28 Ekim 2022 Cuma

“Değişen Beynim” Adlı Kitap Özeti

Merhaba kıymetli okurlarım,

Bugün Sinan Canan tarafından yazılmış olan “Değişen Beynim” adlı kitaptan aldığım bazı notlarımdan bahsetmek istiyorum. Kitap beyin üzerine yazılmış hakikaten güzel eserlerden bir tanesi. O sebeple alıp okumanızı önemle tavsiye ederim.

Kitapta genel olarak insan beyninin ne kadar mükemmel olduğu ve bizim bunu keşfetme noktasında ne kadar yavaş ilerlediğimiz konusu ele alınıyor. İnsan beynini oluşturan parçalar, beynin faaliyeti ve dışarıdaki olayların beyin üzerindeki etkileri gibi konular oldukça ilgi çekici.

Özellikle karşılaştığımız olaylar çerçevesinde zihnimizin nasıl bir düşünme sistemi içine girdiği ve bunların etkisi altında karar alma mekanizmamızın nasıl ilerlediği konuları oldukça ilgimi çekiyor. Şimdi aldığım notlara birlikte bakabiliriz:

Öncelikle eğitim konusu ile başlayalım.

Yapılan bir deneyde fare yavruları iki ayrı kafese konuluyor. Kafeslerden biri standart bir kafes iken diğeri oyuncaklarla zenginleştirilmiş bir kafes oluyor. Bir süre sonra yapılan değerlendirmeye göre oyuncaklarla zenginleştirilmiş olan kafeste büyütülen hayvanlar diğer farelere göre zeka testlerinde daha üstün çıkıyorlar. Yol ve yön bulma, strese dayanıklılık gibi testlerde de daha üstün başarılar sergiliyorlar. 

Bakıcıları tarafından sevgi gösterilen yavru farelerin daha hızlı ve sağlıklı büyüdüğü, kanser ve enfeksiyon gibi sağlığı tehdit eden durumlara karşı daha dayanıklı oldukları biliniyor.

Eğitimdeki en önemli sorun insanların yaşlara göre gruplara ayrılmasıdır. Günümüzde herkesin beyin gelişiminin farklı seyir izlediğini ve yaşın asla belirleyici olmadığını kesin olarak biliyoruz.

Eğitim bireysel bir iştir. Öğrencileri standart testlere tabi tutmak, insana koyun muamelesi yapmakla eşdeğerdir.

Beynimiz duygusal olarak bağlantı kurmadığı hiçbir şeyi kayıt altına almaz. Öğrenmemizin ve dünyayla iletişim kurmamızın temelinde duygular yatar.

Eğitimin büyük çoğunluğu teknik bilgilerin öğretilmesinden oluşuyor. Harekete ve yaratıcılığa dair bütün uğraşlar ise yan ders veya boş zaman değerlendirme gibi görülüyor.

Sanayi devrimi dönemi için tasarlanan ve belli meslek kollarına kalifiye eleman yetiştirme mantığına dayalı eğitim, hiçbir zaman insanın zihinsel gelişimine uygun olarak tasarlanmamış ve insanın bilişsel zenginliğini dikkate alacak bir vizyona sahip olmamıştır.

Doğuştan gelen reflekslerimiz nelerdir, bir de ona bakalım. 

Yeni doğan civcivler üzerinde yapılan bir deneyde, civciv kafesine yırtıcı bir kuşun gölgesini temsil edecek olan bir haç işareti yansıtılır. Bu gölgenin üst tarafı civcivlere yaklaştığında civcivlerin panik içerisinde etrafa kaçıştıkları gözlemlenir. Yeni doğmuş ve henüz bir yırtıcı ile karşılaşmamış olan civcivlerin doğasında doğuştan gelen bir yırtıcıdan kaçma refleksi olduğu sonucuna varılır. 

Birçok canlı doğuştan gelen adalet duygusuna sahiptir. Maymunlarla yapılan deneyler eşit bir görev karşılığında farklı bir ödül verilmesi durumunda daha az değerli ödülü alanın öfkelendiğini gösteriyor. 

Oksitosin hormonu annelerin beyinlerindeki korku merkezinin faaliyetini geçici olarak engeller ve böylece yavrularını dış tehditlere karşı korumak için daha korkusuz olmalarını sağlar. 

