Merhaba arkadaşlar bugün sizlerle son dönemlerde Ekonomi kitapları içerisinde kendisine seçkin bir yer bulan ve Thomas Piketty tarafından kaleme alınmış "21.yy'da Sermaye" ("Capital in the Twenty-First Century") adlı eserini özetlemeye çalışacağım.
Eserin giriş kısmında Piketty, servet ve gelir eşitsizliğini kapsamlı bir şekilde incelemenin temellerini atmaktadır. Bu konulardaki kapsamlı bir anlayışın tarihsel veri ve eğilimlerin incelenmesini gerektirdiğini savunmaktadır. Tarihsel analizin önemini vurgulayarak, Piketty kitabın merkezi temasını şöyle ifade etmektedir:
"Servetin dağılımı ve zaman içinde toplumlara olan etkileri."
Thomas Malthus ekonomi üzerindeki temel tehditin yüksek nüfus olduğunu ifade etmişti. Eğer bu nüfus yeterince doğru şekilde gelire ulaşamazsa ayaklanır ve ekonomik bir olgu politik bir gerçeğe dönüşebilirdi.
Ekonomik büyüme denizin yükselmesi gibi herkesin gemisinin yüzmesine olanak verir. Fakat büyüme azalırsa bazı gemiler karaya oturmaya başlar. O sebeple büyüme zamanlarında ekonomik adaletsizlikler yeterince görülmeyebilir.
Birinci Bölüm: Gelir ve Sermaye:
Bu bölüm gelir ve sermaye birikiminin tarihsel dinamiklerini ele alır ve kapitalizmin temel çelişkileri ile ekonomik eşitsizliği şekillendiren mekanizmaları anlamamıza yönelik derinlemesine bir analiz sunar. Piketty, "kapitalizmin merkezi çelişkisi" terimini tanıtarak, sermayenin getirisinin genel ekonomik büyüme oranını aşma eğiliminde olduğunu belirtir. Bu durum, zaman içinde artan birikim ve zenginlik yoğunlaşmasına neden olur. Gelir ve sermaye arasındaki bu temel çatışma, bireyler arasındaki ekonomik eşitsizliğin temelini oluşturur.
Eserin ilk bölümü, bu çatışmanın tarihsel evrimini detaylı bir şekilde inceler. Piketty, 18. ve 19. yüzyılların sonlarından itibaren sermaye birikiminin hızla arttığını gösterir. Büyük servet sahiplerinin, sadece çalışma geliri elde edenlerden daha hızlı bir şekilde zenginleştikleri bir dönemi vurgular. Bu durum, kapitalizmin içsel dinamiklerinden kaynaklanan bir eşitsizlik paternini gözler önüne serer. Sermaye ile gelir arasındaki uçurum özellikle Thatcher ve Reagan politikaları ile daha fazla görünür hale gelmiştir.
Piketty'nin veri setleri ve tarihsel analizi, sermayenin birikiminin genellikle çalışma gelirini geride bıraktığını gösterir. Bu, sermaye sahiplerinin, sadece sermayelerinden elde ettikleri gelirle daha zengin hale geldikleri anlamına gelir. Bu eğilim, sermayenin getirisinin genel ekonomik büyüme hızından daha hızlı olduğu dönemlerde belirginleşir.
Ayrıca, bireyler arasındaki bu eşitsizlik paterninin, sadece bireyler arasında değil, aynı zamanda ülkeler arasında da değişkenlik gösterdiğini belirtir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki farklılıkların, sermayenin birikimi ve gelir dağılımının evrimsel süreçlerinden kaynaklandığını vurgular.
Bazı ürünlerde satın alma gücü artarken bazılarında ise aynı kalmıştır. Örneğin saç kesimi maliyetinin gelire oranı değişmezken satın alınabilecek portakal miktarı değişmiştir.
Birinci bölüm aynı zamanda, kapitalizmin bu temel çelişkilerini anlamanın önemini vurgular ve ilerleyen bölümlerde önerilen çözümleri desteklemek üzere bu temel prensipleri belirler. Gelir ve sermaye arasındaki bu temel dinamiklerin kapsamlı bir şekilde incelenmesi, eserin ana argümanının temelini oluşturur ve okuyucuya kapitalizmin evrimsel süreçlerinin içsel çatışmalarını anlama fırsatı sunar.
