlamda bilgi sahibi olmak isteyenler için güzel bir başlangıç olmasını ümit ediyorum.

Paulo Coelho’nun dediği gibi; “Gidilmeye değer hiçbir yolun kestirmesi yoktur”. Çıktığınız yolun size başarılar getirmesini diliyorum.