30 Aralık 2021 Perşembe

“2040’a Ne Kaldı?” Adlı Kitaptan Notlar

Merhaba değerli arkadaşlar,

Bugün Dr. Mustafa Aykut’un kaleme aldığı “2040’a Ne Kaldı?” adlı kitabın içerisinden dikkatimi çeken notları sizlerle paylaşacağım. İçerisinde beni etkileyen geleceğe dönük birçok tahmin var. Eminim okuyunca sizler de benim gibi şaşıracaksınız. Şimdi bu notları tek tek aşağıda paylaşıyorum:

Kağıt ve metal paralar cebimizde ya da cüzdanımızda değil, koleksiyonerlerde ya da hatıra diye saklayanlarda olacak. 

Kimlik kartlarımız, pasaportlarımız, ehliyetlerimiz, her türlü kartımız da kullanılır durumda olmayacak. 

Fosil yakıt ile çalışan araçlar olmayacak. Bugün alışık olduğumuz şekilde okullar ve kampüsler de bulunmayacak.

Herkes her dili konuşabiliyor, konuşulanı anlayabiliyor olacak.

Akademik dünyada Fütürizm, Alwin Toffler’in 1966’da New York’da Fütürizm dersleri vermeye başlaması ile kampüslere girdi. Bugün birçok üniversitede diplomalı fütüristler yetiştirilmektedir. Güney Kore’de adı daha önce Eğitim, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı olan bakanlık; Bilim, Bilgi, İletişim ve Geleceği Planlama Bakanlığı olarak yeniden adlandırıldı.

Aslında geleceği tahmin etmek kolay bir konu değil. Birçok ünlü bilim insanı oldukça yanıldıkları tahminler yapmışlardır. Örneğin Albert Einstein 1932’de, “Nükleer enerjinin elde edilebileceğini işaret eden en ufak belirti yok” diyordu. Microsoft’un kurucusu Bill Gates de 1981’de “Kimsenin 637 KB’tan daha fazla belleğe ihtiyacı olduğunu sanmam” demişti. Bunun gibi elimizde birçok örnek mevcuttur.

İnsanlık tarihi üç önemli keşfi hep hayal etmiştir. Bunlar; ölümsüzlük, simya bilimi (her şeyi altına çevirebilme) ve uzaya gitme. Bunlardan sonuncusu, aya ayak basma ve uzay istasyonlarının kurulması ile büyük ölçüde başarıldı. Ölümsüzlük ise başarılmış değil. Fakat insan ömrünün tarihte hiç olmadığı kadar uzadığını görüyoruz. Gelinen son noktada, batı diye tabir ettiğimiz bölgede (Japonya ve Kore bu gruba giriyor) bugün doğan bir çocuğun yüzde 50 ihtimalle 100 yaşını devireceği öngörülüyor. Fakat sadece bir asır önce bu oran yüzde 1 bile değildi. 

Uzayan hayatlar ise farklı bir yaşam anlayışını önümüze getirecektir. Örneğin tek bir meslek sahibi olmak, tek bir üniversite bitirip tek bir diploma ile iş yaşamında yer almak gibi günümüzün kuralları veya gerçekleri ileride olmayabilir. Hatta insanların aynı insan ile evli kalması bile garip karşılanabilir. 

Ekonomik özgürlük aile hayatını derinden etkiledi. Buna göre kadınlar iş yaşamında yer almaya başlarken, erkekler de ev işlerini yapmayı öğrendiler. Bu sayede her iki cinsin de birbirine ihtiyacı azaldı.

DNA dizilimini değiştirme üzerine çalışan CRISPR teknolojisi ileride hastalıkların azaltılması, daha ısmarlama çocukların meydana getirilmesi gibi konuları gündeme getirebilir. 

Beyne yerleştirilen çipler vasıtası ile her türlü bilgiye hızlıca ulaşma imkanı ortaya çıkacaktır. Bu sayede karşıdakinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini de anlayabiliriz. Bu aynı zamanda bebeklerin ve hayvanların da neler hissettiğinin anlaşılmasını sağlayacaktır. Bu durumda insanların birbirinden saklısı gizlisi olmayacaktır. Bu insan ilişkilerini nasıl etkiler? Bunları göreceğiz. 

Metaverse aleminde bir araya gelip, bir şeyler satın alıp, bir işte çalışıp, gayrimenkul edinip tamamen ikinci bir yaşam yaşayabiliriz. 

Yeni şehirler de gündeme gelecektir. Özellikle trafikle, hava kirliliği ile mücadele eden şehir planlamacıları ulaşımı yer altına almayı veya küçük yerleşim yerleri kurmayı (on beş dakikalık şehir) düşünmektedir.

Rüzgar ve güneş enerjisinin toplam küresel elektrik üretiminde yüzde on gibi bir payı vardır. Bu konuda ülkemiz yüzde 13 ile, Almanya (yüzde 42), İngiltere (yüzde 33) ve Avustralya’nın (yüzde 17) ardından dördüncü sırada yer almaktadır. Bu ülkemiz adına umut vericidir. 

