25 Nisan 2019 Perşembe

"Müşteri Deneyimi Yönetimi" Adlı Kitap Özeti

Merhaba sevgili arkadaşlar,

Son zamanlarda okuduğum en güzel kitaplardan birinin bir kısmını sizler için özetlemek istiyorum. Bu aralar müşteri deneyimi üzerine araştırmalar yapıyorum. Çünkü işletmelerin geleceklerini inşa etmelerinin müşteri deneyimlerini iyileştirmeleri ile gerçekleşeceğine inanıyorum.

Kitabın adı "customer experince management" yani "müşteri deneyimi yönetimi". Yazarları da Nihat Tavşan ve Can Erdem.

Müşteri deneyimi konusunda önemli bilgiler verirken, bunun organizasyonel bir düşünme biçimi olduğundan ve sadece birkaç departmana bırakılamayacağından bahsediyor. İşletmelerin müşterilerinin nasıl düşünmeleri veya hissetmelerini istediklerine göre bir müşteri deneyimi yönetimi yapmaları gerektiğinden bahsediyor. 

Şimdi kısa kısa öğrendiklerimizi burada özetleyelim.

İşletmeler genellikle ben merkezli (ego-centric) davranarak "biz müşteri için bir ürün yaptık, alsınlar kullansınlar" diyorlar. Eğer müşteri bunu kullanmıyorsa sorunu müşteride arıyorlar. Müşterinin bunu anlayamadığını vb. söylüyorlar. Oysa olması gereken müşteriyi merkeze koyan ve onun ihtiyaçlarını zaman zaman ondan da öğrenerek ortaya çıkarmaya çalışan bir anlayıştır. 

Pazarlama yaklaşık 150 yıldır önemli bir evrimden geçmektedir. Buna göre önceleri her üretilen satılırken, sonraları müşterilerin ikna edilmesi gerekmeye başlamış, akabinde müşterilerle bağlar oluşturulmaya çalışılmış ve en sonunda da müşterinin tüm deneyimlerine göre ürün veya servis tasarımları gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Bu anlamda müşteri deneyimine göre yapılan tüm pazarlama faaliyetleri içinde bulunduğumuz dönemin işletmelerinin en fazla önem verdiği alandır. 


Peki deneyim dediğimizde neden bahsediyoruz? Deneyim en basit anlatımla beş duyu organımızla ürettiğimiz bir olgudur. İşletmelerin müşterileri için ürettikleri ürün veya hizmetler müşterilerin beş duyu organı ile çözülmeye ve anlamlandırılmaya çalışılmaktadır. Bu süreçte yaşanan duyguların tamamı da deneyim olarak adlandırılır. 

Müşteri deneyimlerinin en önemli özellikleri; insandan insana, zamandan zamana ve ortamdan ortama farklılık gösterebilmesidir. Müşteri deneyimi bilinçli bir deneyim olarak da yaşanabilir, bilinçsiz veya bilinçaltı denilen şekilde de olabilir. Ayrıca deneyim doğrudan veya dolaylı olarak da yaşanabilir. Örneğin bir lokantaya yemek yemeğe gittiğinizde ilk izlenim, yemeklerin tadı, garsonların davranışı hep doğrudan deneyim oluşturan unsurlardır. Oysa o lokanta ile ilgili okuduğunuz yorumlar, izlediğiniz TV reklamları vb. hep dolaylı deneyimler oluşturmaktadır. 

O zaman müşteri deneyimini özetlediğimizde şunu söyleyebiliriz:

Bir ürün veya hizmet için müşterilerin doğrudan veya dolaylı olarak geliştirdikleri, bilinçli veya bilinçsiz oluşturdukları sübjektif fikirler veya yaşadıkları duygulardır. 

Müşteri deneyimi denildiğinde birkaç kavram ile sıklıkla karıştırılmaktadır. Bunlardan en önemlileri; müşteri memnuniyeti ve CRM (müşteri ilişkileri yönetimi)'dir. 

