10 Mayıs 2022 Salı

“Küçük Güzeldir” İsimli Kitap Özeti

Merhaba sevgili okuyucularım, bugün sizlere E.F.Schumacher tarafından yazılmış olan “Küçük Güzeldir” isimli kitabı özetlemeye çalışacağım.

“Önceliği insana veren bir ekonomi anlayışı” başlığı ile ortaya çıkan kitapta insanın mevcut iş yaşamına olan yabancılaşması ve günümüz üretim modelinin oluşturduğu çevresel sorunlar ele alınmaktadır. Bu anlamda hepimizin üzerimize düşen dersleri alması gerekmektedir.

1973 yılında yazılmış olmasına rağmen halen geçerliliğini koruyan bu kitaptan aldığım notları aşağıda paylaşıyorum.

Varlıklı ülkeler için yapılacak en önemli şey boş zamanların değerlendirilmesi için eğitim, yoksul ülkeler için ise teknoloji aktarımıdır. İnsan içinde olduğu doğayla savaş halindedir. Fakat bu savaşı kazanacak olursa kendisi de yenik düşen tarafta bulunacağını unutmaktadır. 

Radyoaktif atıklar ciddi bir depolama sorunu oluşturmaktadır. Bu atıkların tamamen zararsız hale gelinceye dek 25.000 yıl boyunca tecrit edilmiş halde yer altında tutulması gerekmektedir. En büyük atık da kullanılmayan nükleer santrallerdir. Radyoaktif maddeler biyolojik döngü girmekte, bu maddelerin suya dökülmesinden birkaç saat sonra büyük bir kısmının canlı organizmalara yerleştiği görülebilmektedir. Plankton, deniz yosunu ve birçok deniz hayvanının bu tür maddeleri emdiği bilinmektedir. Bir organizma diğerinden beslendikçe radyoaktif maddeler de biyolojik sistemin basamaklarını tırmanarak insana kadar ulaşmaktadır.

Çok az şeyi olan yoksul toplumlar vardır ama bu kadarı bize yeter diyen varlıklı toplumlar yoktur. Varlıklı toplumlar dünyanın bir daha geri gelmeyecek olan görece ucuz ve yalın yakıt kaynaklarını tüketmektedir. Ekonomik büyümeleri gittikçe aşırılaşan istekler yaratmakta, bunun sonucunda yoksul ülkeler henüz enerji kaynaklarının yeterli bir ölçekte kullanımı için gerekli servet, eğitim, sinai ilerleme ve anapara birikim gücünü elde etmezden çok önce dünyanın ucuz ve yalın yakıtlarının pahalılaşma ve kıtlaşma olasılığı ortaya çıkmaktadır.

Sınırsız bir ekonomik büyüme fikri iki bakımdan ciddi bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Temel kaynakların elde edilebilirliği ve çevrenin sınırsız bir ekonomik büyümenin içerdiği müdahale ile başa çıkıp çıkamayacağı. Sayıları ne kadar çok olursa olsun küçük ölçekli faaliyetlerin doğal çevreye zarar verme olasılığı her zaman daha azdır.

İnsan ruhunu mahveden, anlamsız, mekanik ve tekdüze bir iş hayatı insan doğasına bir tür hakaret sayılır. Çalışanlara ne kadar çıkar ne kadar eğlence sağlanırsa sağlansın ortaya çıkan yıkım onarılamayacaktır. Belki de bu nedenle anlamlı olmayan işlerle uğraşan insanlar kendilerini mutlu etmek için akşamları veya hafta sonları etkinliklere katılmakta, her zaman bir tatil hayaliyle yaşamaktadırlar.

Mevcut ekonomik düzen tamamen finansal verimliliğe dayanmaktadır. Bir alıcı malların ucuzluğu sömürüden veya başka türlü kötü yöntemden ileri geliyor diye iyi bir teklifi reddederse gayri iktisadi davrandığı yönünde eleştirilere hedef olabilir.

Çalışmanın doğası gereğince anlaşıldığı ve uygulandığı zaman gıda bedeni nasıl besliyorsa emek de insanın daha yüksek düzeydeki yetilerini öyle besleyecek, gücünün el verdiği en iyi ürünü vermeye zorlayacaktır.

