30 Ağustos 2022 Salı

“Alibaba’nın Dünyası” Adlı Kitaptan Notlar

Merhaba sevgili okuyucularım,

Geçmiş günlerde okuduğum ve Alibaba’da Uluslararası İletişim Başkanı olarak görev yapmış Porter Erisman tarafından yazılmış olan “Alibaba’nın Dünyası” adlı kitapta gözüme çarpan notları sizler için bir araya getirmeye çalıştım. 

Porter Erisman yaklaşık sekiz yıllık Alibaba kariyerinde, şirketin sıfır noktasından başlayıp binlerce çalışana sahip ve halka arz edilmiş bir firma haline gelme yolculuğuna tanıklık etmiş biridir. Ayrıca Alibaba’nın kurucusu Jack Ma’nın da yanında yer alarak ondan ne dersler alınabileceğini değerlendirmiştir. Bu özette de daha çok Jack Ma ve Alibaba şirketinin girişimcilere ne dersler verdiğini göreceğiz.

Jack Ma girişimcilerin “Tavşan kadar hızlı fakat kaplumbağa kadar da sabırlı olmalarını” öğütlemektedir. 

Her girişimci gibi onun da büyük hayalleri vardı ve başarısızlıklardan dolayı karamsarlığa düşmüyordu. Örneğin Alibaba’yı Avrupalı yatırımcılara tanıtacakları Berlin’deki toplantıya sadece altı kişi katıldığını görünce ekibine dönüp “Bir sonraki gelişimizde bu salonda yer kalmayacak” demiştir. 

Rakibin faaliyetini kopyalamanın en sonunda başarısızlık getireceğini düşünen Ma, kendisine verilen eBay ile ilgili bir kitabı okumayı reddedip “Onların yöntemini kopyalamak istemiyorum” demiştir. 

İşler ne kadar değişirse değişsin, şirket ne kadar büyürse büyüsün iyi bir yöneticinin her zaman kendi olması gerektiğini savunmuştur. Kendisine “Sizin film kahramanınız kimdir?” diye sorulduğunda, “Forrest Gump” diye yanıt vermiştir. Buna şaşıran gazetecilere de şöyle bir açıklama yapmıştır. “Evet o adamı gerçekten severim. O filmi yaklaşık on kez izledim. Her ne değişirse değişsin, senin sen olduğunu bana öğretti. Ve ben halen on beş yıl önceki, ayda sadece 20 Dolar kazanan adamım.”

Ma ne zaman ekibinden hedef belirlemelerini istese ekibi hep makul hedefler koyardı. Ma bunların üzerinden geçip rakamları üçe dörde katlayınca “Hayal etmezseniz asla olmaz” derdi. Yılın sonunda hedeflerin üzerinde performans gerçekleşmiş olurdu. 

Alibaba ve grup şirketi Taobao tarafından eBay’e bakınca hiçbir zaman başarılı olunamaz gibi geliyor. Oysa Taobao yıllar içerisinde eBay’in Çin’deki faaliyetlerine karşı oldukça başarılı olmuştu.

Ma, kurulacak şirketin bir insan ömrüne sahip olması gerektiğini ifade ediyordu. Ona göre 102 yıllık bir şirket ömrüne göre bir planlama yapılmalıdır. Ma, “Bugün zordur, yarın daha zordur ama yarından sonrası güzeldir.  Fakat şirketlerin çoğu yarın gece ölür ve ertesi sabah güneşin doğuşunu görmez” Diyor. 

Alibaba’nın inancına göre müşteri birinci, çalışanlar ikinci, yatırımcılar üçüncü sırada önemlidir. 

Jack, “Eğer tavşanları kovalayan bir kurtsan tek bir tavşana odaklan. Tavşanı yakalamak için kendini değiştir ama tavşanı değiştirme” demiştir. Şirketler bir süre sonra esas misyonlarını unutur ve hedeflerin arasında kaybolurlar. İş modellerini değiştirmesine rağmen Alibaba hiçbir zaman “iş yapmayı kolaylaştırmak” olan esas misyonunu kaybetmedi. 