Uzay araştırmaları özellikle artan dünya nüfusuna yeni yerleşim yerleri bulabilmek ve dünyadaki iklim değişikliğinden korunabilmek için yapılmaktadır. Oysa bilim insanları bu pahalı projelere kaynak ayırmak yerine dünyamızı kurtarmaya odaklanmanın mümkün olabileceğini söylemektedirler. 

Buradan hareketle geldiğimiz noktayı şöyle özetleyebiliriz :

- Sadece 50 yıl önce 125 balık türüne ev sahipliği yapan Marmara denizinde şu anda 10 tür kalmıştır.

- Tüm bulaşıcı rahatsızlıkların yüzde 60’ı hayvanlardan insanlara geçen virüslerden kaynaklanmaktadır. Bu da hayvanların yaşam alanlarının daraltılması sonucu insanlar ile hayvanların daha fazla temas kurması nedeniyle gerçekleşiyor. Ebola, SARS, MERS, HIV ve Covid hep bu türden rahatsızlıklar. 

- 20 yıl içerisinde Afrika’dan Avrupa’ya 1 milyar insanın yaşam koşullarından dolayı göç etmesi bekleniyor. 

Önümüzdeki dönemde yapay zeka hayatımızda daha fazla yer alacak. Makineler hızlıca öğrenecekler ve yaptığımız birçok işi onlara devredeceğiz. 2029 yılında robotlar bir yaşındaki bir bebek zekasına, sonraki on beş yıl içerisinde ise normal bir insan zekasına erişecekler. 

20 yıl içerisinde en azından bir şirketin başında bir yapay zeka oturacak.

Sürdürülebilirlik artık şirketlerin en önemli işlerinden bir tanesi oldu. İlerleyen zamanlarda gerek devletler gerekse de işletmeler daha yeşil bir dünya için çalışmaya devam edecekler. Avrupa Birliği Paris anlaşması ile 2030’a dek 1,5 dereceden fazla ısınmaya izin verilmeyecek şekilde önlemler alacak.  

Tolstoy’un Savaş ve Barış adlı romanında yaklaşık 600.000 sözcük vardır. Kitabın tamamını bir bitkinin DNA sarmalı içerisine kodlayarak saklamayı başarmışlardı. Şimdi canlı bir hücreye daha fazlasını koymaya çalışıyorlar. Örneğin Koli basili bunun için iyi bir aday olarak gözüküyor.

Akıllı mahkemeler karşımıza çıkmaya başladı. 2019 yılında Mart ayının başından Ekim ayının sonuna dek Çin’de 3,1 milyon dava yapay zeka tarafından sonuçlandırıldı. Estonya’da, maddi değeri 7000 Euro dan az olan uyuşmazlık davalarına robot yargıçların bakması gündemde.

Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte kişilerin yüz görüntüleri kullanılarak sahte videolar üretilir hale geldi. Deepfake denilen bu teknoloji ile insanların video veya ses kayıtlarına olan güven azalacak.

İnsanlığın nüfusu arttıkça beslenme konusu da gittikçe önem kazanmaktadır. Özellikle iklim değişikliği ve tarım alanlarının azalması yeni besin kaynaklarına yönelmemizi gerektiriyor. Bu sebeple deniz yosunları, böcekler ve et görünümü ve tadı veren fakat bitkilerden şimal edilen gıdalar yeni besin kaynakları olma noktasında kullanılabilir.

Suyun dünya çapında azalmaya başlamasıyla ilk su piyasası Chicago Ticaret Borsası‘nda 7 Aralık 2020 tarihinde açıldı.

Yeni dönemde bir eşyaya sahip olmak yerine onunla bir deneyim yaşamak daha önemli görünebilir. Günümüzün gençleri marka peşinde koşmuyor, elde edecekleri şeylerin geçmişte bir hikayesinin olmasına önem veriyorlar. Onlar için belli bir yerde yemek yemek belli bir şeye sahip olmaktan daha önemli olabiliyor.

Her şey değişirken eğitim sisteminin değişmemesi beklenemez. 17. yüzyılda, varlıklı aileler çocukları için tuttukları eğitmenleri evlerine çağırıyor ve kişiselleştirilmiş eğitimler vermelerini istiyorlardı. Fakat yüzyıl önce her öğrenciye aynı şekilde verilen tekdüze eğitimler başladı. Özellikle fabrikaların yanındaki yaşam alanlarında açılan okullar, her öğrenciye aynı eğitimin verilmesinin yolunu açmıştır. Bu sayede öğretmenler sınıftaki öğrencilerin zekaları, becerileri ve kültürlerini önemsemeksiniz ortalama eğitim vermeye başladılar. Bundan sonra öğrenciler ihtiyaçlarına göre eğitim alma yolunu seçebilirler.