1 Eylül 2021 Çarşamba

Thomas Hobbes “Leviathan” Eserinden Bazı Notlar

Kıymetli dostlar merhaba,

Bugün sizlere ünlü İngiliz filozof Thomas Hobbes‘un Leviathan (Ejderha) adlı eserinden bazı notlar aktarmaya çalışacağım. Leviathan ilk defa 1651 yılında yayımlanmıştır. Hobbes’un devleti Leviathan’dır, ama hiç kimse böyle bir devleti sevmek veya ona tapmak zorunlu değildir. Böylece Hobbes siyasal düşünceler tarihinde kutsal devlet inancını kırma konusundaki ilk doruğu temsil etmektedir.

Bu eser temelde dört kısımdan oluşmaktadır. Bunlar insan üzerine, devlet üzerine, hıristiyan bir devlet üzerine ve karanlığın krallığı üzerine olarak bölümlenmektedir.

Leviathan yani devlet, yani o büyük ejderha, aslında yapay bir insandır. Egemenlik bütün gövdeye canlılık ve hareket veren yapay bir ruhtur. Yargıçlar ve diğer yargı ile yürütme görevleri yapay eklemlerdir. Egemenlik makamına bağlı her eklem ve organa kendi görevini yaptıran ödül ve ceza, doğal gövdede aynı işi yapan sinirlerdir. Tek tek organların veya üyelerin servet ve zenginlikleri ise kuvvettir. Halkın esenliği onun görevidir. Bilmesi gereken her şeyi ona bildiren hukukçular hafızadır. Adalet ve yasalar yapay bir akıl ve iradedir. Uyum sağlıktır. Nifak hastalıktır. İç savaş ise ölümdür.

Birinci Bölüm: İnsan Üzerine

Bu bölümde Hobbes, insanın tüm duygularını tanımlamaya çalışmaktadır. Burada insanın yaşamış olduğu tüm duygular yanında fiziksel olarak göstermiş olduğu tüm reaksiyonları da tanımlanmaya çalışır.

Gerçek bilim ve hatalı inanışlar arasında cehalet ortada bir yerdedir.

Deneyimin çokluğu basirettir, bilimin çokluğu ise hikmettir. Biz bunu pratik ve teorik bilgi olarak görebiliriz.

Arzu ve sevgi aynı şeydir; şu farklı ki, arzu ile daima nesnenin yokluğunu ifade ederken sevgi ile de genellikle sevilen nesnenin var olduğunu anlatmak isteriz.

İnsan zihinde aynı şeyle ilgili olarak arzular, umutlar, endişeler veya korkular gidip geldiğinde ve düşünülen şeyi yapmanın veya yapmamanın çeşitli iyi ve kötü sonuçları birbiri ardı sıra aklımızdan geçtiğinde; öyle ki bazen onu yapmak isteriz bazen ondan kaçınırız. Bazen yapmayı umut ederiz bazen umutsuzluğa kapılırız. Bazen de bu işe girişmekten korkarız. İşte böyle durumlarda o iş yapılıncaya veya yapılmasının imkansız olduğuna karar verilinceye kadar devam eden arzular, umutlar, korkular veya endişeler teemmül adı ile anılır.

Şiddeti ve uzunluğu deliliğe yol açan duygu, genellikle kibir ve kendini beğenmişlik denilen çok büyük beyhude gururdur veya çok büyük bir yeistir.

Yeis insanı nedensiz korkulara sürükler. Buna genellikle melankoli denir ve bir deliliktir.

Bir insanın kıymeti veya değeri mutlak olmayıp başkalarının ihtiyacına ve yargısına göre değişir. Askerlerin iyi bir yöneticisi savaş zamanında veya bir savaş arifesinde çok değerlidir. Barışta ise bu kadar değil. Bilgili ve dürüst bir yargıç barış zamanında çok değerli iken savaş zamanında o kadar değerli olmaz.

Kendimizi eşit kabul ettiğimiz birinden, karşılığını ödeyemeyeceğimiz kadar büyük ihsanlar elde etmek, insanı sahte bir sevgiye yöneltir. Fakat bu gerçekte gizlenmiş bir nefrettir ve insanı alacaklısını görmekten kaçındığı için onun asla göremeyeceği bir yerde olmasını içten içe arzulayan zordaki bir borçlunun durumuna sokar. Çünkü ihsan insanı borçlu kılar ve borçlu olmak köleliktir. Ödenmeyecek bir borç ise sürekli köleliktir.

Dinin doğal nedeni gelecek kaygısıdır. Gelecek korkusu yüzünden insanlar görünmeyen şeylerin gücünden korkarlar.

Dünyadaki bütün din değişimlerini tek bir nedene bağlıyorum. Kötü din adamları. Böyleleri sadece Katolikler arasında değil reformasyondan geçmiş kiliselerde de bulunur.