Ona göre en iyi olmak pazarda birinci olmaktan önemlidir. Sanırım bunun birçok örneği hemen hepimizin aklına gelecektir. Ben Nokia diyeyim, gerisini siz getirin…

Jack temkinli biriydi. Ona göre yağmur yağmıyorken şemsiye almak gerekliydi. Krizde iflas eden şirketlerin çoğu basit tedbirlerle kendilerini koruyabilecekken, daha fazla kazanmak uğruna birçok yatırıma girdikleri aşamada nakde ihtiyaçları olduğu için batmışlardır. 

Bedelsiz olmak da bazen bir iş modeli olabilir. Bunu eBay çok eleştirmişti. Fakat bu modelin çalıştığı ortaya çıktı. Bu iş modelini derinlemesine analiz eden Chris Andersen’in, Free isimli kitabını sizler için http://www.okanacar.com/search?q=Free adresinde özetlemiştim. 

Kitapta ilginç bir not daha var. Buna göre İlkbahardaysan kışa hazırlanman gerekir. Şirketlerin bazı önemli kırılma anları vardır. Örneğin halka arz gibi. Her dönüm noktası bir krize zemin hazırlar. Çünkü şirket artık aynı şirket değildir. Alibaba’nın olay örgüsü tek değildir. Aynı şey Google, Apple, Microsoft ve Facebook’un da başına geldi. Bir Golyat haline gelene kadar Davut her zaman kahramandır. Zihinsel olarak kışa hazır olduğunuz zaman hala ilkbaharda olduğunuz zamandır. 

Jack Ma eğer deneyimleri için bir kitap yazarsa adının “Alibaba ve 1001 Hata” olacağını söylermiş. Erisman’a göre Jack Ma’nın iki önemli özelliği vardır. Bunlardan biri dirençli olmak diğeri de unutmaktır. Yenilgilerle yüz yüze geldiğinde kendisinin inanılmaz derecede dirençli olduğunu ifade ederken, hatalara saplanıp geriye bakmak yerine bunları unutup devam etmeyi tercih etmesinin şirketi bugünkü haline getirdiğini söylemektedir. 

Alibaba’nın ilk ekibi seçme üniversitelerinden alınmış insanlardan oluşuyordu. Fakat ilk tökezlemede birbirlerine düştüler ve şirket başıboş kaldı. Oysa yıldız oyuncu olmayan ve birbirine denk bir ekip bu şirketi kendi egolarını bir kenara bırakıp bugünlere getirdi. 

Jack Ma’ya göre şirket içerisinde zenginliğin yayılması gerekmektedir. Buna göre şirketin hisseleri veya hisse opsiyonları çalışanlarla paylaşılmalıdır. Çalışanlar buranın kendi şirketleri olduğunu düşünmelidirler. 

Çin kuralları sürekli değişen ve hızla yenilenen bir ülkedir. Buna göre önde gelen şirketler hiçbir şeye karışmadan öylece oturup hükümet düzenlemelerinin konumlarını yüzde yüz netleştirmesini bekleyemezler. Bu sebeple adım atmalı ve bunun karşılığında kabul edilirlerse devam etmeli, edilmezlerse bağışlanmak için uğraşmalıdırlar. 

Porter Erisman’a göre hükümete aşık olmalı ama onunla evlenmemelidir. Buna göre hükümetin uygulamalarına ters hareket edilmemeli fakat diğer taraftan da hükümetle de faaliyetler anlamında aynı yolda yürünmemelidir. Şirket hem mevcut hükümete saygılı olurken hem de apolitik olabilmelidir. 

Son olarak Alibabaya göre en önemli ilişki müşteri ile olan ilişkidir. Müşteri her zaman en önemli olandır ve şirketin varlık sebebidir. Onun işi kolaylaştırılmalı ve deneyimi hep en üst düzeyde tutulmalıdır. 

Umarım beğenmişsinizdir, size iyi okumalar dilerim. 

