26 Temmuz 2019 Cuma

"Ekiplerin Beş Temel Aksaklığı" Adlı Kitap Özeti

Sevgili okuyucularım merhaba,

Bugünlerde ekiplerin birbirleri ile olan ilişkileri hakkında okumalar yapıyorum. O sebeple karşıma çıkan ilginç bir kitabı sizinle paylaşmak isterim. Patrick Lencioni tarafından yazılmış olan kitap ekiplerin beş temel aksaklığını göz önüne koyarken bunu bir hikaye tarzında kolay okunabilir  şekilde yapıyor. Ben açıkçası keyif aldım ve çok kısa zamanda kitabı bitirdim. 

Kitapta yer alan ekiplerin en temel beş aksaklığı neymiş şimdi onları görelim. 


Yukarıdaki şekile göre bunlar;
- Güven eksikliği
- Çatışma korkusu
- Bağlılık eksikliği
- Hesap sorulabilirlikten kaçınma ve
- Sonuçları dikkate almama

olarak özetlenebilir. 

Güven eksikliği ile başlayalım. Adından da anlaşılabileceği gibi ekip üyeleri veya farklı ekipler birbirlerine güvenmezler. Aralarında güven olmayan insanlar birbirlerine hissettiklerini, korkularını, amaçlarını kısaca onları birer birey yapan yaşamsal değerlerini anlatmazlar. Böylece ekipler arasında bir samimiyet eksikliği olur. İnsanlar eğer özgüven ile eksikliklerini diğerleri ile paylaşırlarsa bundan dolayı ileride bir yara alacaklarını düşünürler. 

Çatışma korkusu ile devam edelim. İnsanlar birbirlerine güvenmediklerinden birbirlerine samimi şekilde yaklaşmazlar. Ayrıca birbirlerine güvenmedikleri için birbirilerinin hata yaptıkları alanları da belirtmekten kaçınırlar. Çünkü karşıdakiler ile çatışmaya gireceklerini ve tartışmaların kavgaya varabileceğini düşünürler. Çünkü karşıdakiler kendilerinin samimi olduğunu hissetmeyeceklerdir. Bu da ekipler içerisinde yapay bir uyuma sebep olur. 

Bağlılık eksikliği ise yukarıdaki maddenin devamıdır. İnsanlar eğer birbirlerine güvenmezler ise birbirleri ile çatışmazlar ve hakikaten inandıkları doğruları söylemezler. Bu da insanlar arasında yapay bir uyuma ve dolayısı ile alınan kararlara bağlı olunmamasına sebep olur. İnsanlar fikirlerini açıklamazlar veya açıklayıp kulak verildiğini görmezler ise alınan kararlara bağlılıklarını yitirirler. 

Eğer insanlar fikirleri benimsemezler ise bunlardan dolayı da hesap vermeye istekli olmazlar. Bu nedenle ekipler birbirleri ile mutabık kalarak kararlar almalı ve sonrasında da mutlaka hesap vermelidirler. Hesap verme konusunda da eğer insanlar birbirleri ile eşit statüdelerse birbirlerini sorgulamaktan imtina ederler. Ayrıca başkalarının işine karışmayalım onlar da bizim işimize karışırlar diye düşünürler. 

Son olarak da ekip üyeleri hesap verebilir şekilde kararlara bağlanmazlarsa kendi hedeflerini önceler ve genel sonuçlar ile ilgilenmezler. Mesela bir bankada bireysel sektör satış rakamlarını arttırabilmek için riskli işlere yönelip, risk işi benim işim değil ona da riski yönetenler baksın derse o zaman kısa vadede bundan olumlu etkilenmesine rağmen uzun vadede banka zarar görür. 

Görüldüğü gibi herşey aslında ekiplerin birbirine güvenmesi ile başlıyor. Bunun için de samimi ilişkiler kurup ekip üyelerine adil davranıp, diğerlerine sözler verdikten sonra bunları yerine getirmek şarttır. Diğerleri zaten kendisliğinden gelecektir.

iyi okumalar dilerim.

22 Temmuz 2019 Pazartesi

"Scrum" Adlı Kitap Özeti

Merhaba sevgili arkadaşlar,

Bugün ekiplerin bir araya gelerek birlikte hızlı ve çevik şekilde çalışmalarını sağlayan Scrum modelinden bahsetmek istiyorum. Bu modeli Jeff Suttlerland tarafından kaleme alınan "İki katı işi yarı zamanda yapma sanatı: Scrum" adlı kitabını özetleyerek yapacağım.

Öncelikle Scrum kelimesinin nereden geldiğine bakmalıyız. Scrum Rugby sporunda bir takımın topu sahanın diğer ucuna götürmek için birlikte çalışma yöntemine denmektedir. Scrumda ekiplerin doğru bir dizilişte bir araya gelmesi ve doğru zamanda doğru hareketleri yapabilmesi çok önemlidir. Scrumda önemli olan büyük işler başarabilmek için ekiplerin bir araya getirilmesidir. Ekipler sadece en sondaki hedefe odaklanmazlar. Belirledikleri kısa vadeli hedefleri başara başara çalışmalarına devam ederler. 