Oksitosin diğer hormonlar gibi yaşamımız için oldukça önemli hormonlardan bir tanesidir. Özellikle sosyal korku veya sosyal bağlanma konularında oksitosinin merkezi bir rol oynadığı belirlenmiştir. Bu hormonun insanların sosyal korkularını önlemede önemli olduğunu biliyoruz. Peki bu hormon ne zaman daha fazla salınmaktadır, şimdi onlara bakalım. 

İhtiyacı olan birine yardımda bulunmak, bir arkadaşına sevgi ile sarılmak, sosyal medyada eski bir paylaşımın beğenilmesi, komedi gösterilerini izlemek, güneşli bir günde yürüyüş, size güvenen insanlarla birlikte olmak, sakinleştirici müzikler dinlemek, derin nefes egzersizleri ve yumurta, muz, acı biber yemek.

Ayrıca bu hormon bedenimizin salgıladığı en önemli iltihap engelleyicilerden biridir. 

Beynimizin sürekli gelişimine de değinelim. 

Bugün bildiğimiz kadarıyla beynimizin birçok bölgesi her yaşta yeni sinir hücreleri üretebilme kapasitesine sahiptir. Omuriliğimizden kaslarımıza, beynimizin üst katmanlarından omuriliğimize kadar giden sinir hücreleri dışında birçok sinir hücresi yenilenebiliyor.

Taksi şöförlerinin beynin navigasyon sistemi gibi görev yapan hippokampus bölgesinin diğer meslek gruplarına göre %30 daha büyük olduğu tespit edilmiştir. Taksi sürücülüğü çocuklukta başlayan bir süreç değildir. Bu sebeple yetişkinlikte de beynin geliştiğini bu şekilde ispat edebiliyoruz. 

Beynin bazı bölgeleri normalde yapamadığı işleri yapabilir seviyeye gelebiliyor. Örneğin dokunma duygusu ihtiyaç duyulduğunda önemli oranda gelişebilmektedir. Gözleri görmeyen insanların Braille alfabesini kolaylıkla öğrenmesinin buna bir örnek olduğunu söyleyebiliriz. Yarım beyinle veya beynin %80’ninin çalışmadığı durumda yaşayan insanlar olduğunu biliyoruz. Çünkü beynin diğer kısımları artık olmayan kısımlarının yerini alabiliyor. 

Halk arasında yer alan beynimizin ancak %10’unu kullanabiliyoruz söyleminin de yanlış olduğunu, beynimizin tüm parçalarını her zaman kullanabildiğimizi söyleyebiliriz. 

Müziğin de beyin üzerinde önemli etkileri mevcuttur. Çalınan bir müzik ile yapılan bir gürültüyü bile beyin ayırt edip farklı tepkiler geliştirebiliyor. Müzisyen olmayan insanlara herhangi bir konuşma dinletildiğinde beynin analitik çözümlemeden sorumlu sol beyni faaliyete geçiyor. Aynı insanlara müzik dinletildiğinde bütüncül örüntüyü anlama çalışan sağ beyin faaliyete geçiyor. 

İnsanı insan yapan en önemli beyin bölgelerinden biri frontal lob denilen yerdir. Bir kaza sonucu bu bölgesi hasar alan Phineas Gage isimli birinin eskiden çok sevilen bir insan olmasına rağmen gösterdiği tavır değişiklikleri ve gayri ahlaki davranışları sebebiyle toplumdan dışlanması en bilinen olaylardan biridir. 

Hippokampusu olmadığı için yeni hafıza oluşturamayan bir hasta iki yeni doktorla tanıştırılır. Bunlardan biri hastaya çok iyi davranırken diğeri hastaya çok kötü davranır. Ertesi gün aynı doktorlar ile hasta tekrar bir araya getirilir. Hastan yeni hafıza oluşturamamasına rağmen bir önceki gün kendisine iyi davranan doktorla el sıkışırken, diğer doktora elini uzatma noktasında tereddüt eder. Bu durum da bize hafıza oluşturamayan hastalarda bile duyguların bir şekilde kaydedildiğini gösterir.

Yapılacak bazı hareketlerin beynin üzerinde bir etkisinin olduğunu biliyoruz. Örneğin ayna karşısında kendinize gülmek daha mutlu hissetmenizi sağlıyor. Güneşli havada güneş gözlüğü takmak da insanları mutlu hissettiriyor. Çünkü güneş gözlüğü takmayanlar kaşlarını çatıyor ve beyin bunu olumsuz bir durum olarak algılıyor. 