25 Ağustos 2022 Perşembe

“Beyaz Zambaklar Ülkesinde” Adlı Kitaptan Notlar

Merhaba kıymetli okurlarım,

Grigori Petrov tarafından yazılmış olan “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabı bataklıklarla dolu, tarıma elverişli toprağı olmayan, yer altı kaynakları bulunmayan ve uzun yıllar İsveç hakimiyeti altında kalmış Finlandiya’nın sıfırdan başlayarak ve tüm halkının çabalarıyla medeni bir toplum yolunda nasıl ilerlediğini gözler önüne seriyor. Bu niteliği ile kitap birçok Balkan ülkesi ile birlikte ülkemizde de yoğun ilgi ile karşılanmış. Hatta, Atatürk kitabı müfredata dahil ederek tüm toplumu bu şekilde bilinçlendirmeye çalışmış. Türkiye’de 1960’lı yıllarda yapılan bir çalışmada subaylara “sizi en çok etkileyen kitap hangisidir?” Diye sorulmuş. Subaylar “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” demişler. 

Yazar Petrov’a göre bir şeyin anlamı onun dış şeklinde değil içerisindeki özde veya ruhunda saklıdır. Örneğin Hristiyan olmanın anlamı Hz. İsa’yı tekrar etmektir. Hz. İsa ne yapıyorsa onu yapmaktır. Hastaları iyileştirmek, insanlara iyilik yapmak, günahkarlara yol göstermek gibi. Oysa onun yaşadığı dönemde ruhban sınıfı iktidarın kuklası olmuş, İncil’in ideallerinden kopmuştur. Ona göre bedeninizin, aklınızın ve ruhunuzun sahip olduğu kuvveti milletinize ve vatanınıza da vermeniz gerekmektedir. 

Petrov köhnemiş sistemi ve yozlaşmış kültürü ile Rusya’ya bir çıkar yol bulmaya çalışıyordu. Ona göre insanlar nasıl olursa Rusya da öyle olurdu. İnsanlar etraftaki olumsuzluklardan değil önce kendilerinden başlamalı ve böylece bu gelişim giderek topluma yayılmalıydı. Bu kalkınma hiçbir çıkar gözetmeden kendilerini ülkelerine adamış olan insanlar, yorulmak bilmeyen öğretmenler, işçiler ve öğrenciler; yani yaşamın kurucuları tarafından gerçekleşmiştir. 

Petrov bu insanlara hayranlığını şöyle ifade ediyor. “Vatanımızın en acımasız köşelerinden birinde yaşıyorlar ama öyle bir refah seviyesine erişmişler ki insan bakınca kıskanmadan edemiyor.” 

Finlandiya’nın bir ülke olarak ortaya çıkması 19.yy başında İsveç-Rus savaşının sonunda Finlandiya’nın Rusya’ya bağlanması ile mümkün olabilmiştir. Finlandiya özerk şekilde gelişmesine devam ederken Petrov gibi aydınların da dikkatini çekmiş. Hatta içerisinde Petrov’un da olduğu bu aydınlar Finlandiya’nın bir rol model olarak kalması gerektiğinden bahsetmişlerdir. Böylece Rusya’ya da bir rol model olması sağlanabilir diye düşünmüşlerdir. 

Johan Snellman, Finlandiya’nın milli uyanışının önemli liderlerindendir. Kitapta Snellman’dan o kadar övgü ile bahsedilir ki bunların bir kısmının Petrov’un abartması olduğu düşünülebilir. 

Snellman’a göre ülkedeki eğitimli kesim, eğitimsiz kesimin fiziksel ve ruhani olarak yükselmesine ve belli bir refah seviyesine erişmesine zerre kadar ilgi göstermemektedir. Finlandiya içerisinde bulunduğu durumdan dolayı hiçbir şeyi kaba kuvvetle halledemez. Bu sebeple kurtuluşun tek yolu eğitimdir. 

Snellman inanç hakkında ölü vaazlar veren din adamlarına da eleştiriler yöneltmektedir. Bunun yanında memurların adaletsizliğin başöğretmeni olduğunu belirtmektedir. Memurlar halka yasalara uymamaları gerektiğini öğretirler demektedir. 