Scrumda planlama önemlidir ama çok detaylı bir planlama için efor harcanması doğru bulunmaz. Çünkü planlama ne kadar güzel yapılırsa yapılsın, mutlaka planlarda bir sapma olur ve bunun sonucunda bir düzensizlik meydana gelir. Eğer daha üst düzeyde bir planlama yapılır ve kısa vadelerde daha detay planlamalar gerçekleştirilirse bu durumda planlardan sapmalar azalır. 

Yapılan işler kısa dönemli döngüler halinde denetlenmelidir. Hatta bunun en güzeli mümkün olan en kısa zamanda müşteriye bir ürün önerisinde bulunup müşterinin gerçek aksiyonlarını anlamaktır. Böylece eğer başarısız bir proje yapılıyorsa bunun başarısız olduğu erkenden anlaşılır ve gereksiz yatırım yapılmaz. Bu erken aşamada müşteriye gösterilen ürüne MVP (minimum viable product denir). Aşağıda bunun hangi aşamada olması gerektiğini ifade eden bir grafik vardır. 

MVP nin Piyasaya Çıkması

Müşterinin geri bildirimi ile ürün veya hizmet geliştirmede farklı bir yöne doğru ilerlemek gerektiği ortaya çıkabilir. Bu şekilde scrumı en iyi şekilde uygulayan şirketlerde %800'e yakın bir üretkenlik artışı görülürken, ortalama ekiplerde ise bu üretkenlik artışı %300'ün altında olmamaktadır. Hatta işin kalitesi de 2 kattan fazla artmaktadır. 

Scrumda ekipler bir araya getirilirken yönetim modelinini de mutlaka bu ekibe uygun hale evrilmesi gerekmektedir. Yöneticiler bu modelde ürün geliştirmeyi ekiplerine nasıl yapacaklarını söyleyen değil, onların önündeki engelleri ortadan kaldırmaya yönelik çalışan liderler olarak görev yapmalıdır. Elbette ekiplerin de bazı özellikleri barındırmaları gerekmektedir. Bunlara kısaca bakarsak;
- Üstünlük: Bu ekiplerin sıradanlığın ötesinde bir amaç duyguları vardır. 
- Otonomi: Ekipler kendi kendilerini organize ederler. İşlerinin nasıl yapılacağı noktasında kendi kararlarını alma noktasında yetkindirler. Stratejik hedef koymak yönetimin sorumluluğundadır fakat o göreve nasıl ulaşılacağı ise ekibin sorumluluğundadır.
- Çapraz Fonksiyonluluk: Ekipler projeyi tamamlamak için tüm yeteneklere sahip olmalıdır. Bu anlamda, planlama, tasarım, üretim, satış ve dağıtım aynı ekipte ele alınmalıdır. 

Ekiplerin boyutu da oldukça önemlidir. Ekip dinamiği küçük ekiplerde işler. Klasik bir scrum ekibinde 7 kişi vardır ama bu artı eksi 2 kişi olarak değişebilir. Brooks yasasına göre gecikmiş bir yazılım projesine insan gücü ilave etmek onu daha da geciktirir. 1990 larda yapılan bir araştırmaya göre ekip üye sayısı 8'in üzerine çıktığında işlerin tamamlanması kayda değer şekilde uzun sürmektedir. 3 ile 7 kişi arasındaki ekipler aynı işi tamamlamak için 9 ile 20 üyesi olan ekiplere göre 4 kat hızlı olabilmektedir. 

Ekiplerin bir diğer önemli özelliği ise bir sorunla karşılaştıklarında birbirlerini değil sistemi sorgulamalarıdır. Eğer bir engel çıkmışsa ve bir sorun ile karşılaşmışlarsa neden olarak birbirlerini göstermezler. 

Ekiplerin içerisinde bir ürün yöneticisi ve bir scrum danışmanı (scrum master) mutlaka olmalıdır. Ekibin ilerlemesinde ne yapılmalı sorusunun cevabını ürün yöneticisi, nasıl yapılması gerekir sorusunun cevabını da scrum master vermelidir. Ürün yöneticisi pazar ihtiyacını anlamalı, bunun müşteride oluşturacağı değeri öngörebilmelidir. Scrum master ise scrum işleyişindeki sorunları tespit edip çözülmesinde yardımcı olmalıdır.