İkinci Bölüm: Sermaye/Gelir Oranının Dinamikleri:
Bu bölümde sermaye ve gelir arasındaki oranın evrimini detaylı bir şekilde incelemektedir. Bu bölüm, sermayenin birikim sürecinin, tasarrufların, ekonomik büyümenin ve değer kaybının nasıl etkilediğini anlamaya odaklanarak, kitabın ana temasına daha da derinlik kazandırmaktadır.
Piketty, ikinci bölümde, sermaye ve gelir arasındaki oranın belirlenmesinde etkili olan faktörleri ayrıntılı bir şekilde inceler. Sermaye stoklarındaki değişimleri anlamak için tasarrufların rolünü vurgular. Yüksek tasarrufların, sermaye birikimini hızlandırdığı ve dolayısıyla sermaye/gelir oranını artırdığı bir dönemi analiz eder.
Ayrıca, ekonomik büyümenin sermaye/gelir oranını nasıl etkilediğini ele alır. Eğer ekonomik büyüme oranı, sermayenin getiri oranını aşarsa, gelir oranı düşer. Bu durum, ekonomik büyüme ve sermaye birikimi arasındaki dinamik etkileşimi anlamak için önemlidir. Piketty, bu durumun eşitsizlik üzerindeki etkilerini vurgular ve sermaye birikiminin artış eğiliminde olduğu dönemlerde gelir eşitsizliğinin arttığını gösterir.
Değer kaybının, sermaye stokları üzerindeki etkilerini de inceler. Sermaye stoklarının değer kaybı, net sermaye değerini etkiler ve dolayısıyla sermaye/gelir oranını etkiler. Bu durumu, finansal krizler veya ekonomik durgunluk dönemlerinde nasıl gözlemleyebileceğimizi açıklar.
1950'lere kadar tarım arazilerinin sermaye içindeki payı gittikçe düşmüş ve yerini bina gibi yapılara bırakmıştır. Bundan sonra da bulunan yeni tasarruf araçları ile sermaye dağılımı daha farklı bir yapıya gelmiştir. 19.yy sonlarında köle sahipliği öyle bir aşamaya ulaşmıştı ki Amerika'nın güneyindeki toprak sahiplerinin köleler üzerindeki serveti Avrupa'daki tarım alanlarının değerine eşitti.
Birinci dünya savaşı sonrası tüm dünyada karma ekonomi modelleri düşünülmüştür. Türkiye de bunu uygulamıştı.
Piketty'nin bu bölümdeki analizi, sermaye/gelir oranının dinamiklerini anlamamıza ve bu oranın zaman içinde nasıl değiştiğini takip etmemize olanak tanır. Bu dinamikler, kitabın ana tezini destekleyerek, sermaye birikiminin ekonomik eşitsizlik üzerindeki uzun vadeli etkilerini ortaya koymaktadır.
İkinci bölüm, ekonomik büyüme, tasarruflar ve değer kaybı gibi faktörleri inceleyerek, sermaye ve gelir arasındaki oranın evrimini kapsamlı bir şekilde ele alır. Bu analiz, kitabın genel bağlamını derinleştirir ve okuyucuya sermaye birikiminin arkasındaki güçlü ekonomik dinamikleri anlama fırsatı sunar.
Üçüncü Bölüm: Eşitsizliğin Yapısı:
Üçüncü bölüm, "Eşitsizliğin Yapısı," küresel ve ulusal düzeydeki eşitsizlikleri analiz eder. Piketty, bu bölümde farklı ekonomik ve sosyal yapıların nasıl eşitsizliklere katkıda bulunduğunu inceleyerek, kitabının temel argümanını zenginleştirir. Eserin bu bölümü, eşitsizliğin çeşitli biçimlerini anlamaya yönelik bir yaklaşım sunar. Piketty, öncelikle, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki eşitsizlik farklarını açıklar. Gelişmiş ülkelerdeki daha yüksek ücretler ve daha iyi sosyal güvenlik önlemleri, gelir eşitsizliğini azaltabilirken, gelişmekte olan ülkelerde bu durum daha belirgin hale gelebilir. Bu, ekonomik ve sosyal yapının, eşitsizliği nasıl etkilediğine dair önemli bir anlayış sunar.