Peki Finlandiya’da bu kadar övgüye değer neler yapıldı? Topyekün kalkınma için halk okulları açıldı. Gazeteler ile yapılan faaliyetler tüm yurda anlatıldı. Okullara ayrılan bütçe inanılması güç rakamlara ulaştı. Örneğin Turku’da şehrin elde ettiği gelirin yedide biri okullara ayrılmıştı. Malikane gibi okullar inşa edildi. İnsanlar oraya can atarak gidiyorlardı. Sınıf mevcutları azaltıldı. Okullara “En büyük zenginliğimiz” gözü ile bakan Finliler, yer altı zenginliklerinden uzak oldukları için kendi zenginliğimizi kendimiz oluşturmalıyız diyorlardı. Alkol satışını sınırlandırmışlardı. Böylece insanlarının daha zinde ve daha sağlıklı olmasını istiyorlardı. 

Askeri kışlalar halkın eğitim alacağı birer okul haline getirildi. Askerler kışladaki anılarını anlatırken mutlu olmalıydılar. İnsanlar askerden dönenlere baktığında kışla onu düzeltti demeliydiler.

İnsanların boş uğraşlarının olmaması gerekiyordu. Snellman futbol oynanmasına karşı çıkıyordu. Ona göre sağlam kafa sağlam vücutta bulunmasına rağmen oyuncular oyun süresince işe yarardı. “Siz Finlandiya’lı gençlerin görevi ağır bir topu tekmeleyip uzaklara göndermek değil, insanlarınızı göklere çıkararak onları yüceltmek ana vatanınızı daha hızlı şekilde geliştirmektir” diyordu. 

Snellman insanları nasıl eğittiyseniz gençlik de öyledir diyordu. Öğretmenlerin öğrencileriyle, anne babaların çocukları ile yeterince meşgul olmadığını ifade ediyordu. Burada sorumluluk eğitimi verene aittir diyordu. Hayatta herkes düzensizlikten yakınır ama kimse kendini düzene sokmaya çalışmaz. 

Halk nasıl olmuşsa liderler de öyle olmuştur. Halk neyi hak ediyorsa liderler de öyle olur. Bu konuda iki farklı düşünce vardır. Buna göre insan toplulukları hareketsiz ölü bir toprakken büyük liderler onu şekillendirir. Diğer görüşe göre de insanların hareket gücü ortaya çıkmaya ve toparlanmaya başlar başlamaz halk ileriye adım atar, yol kat eder ve ilerledikçe önlerindeki akıntıyı da beraberinde ilerletirler. Toplum da böyledir. Eğer ruhunda yücelik ve kahramanlık varsa içinden yüce insanlar ve kahramanlar çıkar. 

Çalışma şekli sonucu çok etkiler. Kas gücü ile yapılanın yanında bilgi ile güçlendirilmiş çalışma çok daha etkilidir. Zorla yaptırılan,  özgür iradeyi ihlal eden ve yabancılardan faydalanarak yapılan bir çalışma biçimi de vardır. Bunun yanında insanların hep birlikte insana can katan ve ortak bir ideale yönelik yaptıkları çalışma vardır. Bu çalışma daha etkilidir. Bugün sahip oldukları yüksek kültür seviyesi her bir bireyin uğraşları sayesinde 80-90 sene zarfında kazanılmıştır. 

Kitapta Papaz McDonalds’ın görüşlerinden de bahsediyor. Buna göre:

“Finlandiya’daki kiliselerimiz boş, unutulmuş, anlamsız şekilde dönen değirmenleri andırıyor. Çark dönüyor, değirmen taşları gıcırdayarak daireler çiziyor ama ortada tahıl yok. Kimse de gelip tahıl dökmüyor. İsa’nın öğrendiklerine dediği gibi yaprak dolu ama meyve vermeyen ölü bir incir ağacı. 

Önce inanç ve duygu gereklidir. Bunun sonucu olarak din yani bu hissin tanımı ortaya çıkar. Dinin özü de ritüellerden ibaret değildir. Ama bunlar gereklidir. 

İnsan yüksek bir potansiyel sahibi olabilir. Fakat bunu kullanmadıkça bir işe yaramaz. İçi tamamen dolu bir soba yanmadıkça odayı ısıtamaz.”