Ekipler bir proje ile ilgili bir araya geldikten sonra haftalık (başka zaman periyotlarında da olabilir) sprint adı verilen döngülerde kendilerine görev olarak aldıkları işleri tamamlamaya çalışırlar. Bu döngülerin de sorunsuz şekilde ilerleyebilmesi için ekipler her gün 15 dakikadan fazla sürmeyen toplantılar yaparlar. Bu toplantılar ayakta yapılır ve kesinlikle belirtilen süreyi geçmez. Üç tane soru sorulur:
- Ekibin sprinti tamamlamasına yardım etmek için dün ne yaptın?
- Ekibin sprinti tamamlamasına yardım etmek için bugün ne yapacaksın?
- Ekibin önünde hangi engeller var?

Bu toplantının temel amacı ekip üyelerinin ekibin neresinde durduğunu ve her bir bireyin sprint içerisinde bireysel olarak ne katkı sağladığını göstermektir. Toplantı her gün aynı saatte tüm ekibin katılımı ile gerçekleşmelidir. Toplantı bittiğinde o gün herkesin ne yapacağını bilmesi gerekmektedir. Ekibin içerisinde akıllı aptal diye adlandırılan insanlar olmalıdır. Bunlar zaman zaman rahatsız edici sorular sorabilen, ekibin konforunu bozabilen, mantıklı ve herkesin gördüğü ama dile getirmeye korktuğu alanlara vurgu yapabilen insanlardır. Kısacası kral çıplak diyen bu insanlara ihtiyaç vardır. 

Ekibin başladığı bir işi bitirmek yerine araya başka işler alması israflara neden olmaktadır. Aşağıdaki tabloya göre eğer birden fazla projeniz varsa ve bu projeler arasında eğer gidip geliyorsanız eforunuzun önemli bir kısmı heba oluyor demektir. 


İnsan doğası gereki bizler birden fazla işi aynı anda yapamıyoruz. Yaptığımızı zannediyoruz ama yapamıyoruz. Daha önce bunu İkigai adlı kitap özetimde anlatmıştım (İkigai için tıklayın). Bu nedenle bir işe başlıyorsak onu bitirmeden başka bir işe geçmek doğru olmayacaktır. Ayrıca eğer bir sorun yaşanmışsa bu sorunu hemen çözmek gerekmektedir. Üzerinden zaman geçerse bu sorunu tekrar keşfedip çözmek çok zor olmaktadır. Kitapta yer alan bir örnekte bir bug doğduğu anda ilgilenilirse 1 saatte çözülürken 3 hafta sonra aynı bug 24 saatte çözülmektedir. Bu sebeple ilk seferde doğru yapmak önemlidir. 

Ayrıca ekiplerin doğal çalışma koşullarında faaliyetlerine devam etmesi gerektiği vurgulanıyor. Buna göre çalışma saatleri arttıkça insanların verimi düşünüyor ve hatalar yapmaya başlıyorlar. 

Ekip bir araya geldiğinde bir sprintte ne kadar iş bitirebileceğini görmek için bir planlama yapar ve sprint sonunda bunun altında mı üstünde mi kaldıklarını kontrol ederek diğer sprintte gerekli ayarlamaları gerçekleştirirler. Her bir sprintte hangi işleri yapacaklarsa onların birbirlerinden anlamlı şekilde ayrılmasını (iş yükü anlamında) sağlayabilmek için her bir göreve Fibonacci sayıları ile ağırlık verirler. Fibonacci; 0,1,1,2,3,5,8,13... diye devam eden ve her bir sayının kendinden önceki iki sayının toplamından oluştuğu bir dizidir. Buradaki amaç bir görev üzerinde tartışma yapılırken, bir ekip üyesi sekiz verirken bir başkası bir veriyorsa bu anlamlı farkın ortadan kalkmasıdır. Herkesin ağırlık konusunda mutabık olmasıdır. 

Fibonacci sayıları ile görevlere ağırlık verildikten sonra 1 sprintte tamamlanacak görevlerin toplam ağırlığı ortaya çıkar. Yukarıda da belirtildiği gibi sprint sonunda bunların ne ölçüde tamamlandığı gözlemlenerek sonraki sprintler için yeni fakat daha doğru planlamalar yapılabilir. 

Ekipleri oluşturduk, sprintler planladık, görevlerimizin üzerinden geçtik ve bunlara ağırlıklar verdik. Peki nasıl önceliklendirme yapacağız? Genel olarak şunu bilmemiz lazım ki, ürünün değerinin %80'i ürün özelliklerinin %20'sinde yer alır. Hatta bir mobil şube yapıyorsanız belki 100 işleminiz vardır ama bunlardan sadece 20 tanesi mobil şubedeki işlemlerin %95'ini oluşturuyordur. O nedenle her iş öncelikli, her işi hemen olsun yanılgısına düşmeden gerçekten önemli işleri öne almalı ve ona göre sprintleri planlamalısınız.  