Müşteri deneyimi ile müşteri memnuniyeti arasındaki en önemli fark; müşteri memnuniyeti müşterinin yaşamış olduğu sorunları, müşteriden alınan çıktıları birer girdi olarak kullanıp bunları çözmeye yoğunlaşırken; müşteri deneyimi ise müşterinin sürecine odaklanıp, yaşanan sorunlar müşteriler tarafından ifade edilmese bile bunları ortaya çıkartıp çözmeye çalışmaktadır. 

CRM ile müşteri deneyiminin en önemli farkı ise; CRM de müşterilerin ayak izleri analitik araçlar ile kantitatif olarak yorumlanırken; müşteri deneyimi bunun üzerine kalitatif girdileri de koymakta ve buna göre bir çalışma yapmaktadır. CRM de müşteri duyguları hesaba katılamazken, müşteri deneyiminde müşterilerin hangi zamanda ne hissetikleri tespit edilmeye ve buna göre değer önerileri oluşturulmaya çalışılmaktadır. 

Bugünkü yazının sonu olarak da müşteri deneyiminin bileşenlerinden bahsetmek istiyorum. Müşteri deneyimi; marka, ürün, alışveriş, kullanıcı, fiyat, gönderim, tüketim ve çöpe atma (geri dönüşüme atma) deneyimlerinden oluşmaktadır. Her bir adımda müşteriler farklı hisler ve beklentiler içerisindedir. Burada ürün sahiplerine düşen buradaki her adımda müşterilerin gerçekte ne hissettiklerini anlamaktır. Böylece daha doğru ürün veya hizmet tasarımları yapılabilir.


Kitabın müşteri deneyiminin ne olduğunu anlattığı kısmının özetini yapmaya çalıştım. Hepinize iyi okumalar diliyorum.

10 Nisan 2019 Çarşamba

"The Second Machine Age" "İkinci Makina Çağı" Kitabının Özeti

Merhaba kıymetli okuyucularım,

Bugün sizlere ikinci makina çağı adındaki kitabın özetini yapmaya çalışacağım. Kitap özellikle son zamanlarda herkesin konuştuğu Endüstri 4.0 'ın olumlu ve olumsuz özellikleri ile bir değerlendirme yapıyor. 


Bilindiği gibi birçok kaynakta üretimdeki gelişmenin en önemli başlangıcı James Watt'ın 18.yyda icat ettiği buhar makinası olarak kabul edilmektedir. Böylece üretimde insan veya hayvan kas gücünün yerini buharın enerjisi ile çalışan makinalar almıştır. Böylece üretim artmış, mesafeler kısalmış ve bunların sonunda da dünya nüfusu daha önce hiç olmadığı kadar artmaya başlamıştır. Eğer buhar gücü kas gücünün yerini alabildiyse o zaman şimdi de yaşanan dijital devrim ile birlikte bilgisayarlar da beyin gücünün yerini almaya başlayabilir. Zaten bunu bir ölçüde görüyoruz. 


Elbette bu gelişmelerin çevremiz üzerinde de etkileri olmaktadır. Sanayi devriminden sonra başta Londra olmak üzere birçok Avrupa kentinin havası dumanla kaplanmıştı. Belki bu şu anda dijital devrim ile gerçekleşmiyor olabilir ama bu sefer de doğal çevrenin yerine ekonomi etkilenmeye başlamıştır. İnsanların gelir dağılımlarında bir çarpıklık veya kitaptaki deyimi ile bir gelir ve imkan dağılımları arasında bir açılma gerçekleşirken bir taraftan da herşeye her zaman ve uygun maliyetle ulaşmanın verdiği bir bolluk yaşanmaktadır. 1983-2009 yılları arasında en altta kalan yüzde 80 lik kesmin zenginliği azalırken en üstteki yüzde 20 nin zenginliği yüzde 100 den fazla artmıştır.