Bir Türk gazeteci 1928 yılında şöyle bir tespit yapıyor: 

“Sanki bu iki milyonluk Fin halkı bizlerin yani kendi kardeşlerinin ilerleyeceği yolu daha kolay bir hale getirmek ve yürüdüğümüz bu yolda daha emin devam edebilmemiz için bir deney yapmış gibi. Onların başarısı sadece bir örnek değil bizim de başaracağımızın bir kanıtıdır.”

Kitap beni de çok etkiledi. açıkçası ülkemiz ile birçok olumlu ve olumsuz bağlantı tespit ettiğimi düşünüyorum. Umarım sizin de hoşunuza gider. 

16 Ağustos 2022 Salı

“Atomik Alışkanlıklar” İsimli Kitap Özeti

Merhaba kıymetli arkadaşlar,

James Clear tarafından yazılmış olan "Atomik Alışkanlıklar" adlı kitapta yer alan bazı fikirlerden bahsetmek istiyorum.

Başlangıçta küçük ve önemsiz görünen değişiklikler, sizin onlara yıllarca sadık kalmanız durumunda bir araya gelerek hatırı sayılır sonuçlar ortaya çıkartıyor. Yazar burada bambu bitkisini örnek veriyor. Bambu yeraltında geniş kök sistemleri kurarak geçirdiği ilk beş yıl boyunca görülmezken, altı hafta içinde yirmi yedi metre yüksekliği ulaşabiliyor. Benzer şekilde alışkanlıklarımız da günden güne bir fark oluşturmuyor gibi görünse de ileride çarpıcı sonuçlarla karşılaşmamıza neden olabiliyor. Örneğin buzu eritmek için sıcaklığı artırıyorsunuz, uzun bir süre erimiyor, fakat sıfır dereceye geldiğinde hızlı bir şekilde erimeye başlıyor. 

İnsanlar çok az küçük değişiklik yapıyor ve elle tutulur sonuçlar göremeyince durmaya karar veriyorlar. O oysa çalışmaya devam etseler bugüne kadar yaptıklarının değişim için bir potansiyel biriktirdiğini fark edeceklerdir. Bir taş kırma makinesi bir kayada çatlak bile oluşturmadan yüz kez darbe indiriyor olabilir. Fakat yüz birinci darbe ile taş ortadan ikiye ayrılıyor. Bunu başaran son darbe değil öncesinde inen darbelerin tamamıdır.

Attığınız her adım dönüşmek istediğiniz insan türü için bir oydur. Hiçbir olay tek başına inançlarınızı dönüştüremez ama oylar biriktikçe yeni kimliğinizin kanıtları da birikir. Küçük alışkanlıklar yeni bir kimliğin kanıtlarını sağlayarak anlamlı bir fark ortaya çıkartabilir.

İyi bir alışkanlık ortaya çıkarabilmek için dört şey yapılabilir. Bunlar; görünür kılmak, cazip kılmak, kolaylaştırmak ve tatmin edici kılmaktır. Kötü bir alışkanlığı bırakmak için de yine dört şeyi gereklidir. Bunlar; görünmez kılmak, itici kılmak, zorlaştırmak ve tatmin edici olmaktan çıkarmaktır.

Bir alışkanlığı sürekli hale getirmek için onu görünür kılmak gerekmektedir. Bu nedenle eyleme geçmek için nerede ne zaman ne yapacağımızı belirtmek gerekir. Yeni bir alışkanlığı ne zaman ve nerede gerçekleştirecekleri konusunda detaylı plan yapan insanların bu işi tamamlamaları çok daha olasıdır. Pek çok insan motivasyon sıkıntısı çektiğini sanır, oysa aslında netlik sıkıntısı çekmektedir. Ne zaman ve nerede eyleme geçeceğiniz her zaman açık değildir. Eğer bir alışkanlıkla ilgili bir planınız varsa zamanı geldiğinde karar almaya gerek kalmaz. Önceden belirlenmiş planınızı uygularsınız.