Kitapta hoşuma giden bir anektod vardı. Bildiğiniz gibi bizler her zaman tamamladığımız işlere göre ödüllendiriliriz. Belki de işin doğası gereği bu böyle olmalıdır. Oysa hedefe ulaşma anı kısa bir an ama hedefe koşma süreci uzun bir süreçtir. Örneğin şirket kar etmişse bu, sene sonunda kısa bir an için kutlanabilir ama bütün sene o kar rakamına ulaşmak için büyük bir gayret sarf edilir. Bu sebeple süreç içerisinde de insanları ödüllendirmeyi, onları motive etmeyi ve mutlu bireyler haline getirmeyi başarmalıyız. Aslında değerli olan sürecin kendisidir. Sonuç ise sadece bir çıktıdır. Eğer ekip üyelerini süreç içerisinde motive ve mutlu bireyler haline getirmeyi başarabilirsek daha iyi çıktılar üretmelerini sağlayabiliriz. Çünkü 2005 yılında yapılan bir araştırmaya göre bireyler mutlu oldukları için daha iyi sonuçlar üretiyorlar, daha iyi sonuçlar ürettikleri için mutlu olmuyorlar. Bu belki bazılarına süpriz gelebilir ama mutluluk başarının öncesinde yer almalı, mutluluk bir x değişkeni ise başarı bir y değişkenidir. 

Peki mutlu olmak için ne yapmak lazım denildiğinde ise karşımıza şu üç terim çıkmaktadır:
- Otonomi: Ekiplerin sprintlerde kendi kararlarını verebilmesi ve yetkilendirilmiş olmaları
- Amaç: Kendileri için önemli ve özel gördükleri bir amaçları olması
- Ustalık: Yaptıkları işte uzmanlaşmaları ve böylece bir akışa girip sanki bir hobi yapıyormuş gibi işlerinde tatmin yaşamaları. (Akış konusunu da İkigai adlı kitapta görmüştük.)

Bu kavramlara çok az değindim çünkü bunları bir başka kitapta (Drive; Daniel Pink) sizler için daha önce özetlemiştim. Lütfen detay için tıklayın.

Mutluluk çok önemlidir ama bazı riskler de barındırır. Örneğin bir işi çok iyi yaptığınıza inandığınızda belki kendi öz tatmininizi yaşayabilirsiniz ama öbür taraftan kendinizi geliştirmeye olan isteğiniz azalabilir. Bu nedenle sürekli gelişimi unutmamalı ve hiçbir zaman tam anlamıyla yetkinliklerinizde en üst noktaya eriştiğinizi düşünmemelisiniz.

Evet sevgili arkadaşlar, kitap oldukça kapsamlı şekilde scrum ın nasıl uygulanması gerektiğini anlatıyor. Ben de sizinle paylaşmak istedim. Scrum sadece iş yaşamında değil, belki bir düğün planlarken veya tatil planı yaparken de kullanılabilir. O sebeple büyük veya küçük projelere uydurulabilir. Umarım sizler için keyifli olmuştur. Bir başka kitapta görüşmek üzere.

16 Temmuz 2019 Salı

The summary of "Free"

Dear Friends,

I would like to make the summary of one of the NYT Best Seller book today. The name of the book is "Free". It was written by Chris Anderson. The brief message in the book is "the different business models around giving aways of the products or services (in other words; offering your products free to the public) to retain existing customers or build new customer bases".

If we were asked about a free business model, most probably we would answer it is impossible. However, in the book, there are several examples of different business models where you can make profit despite your offerings are free. Even, it would be more profitable if you give things away than you charge for it.  

I am sure we are all familiar with free business models. Although it leads us to a paradox of charging nothing but making huge profits, we see them everywhere. We will question and investigate how this happens. 

Before starting, we need to understand the impact of the word free on the consumers' minds. Free is a word with an extraordinary ability to reset consumer psychology, create new markets, break old ones and make almost all products attractive. Plus, Free does not mean profitless. It just meant that the route from product to revenue is indirect. If you are really interested in consumer buying psychology, you also need to read Predictably Irrational which was written by Dan Ariely.  

As I told you before, we are well familiar with free business models. Now, we can show different kinds of them.

Free-1: Direct cross-subsidies

For example, Wal-Mart offers a buy one get on free deal on DVDs. It is certain that it is loss for the merchant. However, since the customer is attracted by the deal, the shop wants to sell profitable goods to the consumers as they enter the shop. Therefore, the companies try to keep some products or services free, to make the other product offerings more attractive. 

Free-2: The Three Party Market

There is an exchange of value between the supplier and the consumer. The supplier is ready to give this value to the consumer where a third party subsidizes it. For example, the free mobile apps are very often used by the consumers to get information, play games or track health data and so on. The publisher doesn't charge anything to the consumer, since the advertisers are in the apps to show their products to the consumers. The publisher is paid by the advertiser and the consumer is happy to see the ads if they are not charged any fee for the app. 