Konuya genel ekonomi olarak baktığımızda ise şöyle bir tablo ile karşılaşmaktayız. Ekonomik eşitsizlik politik eşitsizliği arttırabilir, politik açıdan üstünlük elde eden çevreler ise ekonomik çıkar elde etmek için bu gücü kullanıp kartları kendi çıkarlarına göre dağıtabilir ve bunun sonunda ekonomik eşitsizlik daha da derinleşebilir. Bu içinden çıkılması mümkün olmayan bir döngüye girilmesine sebep olabilir ve biz de tam olarak bunun ortasında olabiliriz. 
Kitapta meşhur Moore yasasından da bahsediyor. Buna göre 1 dolar vererek alabileceğiniz bilgi işlemcisinin gücü bir önceki yıl aynı tutar verilene göre 2 kat daha hızlı oluyor. Bu hesaba göre 10 yıl içinde işlemcinin kuvveti 2 üzeri 10 yani 1024 katına çıkıyor. Daha sonra bilimadamları bu artışı 18 ayda bir iki katına çıkar şeklinde kabul etmişlerdir. Buna bir örnek verirsek, dünyanın ilk süper bilgisayarı olan ASCI Red 1996 yılında tanıtılmıştı. 55 milyon dolara mal olmuştu. Fakat 2006 yılında Sony Play Station 3 aynı hıza ulaştı ve 500 dolar civarındaydı. 

Bunlar yaşanırken inovasyon kavramı da değişiyor. Hatta bazılarına göre inovasyonlar geriliyor. Çünkü en baştan, hiç bir şey yokken bir şey oluşturmaya çalışma kavramı ortadan kalkıyor. Onun yerine bazı yapıtaşlarını bir araya getirerek inovasyon yapılmaya başlanıyor. Buradaki önemli zorluk da hangi kombinasyonların değer üreteceğini bilmemiz gerektiğidir. 


Şirketlerin üretkenliğinde bilgisayarların rolü de gittikçe hissedilmeye başlandı. Örneğin Walmart satış noktası verilerini perakendecilerle paylaşmayı sağlayan bir altyapı kurarak; 1993 yılında haftada 1 milyar dolar olan cirosunu 2001 de 36 saatte 1 milyar dolar seviyesine yükseltmeyi başarmıştır.


Yeni makina çağına uyum gösteremeyen bazı durumlar da var. Örneğin ekonomide uzun yıllardır kullandığımız ve halen kullanmaya devam ettiğimiz GSYH verileri sadece ortaya çıkan maddi ekonomik büyüklüğü ele almaktadır. Oysa Wikipedia gibi hem insanlığa hem de ekonomiye değer katan bazı ücretsiz hizmetler GSYH içinde görülmez, buna katkı yapmaz, üretkenlik verilerine de fayda sağlamaz. Aslında bu ücretsiz hizmetler değer oluşturur ama bu değer rakamlara yansıtılamadığı için görülemez. Bunu araştıranlar şöyle bir yöntemi önermişlerdir. Örneğin gazete almak için 1 lira ödemeye razı iseniz ve günde mutlaka 1 kez bile olsa internetten gazetelere bakıyorsanız o zaman bu vermeye hazır olduğunuz ama vermediğiniz ve cebinizde kalan bir tutarı ortaya koymaktadır. Buna tüketici rantı denir. Yapılan bir aratırmaya göre ABD de 35 milyar doların üzerinde bir tüketici rantı bu bedava servislerden elde edilmektedir. Bu şekilde bir hesaplama yapılabilir.


İçinde yaşadığımız bu çağda öyle bir durum var ki, başarılı olan herşeyi alır, başarısız olan ise hiçbir şey alamaz. Örneğin iyi bir restoransanız bazı bilinen uygulamalar üzerinden tavsiye alırsınız ve sürekli müşteriniz artar. Yakın çevrede herkes sizi tercih eder. Oysa başka restoranlar bu rekabetten dolayı kaybederler ve hiç müşteri çekemezler. Bu da onların iflas etmelerine sebep olur. Ayrıca dijital işlerde de maliyetler daha az kalemde olduğu için bunları yaygınlaştırmak ve toplumlara sunmak daha kolay oluyor. Bu durumda insanlar herşeyin en iyisine ulaşabiliyor ve bu durumda ikinci olmak para kazandırmıyor.