Görünür kılmanın bir diğer yöntemi de bir alışkanlığı zaten var olan başka bir alışkanlığa bağlamaktır. Örneğin sabah kahvaltı yaptıktan sonra egzersiz yapacağım. Akşam eve gelince 10 dakika kitap okuyacağım. Böylece zaten yaptığımız aktiviteler ileride alışkanlıklarımız için bir hatırlatıcı olacaktır. Hatta bir süre sonra ikisini bir kabul edip hepsini birlikte yapma eğilimine gireceğiz.

Ortam insan davranışını biçimlendiren görünmez eldir. Etrafımızdaki dünya bizi değiştirir. Her alışkanlık da içinde yaşamış olduğumuz bağlamla bağlantılıdır. İnsanlar genellikle ürünleri oldukları şey yüzünden değil oldukları yer yüzünden seçerler. Mutfağa gidip tezgahın üstünde bir kurabiye tabağı görürsem öncesinde aklımda olmamasına ve çok da aç hissetmememe rağmen alıp yemeye başlarım.

Müşteriler zaman zaman bazı ürünleri istedikleri için değil sunum şekilleri nedeniyle satın alırlar. Örneğin göz hizasında olan ürünler, yere yakın olanlardan daha fazla satılma eğilimindedir. Bunun gibi gördüklerinizde küçük bir değişiklik yaptığınızda alışkanlıklarınızda büyük bir kaymaya neden olabilir. Amsterdam yakınlarındaki bir kasabada bazı ev sahiplerinin diğerlerinden daha fazla elektrik tükettiği ortaya çıkmıştı. Yapılan araştırmalardan sonra elektrik saati daha görünür yerlerde olan evlerin elektrik tüketimlerinin daha az olduğu belirlenmiştir. İnsanlar gözlerinin önünde yer alan elektrik saatlerini görünce tüketimlerini kısma eğilimine girmişler.

‏Bir alışkanlık kodlandığında ortamsal işaretlerin her ortaya çıkışında harekete geçme dürtüsü canlanır. Bu durumda ortamsal işaretleri görünür kılmak yerine görünmez kılmaya çalışmalısınız. Vietnam’da uyuşturucu bağımlısı olan askerler ülkelerine geri döndüklerinde bu bağımlılıktan hızlıca kurtulabilmişlerdi. Çünkü ülkelerindeki ortam Vietnam’daki ortamdan çok farklıydı ve bu kötü alışkanlıklarını tetiklemiyordu. Oysa yaşadığı mahallede uyuşturucu bağımlısı olan gençler tedavi görüp geri geldiklerinde bu bağımlılıkları devam ediyordu. Çünkü uyuşturucu bağımlısı olunan ortam değişmemişti.

Bir insanın beyni herhangi bir şeye olan arzu arttığında dopamin salgılamaya başlar. Beyin içerisinde istemeye tahsis edilmiş olan sinir hücrelerinin sayısı o ödüllerden hoşlanmaya tahsis edilenlerden daha fazladır. O nedenle bir ödülü arzu ederseniz bu ciddi bir motivasyon unsuru oluşturur. Bu nedenle bir alışkanlığı yerleştirmenin güzel yollarından biri onu cazip kılmaktır. Örneğin ihtiyaç duyduğum alışkanlıktan sonra istediğim alışkanlığı yapacağım önermesi bunu destekler. 

Özellikle üç grubun alışkanlıklarını taklit ederiz. Bunlar; bize yakın olan, çok olan ve güçlü olandır. Örneğin aile bireyleri ve arkadaşlar bize yakın olanlardır. Ayrıca bir ortamda fazlaca bulunan görüşlerden etkilenme eğiliminde oluruz. Son olarak tüm ekibin içerisinde güçlü biri varsa onun görüşüne daha yakın olma eğilimi hissederiz.