Avrupa’nın tüm sanat eserlerinin çekici fiyatlarla Amerika’ya satılmasını nasıl büyük bir ekonomik başarıyı saymazsak, ekonomik yaşamını yenilenemez enerji kaynakları üzerine kuran bir toplumun da doğru bir ekonomik modele sahip olduğunu söyleyemeyiz.

Burada sorun modern gelişimi ile geleneksel durağanlık halleri arasında bir seçim yapmak değildir. Buradaki orta yolu kısacası doğru geçim yolunu bulmaktır.

Dünya nüfusunun yüzde altısından daha az bir kesimi beslemek için dünya kaynaklarının yüzde kırkını kullanan bir sanayi düzenine verimli diyebilmek mümkün değildir.

Doğal büyümenin sırlarından biri büyümenin doğal bir biçimde kendiliğinden durmasıdır. Tüm doğal olaylarda ve olgularda bir ölçülülük vardır. Teknoloji ise kendi kendini sınırlama ilkesini tanımaz, ne boyutları ne de hızı bakımından…

Teknolojinin devreye girmesi ile insanın eli ve beyni ile iş yapması sınırlanmıştır. Oysa kendi eliyle iş gören bir insanın iş tatmini yüksek olur. Çağdaş sanayi toplumunda insanların taşıdıkları saygınlık fiili üretime yakınlıkları ile ters orantılıdır. Oysa insanlar bu tür çalışmalarla birlikte iş hayatından elde ettikleri zevk ve duyumu yitirmişlerdir. Hatta söylenen bir söze göre, fabrikadan ölü madde işlenmiş olarak insan ise bozulmuş ve yozlaşmış olarak çıkar.

Karl Marx şöyle diyor: “Üretimin yalnızca yararlı şeylerle sınırlandırılmasını istiyorlar ama aşırı miktarda yararlı şey üretmenin ortaya bir sürü yararsız insan çıkaracağını unutuyorlar.”

İnsanların yararsız hale gelmesi bir süre emeklinin oluşmasına ve onların da hayat kalitesinin düşmesine neden olacaktır. Gandi’nin söylediği gibi dünyadaki yoksullara yardım edecek olan kitlesel üretim değil kitlelerin üretimidir. Kitlesel üretim teknolojisi iç bünyesi bakımından zorba, çevreyi yıpratıcı, yenilemez kaynaklar bakımından ise kendi amacına aykırı düşen ve insan kişiliğini felce uğratan bir nitelik taşır. Kitlelerin üretimi teknolojisi ise çevre bilim yasalarına uygun, kıt kaynakların kullanımında dikkatli ve insanı makinelerin uşağı kılacak yerde ona hizmet etmeye yöneliktir. 

Herkesin bir şeyler üretmesi birkaç kişinin adam başına büyük bir miktar üretmesinden daha önemlidir. Bazı kural dışı hallerde birinci düzenin toplam üretimi ikincisinden daha düşük kalsa bile bu geçerlidir.

Kalkınmayı nicesel ölçütler ve büyük soyutlamalar içinde düşünmeye devam edersek, sorunun iç yüzünü görme fırsatını kaçırırız. Gayrisafi milli hasıla, yatırımlar, tasarruflar vb ülkelerin kalkınmalarının incelenmesinde yarar sağlar ama kalkınma sorunları ile hemen hemen hiçbir ilgileri yoktur. Gayrisafi milli hasılanın büyümesi tamamen yanıltıcıdır ve hatta ister istemez sömürgecilik olarak betimlenebilecek olguların ortaya çıkmasına yol açar. Yoksul ülkeleri zenginlere karşı gittikçe daha kaçınılmaz bir bağımlılık halinde bırakır. Çok daha ciddi olan şey ise yoksul bir ülkenin zenginlerin üretim ve tüketim düzenine kendini kaptırmasıdır.

Kitaptan aldığım notlar bu şekilde. Kitabı mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Özellikle günümüz ekonomi anlayışının yaşadığı darboğazları bundan 50 yıl öncesinden haber veriyor. İyi okumalar dilerim.