Piketty, ayrıca, farklı sektörlerin ve mesleklerin eşitsizlik üzerindeki etkilerini ele alır. Finans sektörü gibi belirli sektörlerdeki gelir artışlarının, genel eşitsizlikte belirleyici bir rol oynayabileceğini belirtir. Aynı zamanda, eğitim düzeyi ve beceri seti gibi faktörlerin bireyler arasındaki maaş farklılıklarını nasıl şekillendirdiğini inceler.
Bununla birlikte, bu bölümdeki ana vurgu, miras ve aile içi servet transferleri üzerindedir. Piketty, aileler arasındaki servet transferinin, eşitsizliğin devam etmesinde önemli bir rol oynadığını savunur. Kalıtım yoluyla geçen servetin, bireyler arasındaki eşitsizlikleri güçlendirdiğini ve toplumsal dokuyu etkilediğini vurgular.
Üç çeşit eşitsizlik biçimi vardır. Bunlar; sermaye sahipliği sebebiyle oluşan eşitsizlik, gelirden dolayı oluşan eşitsizlik ve bunların ikisinin birlikte olması durumu. Burada sermaye sahipliği nedeniyle oluşan eşitsizlik gelirden dolayı olan eşitsizlikten daha fazladır.
Piketty, bu bölümdeki analizleriyle, eşitsizliğin sadece gelir seviyeleri arasında değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal yapıların farklılıklarından da kaynaklandığını gösterir. Eşitsizliğin karmaşıklığını anlamak, kitabın genel tezini destekleyen önemli bir unsurdur.
Dünya savaşları eşitsizliğin azalmasını sağlamıştır. Eskiden öğretmenler en yüksek dilimden ücret alırken şimdi bu süper yöneticiler tarafından alınmaktadır. Eğitim ile teknoloji arasında bir yarış vardır. Eğer teknoloji eğitimi geçerse işsizlik artar.
Sermaye sahiplerinin toplam gelirden daha fazla pay almalarının ve bunu sürekli artırmalarının iki nedeni vardır. Bunlardan birincisi paralarını yönetenlerin profesyonel oluşları ve daha fazla yatırım ürününden faydalanmaları, diğeri ise risk alma noktasındaki iştahlarının fazla oluşu.
Enflasyon büyük sermayeleri eritmemektedir. Çünkü sermaye sahipleri sermayelerini mutlaka yatırım araçlarında tutmakta, gayrimenkuller almaktadır. Bunlar da enflasyonun üzerinde getiri sağlamaktadır. Bu anlamda enflasyonun atıl para üzerindeki vergi olduğunu ifade edebiliriz. Bu anlamda enflasyon zenginin daha da zenginleşmesine fakirin de elindeki varlıklarının erimesine sebep olur.
Üçüncü bölüm, küresel ve ulusal düzeydeki eşitsizlikleri çeşitli perspektiflerden ele alarak, ekonomik ve sosyal yapıların eşitsizlik üzerindeki etkilerini ayrıntılı bir şekilde inceler. Piketty'nin analizleri, okuyucuya eşitsizliğin kökenleri ve yapısal nedenleri konusunda derin bir anlayış sunar.
Dördüncü Bölüm: Yirminci Yüzyılda Sermayenin Düzenlenmesi:
Bu bölüm kitabın ana tezini desteklemek üzere önerilen politika önlemlerini ve sermaye birikiminin düzenlenmesi gerekliliğini ele alır. Piketty, bu bölümde, küresel ölçekte sermayenin düzenlenmesi için önerilerde bulunur. En önemli önerilerinden biri, küresel bir servet vergisi uygulanmasıdır. Piketty, bu verginin, aşırı servetin birikimini engelleyerek ve gelir eşitsizliğini azaltarak küresel düzeyde daha adil bir ekonomik sistemi teşvik edebileceğini savunur. Bu verginin uygulanabilirliği ve etkileri konusunda detaylı bir analiz sunar. Bu vergi artan oranlı bir uygulamaya sahip olmalıdır.