İnsanlar bu ortamdan elbette yoğun şekilde etkilenmeye başladılar. Bu durumda yeni mesleklerin ne doğrultuda gelişeceği ve insanların hangi konularda yetkinlik kazanmaya başlayacağı da önemli bir sorun olarak önümüzde durmaya başladı. Bu anlamda yapılan işleri rutin rutin olmayan, bilişsel bilişsel olmayan diye ayırdığımzda karşımıza bir matris çıkıyor. Buna göre eğer bir iş rutin ise iş verenlerin işin bilişsel olup olmadığına bakmaksızın eskisinden daha az insana imkan sağladığı görülüyor. O zaman burada rutin olmayan manuel işlerin yakın vadede rutin olmayan bilişsel işlerin de daha uzak vadede risk altında olduğunu ifade edebiliriz. 

Rutin olmayan işlere en güzel örnek olarak fikir üretmeyi gösterebiliriz. Fikir üretme, yaratıcılık, her yönüyle insanların bilgisayarlara göre çok daha başarılı olduğu bir iştir. Örneğin bilimadamları yeni kuramlar üretir, ürün geliştirmeciler yeni ürünler tasarlar, şefler menüye yeni yemekler eklerler. Bu faaliyetleri belki bilgisayarlar kolaylaştırır ama bunları tek başlarına yapamazlar. 

Peki önümüzdeki bu ortamda devletlerin ne yapmaları gerekiyor. Bunları kısa kısa aşağıdaki gibi özetleyebiliriz. 
1- Çocuklara iyi bir eğitim vermemiz lazım. Eğer teknolojinin gelişimi eğitimin gelişiminden hızlı olursa o bölgedeki işsizliğin artacağı düşünülüyor. Çünkü iyi eğitim almamış veya uygun eğitimi almamış bireyler ile teknolojinin getirdiği imkanlar arasında kalan bir işveren her zaman teknolojiyi tercih edecektir. Yapılan araştırmalara göre eğitimin en iyi olduğu bölgelerde işsizliğin en düşük olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca daha iyi öğretmenler tarafından yetiştirilen bireylerin ileride daha iyi meslekler icra ettikleri ve daha yüksek gelirlere sahip oldukları da ortaya çıkmıştır. 
2- Startupları yeniden başlatmamız lazım. Girişimcilik bir inovasyon motorudur. İnsanların sürekli şirketlerini geliştirmek için kendilerini yenilemeleri, sürekli öğrenmeleri gerekmektedir. Ayrıca eski işler otomasyona taşındıkça rutin işlerde çalışan insanlara olan ihtiyaç azalıyor. Bu durumda da yeni girişimlere ihtiyaç ortaya çıkıyor. 
3- İşle insanları buluşturmak gerekiyor. İşverenlerin önemli bir kısmı insanların CV lerinde yazdıkları yetkinlikleri ve mezun oldukları okullara göre tercihlerde bulunuyor. Oysa bu kağıtlarda yazmayan çok farklı yetkinliklerini gösterememiş birçok insan bulunuyor olabilir. Şirketler bu potansiyelleri göremeyip belki yanlış değerlendirmeler ile aynı tür insanları istihdam etmeye karar veriyorlar. O nedenle bazı akıllı karar alma sistemleri geliştirilip işverenlerin doğru insanı bulmalarına yardımcı olunabilir. 
4- Bilim insanlarını desteklemeliyiz. Gerek teşvikler gerekse de ödüller ile araştırmacıları desteklemeliyiz. 
5- Altyapının iyileştirilmesi gerekiyor. Eğer bilgi sistemleri kullanıyorsak hem donanım hem de yazılım olarak daha gelişmiş sistemlere ihtiyacımız var. Bunun yanında sibergüvenlik ile ilgili önlemler de alınmalıdır. 
6- Akıllı vergi uygulamaları getirebiliriz. Sanayi geliştikçe ister istemez çevre kirliliği artmaktadır. O sebeple örneğin çevre kirliliğine sebep olan faktörler üzerinden vergi alınabilir. Böylece hem işletmeler çevre kirliliğini azaltmaya yönelik önlemler alırlar hem de devletler vergi geliri elde ederler. Örneğin Los Angeles ve Londra'da şehir merkezine giden araçlardan trafik yoğunluğunu azaltmak için vergi alınmaktadır.  