Free-3: Freemium 

Freemium business models can vary from trial to full or free version to premium version. The consumers are using the basic functions and if they are happy they open the premium version with fee. Or, they are using the product with all services but for a limited period of time to try it and see whether it suits their needs or not. In the digital business the web sites are following 5% rule. 5% rule means that 5% of the subscribers are paid customer and they cover the cost of the entire service. Thus the company can proceed its operations for the rest 95%. It means out of 20 customers, 1 is a paid customer where 19 of them are not paid. 

Free-4: Nonmonetary Markets

There are some models where the people are ready to give away products or services where they don't expect any payment. Just think about Wikipedia. The authors are writing or contributing to the articles where they don't expect any monetary value from the owners. Or, you are somehow allowing the pirates to distribute you product by which you can promote your service broader. Think about the piracy on the music. Since the music can be downloaded from different pirate sources it is very difficult to control the piracy on your product. However, thanks to pirates, your music reaches everywhere and ultimately you receive new offers to organize concerts.  

Apart from the business models depicted above, free might be a dangerous way to attract people. Free might mean a diminished quality if it used to cost money before and now doesn't. However, if something never cost money, the people doesn't think that the good is inferior. Just take the mayonnaise next to the burger as an example. You don't think it has diminished quality because it used to be always free. But, you may think there is a problem in the taste of a bagel where someone  offers it free. 

The humans are intrinsically afraid of loss. If you shop a jacket online, you may afraid that the jacket will not be at your size. But, if the shop offers you a free courier service and pay back guarantee, you will be pushed to shop online because there is no risk of loss. Moreover, if something cost you nothing you automatically decide on the free option where there is no risk of loss. Because we think there is no downside of free. 

The companies should also anticipate what would be abundant in the future. If you think that something will be abundant, you need to offer this free to your clients where you need to build your new model on scarcity. As many of us know, there is a famous Moore's Law whereby he asserts that the number of transistors on a microchip doubles about every two year though the cost of the computers is halved. According to the law, some of the technical services will be abundant in the coming few years so the profit out of these services will shrink. Therefore, the main investment should be on a scarcity where the people will be willing to buy. Think about Yahoo vs Google. In the beginning of 2004, Yahoo was far the largest e-mail provider with almost 125 million subscribers. Yahoo was selling premium service if the customer wants to use a storage capacity above 10 mb. However, since Google anticipated the decline in the storage costs they have offered free storage up to 1 Gb in 2004 for Gmail. This was so attractive for the Yahoo e-mail owners and they started to move Gmail. You can see the graph as follows.

Yahoo vs Google Email Services

Today Google offers nearly a hundred products, from photo editing software to word processors and spreadsheets, and almost all of them are free of charge. Google makes money with advertising on some of the core products. Google CEO estimates that the potential market for online advertising is USD 800 billion which is quite huge. 

The book contains more examples about the free business models. Therefore, kindly check the book and read it carefully for better understanding. I hope this essay was helpful for you. 

Thank you.

1 Temmuz 2019 Pazartesi

İnovasyon Stratejisi Nasıl Belirlenir?

Merhaba sevgili arkadaşlar,

Geçen yazımda inovasyon kavramını açıklama çalışmıştım. Buna göre inovasyonun insanlara veya topluma ekonomik ya da sosyal fayda sağlayan ve insanların ulaşabilecekleri şekilde makul seviyede fiyatlanabilen yenilikler olduğundan bahsetmiştim. Bu yazıda da kurumların daha ayakları yere basan inovasyonlar yapabilmeleri için öncelikle bunu bir çerçeveye oturtmak noktasında oluşturmaları gereken inovasyon stratejisinden bahsetmek istiyorum. 

Öncelikle hemen söyleyeyim, inovasyon stratejisi mutlaka kurumun ana stratejisinin bir parçası olmalıdır. Bunun önemi şudur ki, kurumun ana stratejisinde eğer büyüme amaçlanmışsa inovasyon çalışmalarının da büyüme üzerine konumlandırılması, deneyim artışına önem verilmişse o zaman inovasyon stratejisinin de bunu dikkate alarak şekillendirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple en başta kurumun vizyonu ve misyonu incelenmeli, değerleri çalışılmalı ve bunlarla tutarlı bir strateji oluşturulmalıdır. 

Bu strateji; inovasyon çalışmalarının yapılabilmesi için gerekli olan yapının gösterildiği bir yol haritasını içermelidir. Bu yol haritasında; işletmedeki inovasyon faaliyetlerinin başlayabilmesi için gerekli neler varsa, hangi planda ve ne kapsamda yapılacağı özetlenmelidir. Strateji sadece bu yol haritası ile kalmamalı; yol haritasında belirtilen faaliyetler gerçekleştirildikten sonra hangi rutinde hangi işlerin planlandığını içeren 2 veya 3 yıllık yaşayan bir faaliyet planı da yapılmalıdır. Örneğin yol haritasında inovasyon yetkinliği eğitimleri oluşturulması yer alırken, faaliyet planında ise bu eğitimlerin zamanları ve katılımcıları da gösterilmelidir.