Ayrıca, finansal şeffaflık konusundaki politika önlemlerini vurgular. Piketty, finansal işlemlerin ve servetin daha şeffaf bir şekilde takip edilmesi gerektiğini savunur. Bu, vergi kaçakçılığını önlemenin yanı sıra, ekonomik eşitsizliği azaltmada da etkili olabilir.
Dördüncü bölümdeki bir diğer önemli öneri, ileri derecede eğitim ve becerilere erişimi genişletmeye yönelik sosyal devlet uygulamaları ve politika müdahaleleridir. Piketty, eğitim eşitsizliğinin, gelir eşitsizliği üzerinde doğrudan bir etkisi olduğunu belirtir ve daha geniş bir nüfusun yüksek kaliteli eğitime erişimini desteklemenin önemini vurgular.
Piketty'nin önerdiği diğer düzenleme önlemleri arasında, şirketlerin yönetim kurullarında daha fazla şeffaflık ve paydaş katılımı, vergi cennetlerine karşı mücadele, kamu hizmetlerine daha fazla yatırım ve işçi haklarının güçlendirilmesi yer alır. Bu önlemler, ekonomik sistemi daha adil ve sürdürülebilir hale getirmeyi amaçlar.
Hükümetlerin para bulmak için temelde iki yöntemleri vardır. Bunlar vergi ve borçtur. Vergi borca göre daha adildir. Borçlanan bir hükümet enflasyon ile borcunun değerini düşürmeyi başarabilir.
Son olarak, Piketty, bu politika önerilerinin uygulanabilirliği ve etkinliği konusunda gerçekçi bir değerlendirme sunar. Politika değişikliklerinin toplumsal ve ekonomik dinamiklere nasıl etki edeceğini anlamak, düzenleme önlemlerinin başarısını değerlendirmek açısından önemlidir.
Dördüncü bölüm, Piketty'nin ekonomik düzenlemeler ve politika müdahaleleri hakkındaki önerilerini içeren kapsamlı bir analiz sunar. Bu öneriler, sermaye birikiminin daha adil bir şekilde düzenlenmesi ve ekonomik eşitsizliğin azaltılması için önemli bir adım olabilir.
Kitapta karşımıza çıkan genel kavramlar da aşağıda gösterilmektedir:
1. R > G: Piketty'nin merkezi argümanı, sermaye getirisinin (R) sürekli
olarak ekonomik büyüme oranını (G) aştığı durumlarda, servet eşitsizliğinin
artma eğiliminde olduğu fikri etrafında döner. Bu prensip, kapitalist
ekonomilerdeki yapısal zorlukları vurgular. Bunun sebebi sermaye sahiplerinin geliri hızla artarken maaşlı çalışanlarının gelirinin ancak ekonomideki büyüme kadar artmasıdır. Böylece gelir eşitsizliği artarak devam edecektir.
2. Miras Yoluyla Servet: Kitap boyunca Piketty, eşitsizliği sürdürmede miras yoluyla servetin merkezi rolünü vurgular. Aile servetlerinin ve sermayenin nesiller arası iletilmesinin uzun vadeli eşitsizliklere katkıda bulunduğunu ifade eder.
3. Hükümetin Rolü: Kitap boyunca sürekli bir tema, eşitsizliği azaltmak için ilerici vergilendirme ve servetin yeniden dağıtımına yönelik hükümet müdahalesine olan savunmadır. Piketty, aşırı servet birikimini engelleyen ve kaynakların daha adil bir şekilde dağıtılmasını teşvik eden politikaların önemini vurgular.
4. Katılım ile oluşan Hyperpatrominal servet ile süper yöneticilerin oluşturduğu Hypermercrotic servet. Patrominal servet kalıtım ile oluşurken süper yöneticiler sıfırdan başlayarak bir servet oluşturmaktadır.
5. Kapitalizmin birinci ve ikinci yasası:
Sermayenin milli gelir içindeki payı = Toplam Sermaye / Toplam milli gelir x sermayenin getiri oranı
Toplam Sermaye / Toplam milli gelir = Tasarruf oranı / büyüme oranı
Umarım hoşunuza gitmiştir. İyi okumalar dilerim.