Uzun vadede gelir sistemleri üzerine neler tartışılacağını da aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz.
1- Temel gelir sisteminin benimsenmesi. Buna göre insanlar eğer işlerinden olurlarsa tüketime devam edebilmeleri için temel bir gelire sahip olmaları gerekmektedir. Bu gelir herhangi bir ayrım yapılmaksızın herkese eşit olarak verilecektir. 
2- Negatif gelir vergisi sisteminin uygulanması. Çalışmamanın getireceği doğrudan ve dolaylı tüm olumsuzluklardan korunabilmek için bu sistem uygulanabilir. Buna göre bir sınır noktası belirlenecek (örneğin 3.000 dolar) ve bu sınır noktasının üzerinde gelir (örneğin 4.000 dolar) elde eden biri aradaki farkın (1.000 dolar) cari gelir vergisi oranı (%20) kadarını vergi olarak devlete ödeyecektir. Oysa tam tersi daha az kazanıyorsa (örneğin 2.000 dolar) bu farkın (1.000 dolar) negatif gelir vergisini (%50 olsun) devletten tahsil etmelidir (500 dolar). Bu durumda bu örnekte 2.500 dolar gibi bir gelire sahip oluyor. Böylece hem insanlar çalışmaya devam ediyor hem de belli bir gelire sahip oluyorlar.

Uzunca bir özet olduğunun farkındayım. Ayrıca kitapta da böyle olduğu için konu bütünlüğü noktasında problem yaşamış olabilirsiniz. Bu sebeple kitabı edinip bir de kendiniz okursanız daha faydalı olacaktır. Hepinize iyi okumalar dilerim.

6 Nisan 2019 Cumartesi

"Switch" kitabının özeti


Merhaba kıymetli okurlarım,

Bugün sizlere son zamanlarda okuduğum ve değişim yönetimine çok farklı bir açıdan yaklaşan Switch adındaki kitabı özetlemek istiyorum.

“Switch” yani “Değiştir” ismindeki kitapta değişimi başarmak isteyen yöneticilere hem bir yol öneriliyor hem de bu yolda daha önce hangi liderlerin ne tür işler başardığı anlatılıyor.

Değişim kolay bir süreç değildir. İnsanların, şirketlerin ve hatta ülkelerin değişime karşı direnç gösterdiğini hep duymuşuzdur. Bunun en önemli nedeni yürek ile zihnin birbiri ile çelişmesidir. Bireyleri etkilemek için sadece beyinlerine değil yüreklerine de hitap etmek gerekir.

Kitapta değişim üç bölümde ele alınmıştır. Bu bölümler; biniciyi yönlendirin, fili motive edin ve yolu şekillendirin kısımlarıdır. Yazar burada kullandığı metaforlar ile bir fili idare etmenin bir insan için kolay olmadığından hareket ederek insanın beyni (binici) ile yapmaya çalıştığını kalbinin (fil) tasdik etmemesi durumunda değişimin olmayacağını söylemektedir. Fil eğer kontrolden çıkarsa onu binici yönlendiremez. Eğer binici ne yapacağına karar veremez ve işi tamamen filine bırakırsa o zaman insanın duyguları bu işte başrolü oynayacaktır. Örneğin; bir diyet yapmaya çalıştığınızda binici rasyonel olan ve yağlı atıştırmalıklardan uzak durmaya çalışandır. Fakat fil sürekli bir kaçamak yapmak ister. Eğer binici bir kez kontrolü elinde kaçırırsa o zaman fil devreye girer ve kontrolü alıp o atıştırmalıkları yemesini söyler.