Strateji oluşturulurken mutlaka inovasyon faaliyetlerinin bir manifestosu ve amacı herkesin anlayabileceği / okuyabileceği bir ortamda veya bir alanda tüm çalışanlara gösterilmelidir. Böylece kurum inovasyon çalışmaları yaparken neyi amaçladığını, bunu nasıl yapacağını, çalışanlardan nasıl katkı sağlayacağını, bu katkıların sonucunda çalışanların inovasyonların nasıl birer parçası olacaklarını açıklıkla dile getirmelidir. İnsanların sağlayacakları maddi ve manevi faydalar yine aynı şeffaflıkta ortaya konulmalıdır. 

İnovasyon faaliyetlerinin hangi yöntemler ile yapılacağı da belirlenmelidir. Bu noktada işletmeler kapalı inovasyon adı altında sadece çalışanları ile bu faaliyetleri yapabilirken, açık inovasyon ile müşterisi olsun olmasın işletmenin dışındaki tüm tarafların katılımı ile de inovasyon çalışmalarını yapabilirler. Her iki yöntemin de olumlu olumsuz tarafları olmakla beraber, bunlardan biri tercih edilebileceği gibi her iki yöntem de bir arada kullanılabilir. İnovasyon stratejisinde belki önce kapalı inovasyon ile başlayıp sonrasında açık inovasyona geçiş yapacak bir planlama da yapılabilir ve böylesi ortaya çıkabilecek hataları daha çabuk farkedip çözme anlamında daha yararlı olabilir. 

İnovasyon çalışmaları için öncelikle işletme içerisinde mutlaka sorumlu bir birimin bulunması gerekmektedir. Bu birim kurumun stratejisinde yer alan bazı noktaları işletme içindeki insanlar ile birlikte çalışarak inovasyon stratejisinde yer alacak sorunları belirlemeye çalışacaktır. Bu birimin temel fonksiyonu ileride çalışanlara başvurulacak gelişim alanlarını belirlemek ve bu alanlar (ya da tema diyebiliriz) bazında kurum içine çağrılar çıkarak inovasyon fikirlerinin toplanmasını sağlamak olacaktır. O nedenle hangi sorunlar belirlenmiş ise bunlar bir plan dahilinde inovasyon stratejisine konmalı ve hangi zamanlarda hangi temalar üzerine çağrılar çıkılacağı belirlenmelidir. Elbette bu temalar yılda bir defa gözden geçirilmeli ve günün gelişmelerine uygun hale getirilmelidir. İnovasyon çağrıları da her zaman bugünün değil geleceğin yaşamını odağa almalıdır. 

Temalar belirlendikten sonra çıkılan çağrılar için hangi bölümlerin ne sorumlulukları olacağı ortaya konulmalıdır. Çünkü çıkılan çağrılara sorumlu birim yanıt veremez. Bunlar uzmanlık gerektirir. O sebeple hangi birimlerin bu uzmanlığa sahip oldukları da belirlenmeli ve inovasyondan sorumlu birim ön bir filtreleme ile temaya uygun fikirleri belirleyip konu ile ilgili uzmanlardan ilk değerlendirmelerini almalıdır. Bu değerlendirmelerden olumlu bulunanlar bir üst komiteye sunulmalı ve burada elenen fikirlerden sonra elden kalan en iyi fikirler daha detaylı değerlendirilmek ve çalışılmak üzere inovasyon birimine geri gönderilmelidir. İnovasyon birimi ise bunlara birer çalışma grubu kurarak fikirlerin detaylı çalışılmasını sağlamalıdır. 

Bu anlamda çalışma grubunun oluşturulmasından hem fikir sahibi hem de inovasyon birimi sorumludur. Burası çok önemlidir zira takım halinde çalışılmadıkça fikirler olgunlaşamaz. Fikir sahipleri kendi bakış açılarından fikirlerinin çok iyi olduğuna inanabilir hatta tabiri caizse bu fikirlere aşık olabilirler ama farklı özellikleri olan insanlarla bir araya geldiklerinde o insanların yetkinlikleri ile bu fikirlerin açık noktaları ortaya çıkar. Bu da fikir sahibi için iyi bir şeydir çünkü tüm tarafları ile fikirlerinin olgunlaştırılmasına olanak sağlar. 



Çalışma grubunun motive edilmesi de oldukça önemlidir. Oluşturulan çalışma grubunda yer alan bireyler hangi maddi veya manevi fayda ile motive edilecektir? Bu faydalar sürekli mi yoksa proje bazlı mı olacaktır? Bu faydalar takım üyeleri arasında eşit mi paylaştırılacaktır yoksa fikir sahibine burada bir ayrıcalık verilecek midir? Tüm bu noktaların aydınlatılması gerekmektedir.