Grubun normlarına uymak için muazzam bir iç baskı vardır. Kabul edilmenin ödülü genellikle bir tartışmada haklı çıkmanın, akıllı görünmenin ya da gerçeği bulmanın ödülünden daha büyüktür. Çoğu zaman tek başımıza haklı olmaktansa grupla birlikte yanılmayı yeğleriz. Eğer bir grupta sözü dinlenen bir birey varsa ne kadar haklı olsak da onun sözlerine itiraz etme gücünü her zaman kendimizde bulamayız. Bu sebeple yanlış olsa da bu fikre katılmış gibi görünebiliriz. Yukarıda anlatılan üç grubun alışkanlıklarını da taklit etme eğiliminde oluruz. Eğer yakınlarımız yemek yemeyi seviyorlarsa biz de severiz. Çalışma arkadaşlarımız spor yapmayı seviyorlarsa biz de severiz. Bunu böylece arttırabiliriz.

Bir alışkanlığı oturtmak için az da olsa sürekli yapmak ve en iyi anı beklememek gerekmektedir. Bazen en iyi yaklaşımı belirlemeye o kadar odaklanırız ki bir türlü eyleme geçemeyiz. Voltaire’in dediği gibi “En iyi, iyinin düşmanıdır.” Hareket halinde olmak bir şeyleri hallettiğimizi hissetmemizi sağlar. Ama aslında sadece bir şeyleri halletmeye hazırlanıyoruzdur. Hazırlık bir erteleme halini aldığında bir şeyleri değiştirmelisiniz. Az da olsa ilerleme kaydetmelisiniz.

Eğer iyi bir alışkanlığı oturtmaya çalışıyorsanız bunu yapmanın kolay olduğu bir ortam tasarlamalısınız. İstenmeyen bir davranışı önlemek için de bu davranışı tekrarlamamak için ortamı buna hazır hale getirmelisiniz. Örneğin kendinizi çok fazla televizyon seyrederken buluyorsanız her kullanımdan sonra televizyonun bütün fişlerini çekin. Eğer telefona sürekli bakıyorsanız telefonu kendinizden uzaklaştırın ve saatte bir defa bakın. Eğer tatlı yemek istemiyorsanız bunu buzdolabının en arkasına koyun. 

İyi bir alışkanlık kazanmanın güzel yollarından biri de iki dakika kuralıdır. Böylece uzun vadeli bir işe bir defada girmektense iki dakika boyunca zihinsel ve fiziksel olarak bir başlangıç yapabilirsiniz. Örneğin bir kitap yazacaksınız iki dakikada ona bir giriş yazabilirsiniz.

Kötü alışkanlıkları terk etmek için en güzeli onları zorlaştırmaktır yiyecekleri büyük miktarlarda almak yerine tekli paketlerde satın alarak aşırı yemek yemeyi azaltabilirsiniz.

Davranış değişikliği ancak motive edici olursa kalıcı olabilir. İnsanların diş macununun nane aroması gibi güçlü olumlu duyusal sinyal sağlayan bir ürünü benimsemesi diş ipi kullanmak gibi haz verici bir duyusal geri bildirim sağlamayan alışkanlıkları benimsemesinden çok daha kolay oluyor.

Kötü alışkanlıkların sonuçları gecikirken ödülleri hızlıdır. İyi alışkanlıklarımız da tam tersidir. Hızlı sonuç genellikle keyifsizdir ama nihai sonuç iyidir. Hızlı alınan sonuç hoşumuza gittiği zaman daha sonraki sonuçların felaket olması neredeyse kaçınılmazdır ve bunun tam tersi de geçerlidir. Genellikle bir alışkanlığın ilk meyvesi ne kadar tatlıysa daha sonraki meyveleri o kadar buruk olur. Sigara şu anda size keyif veriyor olabilir fakat sizi on yıl sonra zor bir duruma sokabilir.

Bir alışkanlığın devam etmesi için en güzel duygulardan biri ilerleme kaydetme duygusudur. Böylece edinilen alışkanlığın fiziksel veya zihinsel olarak bize ne kattığı net bir şekilde görülebilir.

Bir alışkanlığı elde ettikten sonra karşımıza çıkabilecek en büyük tehditlerden biri başarısızlık değil kazanılan ustalıktan sonra ortaya çıkabilecek olan sıkıntıdır. Alışkanlıklar rutine dönüştükçe daha az ilgi çekerler ve yapıldıkça insanları sıkmaya başlarlar.