Binici derken insanların rasyonel düşünme tarafları yani zihinleri kastedilmektedir. Binicinin değişebilmesi için ona mantıklı şeyler gösterilmeli ve bunları zihni ile teyit etmesi sağlanmalıdır. Biniciyi yönlendirmek için de yapılması gereken üç şey vardır. Bunlar:
-        Başarı noktalarını bulun:
-        Kritik hamleleri yazın
-        Varış noktasında yönlendirin

Başarı noktalarını bulun kısmı ile başlayalım. Değişimi başarabilmek için öncelikle başarı örneklerini bulmak gerekmektedir. Örneğin öğrencilerin bir kısmı okula geç kalıyor ve onları okula erken gelmeye ikna etmek istiyorsak önce olumlu taraftan işe başlamalı ve okula erken gelen çocukların bunu neden yaptıkları ortaya çıkartılmalıdır. Daha sonra burada bulunan içgörü veya motivasyon diğer öğrencilere de uygulanmalıdır. Bu maddenin şöyle bir etkisi de vardır ki; o da insanlar başka yerde başarılı olmuş bir örnek yerine (yani ithal bir çözüm yerine) kendi içlerinden bir çözüme daha yatkın olacaklardır. Binicinin korkunç bir özelliği vardır. O da başa kürek çekmekten çok korkmasıdır. O sebeple eğer karşısında birçok çözüm önerisi varsa o zaman statükoyu bozmak istemez. Bu nedenle ona yol göstermek zorundayız. Ayrıca Binici her zaman büyük sorunlara büyük çözümler bulmakla uğraşır. Oysa bazen büyük sorunların basit çözümleri olabilir. Eğer başarılı olmuş süreçleri, uygulamaları inceler ve buradan basit de olabilecek bir çözüm önerisi çıkarır sonra da insanlara gösterirsek o zaman kabul etme eğilimleri artacaktır.

İkinci konumuz ise kritik hamleleri yazmaktır. Binici eğer birçok alternatif arasında karar verme durumunda kalırsa o zaman bir karar felcine uğrayıp en bildiği yola gidecek veya tamamen karar vermeme eğilimi gösterecektir. Bu sebeple eğer binicinin doğru karar vermesini istiyorsak o zaman ona doğru yapması gereken hamleler noktasında yardımcı olmak ve bunu yavaş yavaş da olsa benimsemesini sağlamak gerekiyor.

Binicinin ikna edilmesindeki en önemli aşamalardan biri de varış noktasına yönlendirmektir. Binici bir işi neden yaptığını her zaman merak edecektir. Bu nedenle varış noktasını ona göstermek her zaman yararlıdır. Fakat bunun bir başka yararı da vardır ki o da file bu yolculuğun neden sıkıntı çekmesine değer olduğunu göstermektedir.

Binici ile işimiz bittiğine göre şimdi de file geldik. Fil aslında gönlümüzün istediği ve içimizdeki duyguların bizi yönelttiği seçimlerdir. O sebeple eğer fil her zaman devrede olursa; spor yapmayız, tüm hoşumuza gidenleri yeriz, işe gitmeyiz veya geç gideriz vb. Bu nedenle fil tehlikelidir. Ama gereklidir de… Fili yönetebilmek için önümüzde üç konu vardır:
-        Duyguyu bulun
-        Değişimi küçültün
-        Çevrenizdekileri geliştirin

Fili motive edebilmek ve binici ile mutabık kalabilmesini sağlayabilmek için duyguyu bulmalıyız. Fili motive eden duygudur. Öfke, umutsuzluk, coşku, korku, mutluluk, şaşkınlık vb… Eğer insanlarda umut, öfke, korku, şaşkınlık gibi duyguları yeri geldiğince hedefimize göre oluşturabilirsek o zaman fili motive etmiş oluruz. Örneğin tehlikeli işler yapan işçilerin korkması doğru zamanda doğru teknikleri kullanmaları için kendilerini motive edecektir.