İnsanın doğasında üç temel kavga nedeni buluyoruz. Bunlar; rekabet, güvensizlik ve şan ile şereftir. Birincisi insanları kazanç için, ikincisi güvenlik için, üçüncüsü ise şöhret için mücadele etmeye iter. Devlet olmadıkça herkes herkese karşı daima savaş halindedir. Genel bir gücün olmadığı yerde yasa yoktur, yasa olmayan yerde de adaletsizlik yoktur.

Doğa yasası, akıl ile bulunan ve insanın kendi hayatı için zararlı veya hayatını koruma yollarını azaltıcı olan şeylerin yapılmasını yasaklayan veya insanın hayatını en iyi şekilde koruyabileceğini düşündüğü bir ilke veya genel kuraldır.

Temel doğa yasaları şunlardır: 

Doğada herkesin her şeye hakkı vardır. 

Bir insan kendini ve barışı korumak istiyorsa her şey üzerindeki hakkını bırakmalı, başkalarına karşı ancak onların kendisine tanıyacağı kadar bir özgürlükle idare etmelidir. 

Adalet: İnsanlar yaptıkları ahitleri yerine getirmelidirler. 

Minnettarlık: Adalet nasıl ki daha önceki bir akde dayanırsa, minnettarlık da önceki bir iyiliğe yani önceki bir bağışa dayanır.

Karşılıklı uyum veya nezaket. Herkes diğer insanlarla uyumlu olmaya çalışmalıdır.

Affetmek: Geleceği dikkate alarak, bir kişi pişman olup af dileyenlerin geçmişteki suçlarını affetmelidir.

Öç alırken insanlar, sadece gelecekteki faydayı düşünmelidirler.

Hiç kimse eylemle, sözle, yüz ifadesi ile veya jestlerle, başka birinden nefret ettiğini veya onu hakir gördüğünü göstermemelidir.

Herkes bir başkasını doğal olarak eşiti kabul etmelidir. Bu kuralın ihlali kibirdir.

Hiç kimse başka herkese verilmesine razı olmadığı bir hakkı kendisine vermemelidir.

Bir kişi insanlar arasında hakemlik yapmakla görevlendirilmiş ise, onların arasında tarafsız olması gerekir.

Bölünemeyen şeyler eğer mümkünse ortak olarak kullanılmalı; bölünebilir ise hakkı olan kişilerin sayısı ile orantılı olarak kullanılmalıdır.

Fakat ne bölünebilen ne de ortaklaşa yararlanılabilen bazı şeyler vardır. O zaman bütün hak veya yararlanma dönüşümlü yapılırsa zilyetliğinin kura ile belirlenmesi gerekir.

İlk zilyetlik ilk doğan çocuğa verilmelidir.

Barış için aracılık yapanların güvenlik içinde geçmelerine izin verilmelidir.

Hakem kararına razı olmak gerekmektedir.

Hiç kimse kendisinin yargıcı değildir.

Kendisinde doğal bir taraflılık nedeni olan kişi yargıç olamaz.

Doğa yasaları vicdanen hep bağlayıcıdır ama fiilen sadece güvenlik olduğunda bağlayıcıdırlar. Başkalarının kendisi gibi davranmadığı bir zaman ve yerde bir insanın alçakgönüllü veya uysal olması hatta tüm sözlerini tutması, varlığın korunmasına hizmet eden bütün doğa yasalarının temeline aykırı olarak insanı başkalarını avı yapmaktan ve kendi kesin mahvına yol açmaktan başka bir işe yaramaz.

İkinci Bölüm: Devlet Üzerine

Devletin amacı bireysel güvenliktir. Bu güvenlik doğal hukuk ile sağlanamaz. Çünkü adalet, hakkaniyet, tevazu, merhamet ve özet olarak bize ne yapılmasını istiyorsak başka birine de onu yapmalıyız gibi doğal yasaları bunlara uyulmasını sağlayacak bir gücün korkusu olmaksızın bizi taraf tutmaya, kibre, öç almaya ve benzeri şeyleri sürükleyen doğal duygularımıza aykırıdır. Kılıcın zorunlu olmadıkça ahitler sözlerden ibarettir ve insanı güvence altına almaya yetmez.

Bir insan topluluğu, kendi arasında akit yaparak, hepsinin birden kişiliğini temsil etmek, yani onların temsilcisi olmak hakkının hangi kişi veya hizmeti verileceği konusunda çoğunlukla anlayışlı vakit, bir devlet kurulmuştur denir. Bunun lehinde oy verenler gibi, aleyhinde oy verenler de barış içinde birlikte yaşamak ve başkalarına karşı korunmak amacıyla, o kişi ve heyetin bütün eylemlerini ve kararlarını, bunlar kendi eylem ve kararlarıymış gibi yetkili kılacaktır.