Çalışma grubunun devamlılığı açısından ekip üyelerinin asıl iş birimlerindeki amirleri ve insan kaynakları departmanı ilgili çalışma süresinde ekip üyelerini inovasyon çalışmalarında görev yapmaları noktasında teşvik etmeli, en azından onları asıl işlerine dönmeleri için vaktinden önce zorlamamalıdır. Çalışma grubu da çalışma süresini makul tutmalı ve asıl iş birimindeki ihtiyaçları görmezden gelmemelidir. Bu şekilde oluşturulmuş bir çalışma grubu hem verimli çalışacaktır hem de asıl işleri aksamayacaktır. 

Çalışma grubuna insanların nasıl çağırılacağı da yapılacak inovasyon yatkınlık anketi veya birebir görüşmelerle belirlenebilir. Bu sayede kurumun içinde hangi bireyin bu çalışmalara fayda sağlayabileceği ortaya çıkar. Ayrıca, kurum içerisinde yapılacak bir lansman ile insanların gönüllü olarak bu faaliyetlere katılması sağlanabilir. Örneğin daha önce bir kurum iç lansman yaparak "her çalışan bir mucittir" sloganı ile çalışanlarının katılımını sağlamaya çalışmıştır.

Bu çalışmaların daha verimli ve motive şekilde yapılabilmesi için ayrı ve özellikli bir ortamın oluşturulması daha yararlı olacaktır. Birçok işletmede inovasyon labrotuvarı şeklinde yapılar gözümüze çarpıyor. Fakat bunların önemli bir kısmı insanların çok fazla uğramadığı atıl mekanlar olarak kalıyor. Bu nedenle insanların bir arada inovasyon çalışmalarını yapabilmeleri için hem mevcut iş ortamlarından farklı, hem de sürekliliği olan alanlar tasarlanmalıdır. Burada önemli olan içindeki eşyalar veya teknolojik oyuncaklar değil, üretme düşüncesinin ortaya konulmasıdır. İnsanların serbestçe ve zevkle bir araya geldiği ortamların tasarlanmasıdır. 

İnovasyon çalışmalarının devamlılığını sağlayabilmek için takım üyelerinin doğal nedenler (terfi, tayin, işten ayrılma vb.) ile eksilmesi ihtimaline yönelik olarak her zaman yeni ekip üyelerinin katılımı sağlanmalıdır. Bu anlamda işletme içerisinde inovasyon eğitimleri düzenlenebilir, anketler rutin şekilde çalışanlara gitmeye devam edebilir ve çalışanların motivasyonu için sürekli yeni modeller düşünülebilir. 

İnovasyon çalışmalarına üst yönetimin desteği de şarttır. İnovasyon takımları seçilmiş fikirler üzerinde çalışan takımlar oldukları için bu çalışmalarını üst yönetime anlatmalıdırlar. Bu hem çalışma grubundaki insanlar için manevi motivasyondur, hem de üst yönetimin yapılan inovasyon çalışmalarının boyutu ile ilgili kendilerine bilgi verilmesi için önemli bir fırsattır. Ekiplerin sözcüleri tarafından projelerin amacı ve üst yönetimden bekledikleri destekleri kapsayacak kısa bir sunum yapılır ve değerlendirmeler alınır. Bu sayede üst yönetimin de bu faaliyetlere teması sağlanmış olur. 

Yukarıda kısaca inovasyon stratejisi ve buna bağlı inovasyon faaliyetlerini özetlemeye çalıştım. Bu anlamda özetlediğimizde bir kurum inovasyon faaliyetini en iyi şekilde yapabilmesi için bir planının olması ve insanların katılımını sağlaması gerekir. Bu şekilde yapılmayan faaliyetler başarıya ulaşamaz. 

İnovasyon nedir, ne değildir?

Merhaba sevgili okurlarım,

Bugün de sizlerle son zamanların en önemli konularından biri haline gelmiş olan inovasyon kavramından ve kurumların nasıl inovasyon stratejisi oluşturması gerektiğinden bahsetmek istiyorum. 

İnovasyon belki de iş yaşamında yer alan insanların sürekli duydukları, kurumların neredeyse tamamının kendilerini üzerinde çalıştıklarını veya planlamalara dahil ettiklerini söyledikleri (veya iddia ettikleri) bir kavramdır. Belki havalı oluşundan, belki de yabancı bir sözcük oluşundan dolayı dilimize pelesenk olmuş ama içini doldurmayı pek başaramadığımız bir kavramdır inovasyon. Herkes kendini, ekibini, şirketini veya içinde olduklarını düşündükleri herhangi bir çalışma grubunu inovatif olarak tanımlar. İnsanların yetkinlik değerlendirmelerinde inovatif mi değil mi diye kriterler vardır. İnsanlara bu kavramın tam olarak ne ifade ettiğini bilmeden not veririz. Peki bu kadar çok duyduğumuz bu kavram aslında nedir?