Diğer bir konu da değişimi küçültmektir. İnsanlar uzun ve yorucu bir değişim yolculuğuna kolay kolay motive olmazlar. Vazgeçme eğilimine girerler veya hevesleri süreklilik göstermez. O zaman değişimi küçültmek ve her bir ilerlemeyi bir motivasyon unsuru olarak göstermek gerekmektedir. Bu umudun artmasına sebep olur, umut da filin yakıtıdır. Bu konuda verilen çok ilginç bir örnek vardır. Aynı oto yıkama atölyesinde insanlara iki tip kampanya yapılmıştır. Birinci kampanyada insanlara ücretsiz yıkama kazanmak için sekiz pul toplamaları gerektiği söylenmiştir. Diğerinde ise iki pul önden verilerek toplam on pul biriktirmeleri gerektiği söylenmiştir. Aslında teoride her ikisi de sekiz pul biriktirmek üzere kampanyalardır. Fakat ikinci kampanya anlamlı olarak daha başarılı olmuştur. Bunun sebebi insanların başlangıç noktasında bulunmaya göre yolculuğa başlamayı daha motive edici görmeleridir. O zaman insanlara varış noktasına düşündüklerinden daha kısa sürede ulaşabilecekleri üzerinden motivasyon sağlanabilir. Kısacası gönülsüz bir fili harekete geçirmek istiyorsanız değişimi küçültmeniz gerekir.

Çevrenizdekileri geliştirin ile devam ediyoruz. Değişimi birlikte başaracağınız insanları geliştirmelisiniz. Bunu yapmadan önce bilmemiz gereken iki temel karar verme modelinden bahsedelim. Bunlar sonuçlar modeli ve kimlik modelidir. Sonuçlar modelini hepimiz biliriz. Analitik ve rasyonel olarak en doğru, en karlı ve en az riskli olanı seçme eğilimindeyiz. Sonuçlara göre karar veren insanlar maliyet ve faydaları tartar ve bir sonuç bulurlar. Oysa kimlik karar verme modelinde ise bir karar alırken insanlar şunu sorar: Ben kimim? Ne için bunu yapıyorum? Bunun anlamı ne? Örneğin bir insanın bankalar arasında en yüksek faiz veya kar payına parasını yatırması sonuçlar modeli ile açıklanabilir. Fakat o insanın faiz hassasiyeti varsa ve bu onun için önemli ise mevduatı için fiyat beklentisini bir tarafa bırakıp faizsiz bir yatırım enstrümanına yönelecektir. Bu durumda değişim eğer bir kimlik meselesi haline getirilebilirse başarılı olabilir.

Son olarak da yolu şekillendirmek gerekmektedir. Biniciye değişimin nedenlerini anlattıktan, fili de motive ettikten sonra artık gidilecek yolun kolaylaştırılması gerekmektedir. Bunun yapılabilmesi için de aşağıdaki yöntemler kullanılır:
-        Çevreye ince ayar yapın
-        Alışkanlıklar inşa edin
-        Sürüyü toplayın

Çevreye ince ayar yaparken doğru davranışı kolaylaştırmak, yanlış davranışı da zorlaştırmak gerekir. Örneğin zil çaldığında kapanan kapılar, araç park haline geçmeden çıkartılamayan anahtarlar vb. hep bu değişimi kolaylaştırmak için doğru davranışı yerleştirmeye yönelik adımlardır.

Alışkanlıklar inşa etmek konusuna bakalım. Sadece bir şeyi yapma zamanını ve yerini hayal ederek bir işi yapmak daha kolay hale getirilebilir. Bunlara davranış tetikleyici denir. Örneğin spor salonuna gitmek için akşamdan ayakkabıları ayarlamak faydalı olabilir. Konferansa giden çalışanlarınıza uçakları havalandığında gittikleri konferansın notlarını yazmalarını istemek böyle bir davranış olabilir. Ayakta toplantı yaparak toplantıları daha hızlı bitirmek de böyle bir davranış tetikleyici olabilir.

Son olarak da sürüyü toplayın konusunu ele alalım. İnsanlar genellikle davranışlarını içinde bulundukları topluma uygun hale getirmeye gayret ederler. O sebeple eğer olumlu bir alışkanlığı yaymak istiyorsak o zaman insanların genelinin bunu yaptığını topluluğa söylemek yapmayanlar üzerinden bir etki bırakacaktır.

Evet arkadaşlar, biliyorum uzun bir yazı oldu ama kitap hakikaten detaylı ve güzel örnekler ile bu konuları anlattığından ancak bu kadar kısaltabildim. Eğer sabredip buraya kadar okuduysanız bu kitaptan da fayda sağlayabilirsiniz demektir. O sebeple bu kitabı alıp baştan sona okumanızı tavsiye ederim.

İyi çalışmalar.