Değişik devlet biçimleri sadece üç tanedir. Temsilci bir kişi olduğunda, devlet bir monarşidir. Bir araya gelecek herkesten oluşan bir heyet ise bu bir demokrasidir veya halk devletidir. Sadece bir kesimin heyeti olduğunda ise aristokrasi adını alır. Tiranlık ve oligarşi, monarşi ve aristokrasinin farklı adlarından ibarettir. Monarşi yönetimi altında memnun olmayanlar ona tiranlık derler, aristokrasiden memnun olmayanlar da ona oligarşi derler. Demokrasi yönetiminden zarar gördüklerini düşünenler ise yönetimsizlik anlamına gelen anarşi adını verirler.

Egemenlik iki yoldan kazanılır. Soyla ve fetihle. Soyla kazanılan egemenlik hakkı, anne ve babanın çocukları üzerindeki egemenliğidir ve pederşahi olarak anılır. Fetih yoluyla veya savaşla zafer kazanarak elde edilen hakimiyet, efendi veya sahip anlamına gelen, yazarların despotik dedikleri şeydir. Efendinin uşağı üzerindeki hakimiyetidir. Bu durumda da despotik hakimiyet kazanılmış olur. Her iki egemenlik de sözleşmeyle kurulmuş olan bir egemenlik ile tamamen aynıdır.

İyi bir yargıç veya yasaların iyi bir yorumcusunda olması gereken şeylerden birincisi adalettir. Bu temel doğa yasasının iyi kavramış olması gerekir. İkinci olarak gereksiz servet ve unvanlara değer vermemek gerekir. Üçüncü olarak hüküm verirken kendini bütün korku, öfke, nefret, aşk ve ihtiras duygularından uzak tutabilmek gerekmektedir. Son olarak da dinleme sabrı, dinlerken dikkatli olma ve dinlediği şeyi bellekte tutabilmek gibi özellikler gerekir.

Yasalar temelde ikiye ayrılır. Doğal ve pozitif yasalar. Doğal yasalar ezelden beri yasadırlar ve sadece doğal değil ayrıca ahlak yasaları olarak da adlandırılırlar. Pozitif yasalar ise, ezelden beri var olmayıp başka insanlar üzerinde egemenlik sahibi olanların iradesi ile konulmuşlar ve yazıyla ya da yasa koyucunun iradesini gösteren bir başka yöntemle insanlara bildirilmişlerdir.

Ayırıcı temel ve temel olmayan yasalar vardır. Bir temel yasa kaldırıldığı takdirde devletin zayıfladığı ve sonunda temeli tahrip olmuş bir bina gibi tamamen çöktüğü bir yasadır. Temel olmayan bir yasa ise kaldırıldığı takdirde devletin yıkılmasına neden olmayan bir yasadır.

Yasada belirlenmiş ve öngörülmüş bir ceza varken, suç işlendikten sonra daha büyük bir ceza verilmesi, yani cezadaki fazlalık, ceza değil bir düşmanlık eylemidir. Cezalandırmanın amacı intikam değil korkutma olduğu ve bilinmeyen bir büyük cezanın korkutuculuğu daha küçük bir cezanın yasada ilan edilmesi ile giderildiği için beklenmeyen eklenti cezanın bir parçası değildir.

Devletin çöküşü kusurlu yapılarından kaynaklanır. Bu kusurlu yapılar aşağıda belirtilmiştir;

Mutlak iktidar yokluğu.

İyiye ve kötüye kişilerin karar vermesi.

Hatalı vicdan.

Egemen gücün toplum yasalarına tabi kılınması.

Uyruklara mutlak mülkiyet hakkı verilmesi.

Egemen gücün bölünmesi.

Komşu ülkelerin taklit edilmesi.

Karma hükümet.

Parasızlık.

Tekeller ve vergi tahsildarlarının suistimalleri.

Popüler insanlar.

Bir kentin aşırı büyüklüğü.

Egemen güce itiraz etme özgürlüğü.

Üçüncü Bölüm: Hristiyan Devleti Üzerine 

Bu kısımda Thomas Hobbes özellikle Musevi ve Hristiyan öğretisini temeller alarak bir Hristiyan devletini nasıl kurulacağını göstermeye çalışıyor.

Dördüncü Bölüm: Karanlığın Krallığı Üzerine

Bu bölümde de yine Kitabı Mukaddes öğretileri üzerinden dünya üzerindeki şer güçlerin faaliyetlerini özetlemeye gayret ediyor.

Umarım bu özet hoşunuza gitmiştir. Zamanının oldukça öne çıkan eserlerinden biri olan Leviathan halen siyaset felsefesi alanında başvurulan bir kaynaktır. İyi okumalar dilerim.