Öncelikle inovasyon İngilizce bir kelime olan innovation kelimesinin Türkçemize uyarlanmasından sonra dilimize geçmiştir. TDK ya baktığınızda bu kavram için Yenileşim diye bir kelime önerilmiş. Açıkçası bu daha da zor ve anlaşılmaz sanki...

İnovasyon kelimesinin etimolojik köklerine baktığınızda Latince "innovatus" kelimesinden geldiğini ve bunun da "yeni olarak piyasaya veya insanlara tanıtma" anlamına geldiğini görmekteyiz. 16.yy ortalarında oluşan bu kavram 16.yy sonlarına doğru ise "yeni şeyler getirme veya eski uygulamaları değiştirme" anlamında da kullanıldığını görmekteyiz.(1)

Peki günümüzde inovasyon kelimesini hangi anlamda kullanıyoruz? Buradaki asıl sorun sanıyorum budur. Öncelikle inovasyon buluş değildir. İnovasyon sadece yenilik yapmak da değildir. İnovasyon bunları bir ölçüde kapsar ama bu kelimeler ile açıklanamaz. İnovasyon evet bir yeniliktir, bir değişikliktir, bir ilerlemedir ama bunun yanında iki önemli özelliği de barındırması gerekir.

Ekonomik veya sosyal bir fayda içermesi gerekir. Kısacası eğer bir yenilik yapılırsa ve bu yenilik dolayısı ile yeni pazarlar keşfedilebilirse, yeni müşteriler kazanılabilirse, müşteri deneyimi iyileştirilebilirse veya maliyetlerde bir tasarruf sağlanabilirse o zaman bu bir inovasyon olur. Yapan insana, ekibine, şirketine veya topluma bir yarar getirmesi gerekir. Bu fayda her zaman ekonomik bir fayda da olmayabilir. Bazı zamanlarda sosyal anlamda insanların bazı ürün veya hizmetlere ulaşmasını sağlayacak parasal değer içermeyen bir hizmet de inovasyon olabilir. Hatta bu konuda son dönemlerde sosyal inovasyon kavramı da gelişmeye başlamıştır. 

İnsanların erişiminin kolay ve makul maliyetler ile mümkün olması gerekir. Eğer bir yenilik yapılırsa ve buna erişim imkansızlıklardan dolayı mümkün olmuyorsa o zaman bu bir inovasyon değildir. Ayrıca mevcut uygulama oldukça makul fiyatlı iken, ortaya çıkan yeni uygulama bir hayli pahalı ise hayatı ne kadar kolaylaştırsa da insanlar bunu tercih etmeyecektir. 

İnovasyon denince ister istemez aklımıza teknoloji gelmektedir. Bu noktada teknoloji elbette inovasyon için oldukça önemli bir sağlayıcıdır fakat her inovasyonun da teknoloji kökenli veya teknoloji kullanır olması gerekmez. Bazen bir iş yapış sistemini, bir süreci, bir akışı değiştirir, böylece müşterilerin deneyimini iyileştirirsiniz ve bu bir inovasyon olur, bazen de bunları yaparken teknolojiden faydalanırsınız yine bir inovasyon olur. O sebeple inovasyonun teknolojiyi kapsadığını söyleyebiliriz. Bazı durumlarda teknoloji bizlere oldukça üstün imkanlar verir ama müşteriler bunu tercih etmezse bu bir inovasyon olmaz.

Bu anlamda yukarıdaki özelliklerden yoksun olarak bazı yenilikler sadece buluş olarak kalır ve hiçbir işimize yaramaz. İleride belki hatırlanırlar belki de hatırlanmazlar. Çünkü kullanıcılar tarafından yararları, zahmetlerinden daha az görülür ve bir kenara atılırlar. 





İnovasyonu örnekleri ile anlatmaya çalıştığımızda aşağıdakiler sanıyorum birçok insan tarafından hem sağladıkları fayda hem de ekonomik olarak ulaşılabilir durumda oldukları için birer inovasyon örneği olarak görülebilir. 





Umarım inovasyonun ne demek olduğunu anlatabilmişimdir. Dikkat ederseniz inovasyon kelimesini Türkçe bir kelime ile ifade edemedim. Çünkü uygun bir kelime bunun için bulamadım. Zaten bu konuda yazılmış birçok kitap elime geçti ve bunların tamamında da inovasyonla ilgili ya Türkçe bir karşılık verememişler ya da yenilik olarak bu kelimeyi çevirmişler. Ben doğrudan inovasyon olarak kullanmayı doğru buldum. Umarım sizler için de yararlı olmuştur.