Modern yaşamdaki birçok stres faktörü normalden fazla şekilde sempatik sinir sistemini (otonom sinir sistemi) çalıştırdığı için beden faaliyetimizi bozuyor. Hatta sadece geçmişte yaşadığımız olumsuz bir olayı bile hatırlasak yine bu sistem çalışıyor ve kendimizi mutsuz hissediyoruz. Özetle kimyamız bozuluyor. 

Biraz da bağımlılıktan bahsedelim.

İnsan beyni hoşa giden davranışları tekrarlama ve pekiştirme eğilimindedir. Bu sebeple dopamin adı verilen bir madde salgılar. Aslında bu sistemin temel özelliği insanı hayatta tutabilmek için insana iyi gelen maddelerin kodlanmasıdır. Çünkü bu maddelerden her yerde ve her zaman bulmak eskiden mümkün değildi. Fakat şimdi insanlar alkol, şeker vb. maddeleri her yerde bulabildikleri için rahatlıkla sınırsız şekilde tüketebiliyorlar. Bu da bağımlılığa neden oluyor.  

Fareler üzerinde yapılan bir deneyde kafesin içerisine bir pedal konulur. Bu pedala basıldığına farenin beynindeki dopamin merkezine düşük voltajla elektrik verilir. Böylece fare pedala basmaktan keyif almaya başlar. Bu öyle bir hale gelir ki bu keyfine olan bağımlılıktan dolayı yemek yemeyi bile unutur ve açlıktan ölür. 

Örüntüleri dolduran beynimiz neler yapıyormuş bir de ona bakalım.

Beynimiz hatıralarımızda yer alan birçok olayda kesintiler olması durumunda aslında hiç yaşanmamasına rağmen araya yeni anılar ekleyerek bunları doğal akışındaymış gibi doldurabilmektedir. Bu durum bizim olayları daha kolay hatırlamamıza neden olurken bazen de hiç yaşanmamış olayları yaşanmış gibi anlatmamıza da neden olur. 

Diğer taraftan saniyede 40 defa yanıp sönen ampullerdeki görüntüleri, sık sık tekrarlanan ses atımlarını bir araya getirerek bir bütün olarak anlamamızı sağlar. Aksi takdirde yaşam imkansız hale gelirdi. 

Diğer bir örneği de göz kırpmalarımız olarak verebiliriz. Tamamen otomatik olarak yaptığımız bu kırpmalar çok kısa süre içinde de olsa görüntü kaybına neden olur. Fakat beyin onu öyle şekilde tamamlar ki biz bunu fark etmeyiz. 

Beynimiz biz farkında olmasak da uzuvlarımız arasındaki titreşimleri ve uzuv hareketlerimizi tahmin ederek veya planlayarak elimize aldığımız bir kitabı rahat okumamızı, araç kullanırken doğru sürüş yapmamızı sağlar. Fakat bunun yanında başkasının bize uzattığı bir yazıyı kendi elimize almadan okuduğumuzda hafif de olsa bir stres yaşarız. Başkasının kullandığı araçta midemiz bulanabilir. 

Sol beyin motor işlevleri açısından baskındır. Bu sebeple önemli bir kısmımız sağ elle yazarız. İnsan topluluklarının %5-10 unda görülen sol el kullanma durumunda ise sağ beyin motor faaliyetlerinde daha baskın olur. 

Akıl yürütme, rasyonel düşünme, analitik düşünme gibi faaliyetlerde sol beyin; bütünü görme, yaratıcılık, sanat, örüntü yakalama gibi alanlarda da sağ beyin etkilidir. 

Ülkemiz eğitim sistemi sol beyin odaklıdır. En önemli dersler rasyonel düşünceyi ön plana alan matematik, fen, fizik, kimya gibi birimlerdir. Sağ beynin daha etkin olduğu resim, müzik, sanat, beden eğitimi gibi alanlarda ise eğitimin daha çok boşluk doldurma şeklinde diğer derslerden vakit buldukça yapılan bir faaliyet olduğunu görüyoruz. 

Bir de Akış kavramından bahsetmemiz gerekiyor. 

İnsanlardaki akış hali performansın zorlandığı durumlarda ortaya çıkmaktadır. Bu halde şu durumlar gözlenmektedir; Ön beyinde faaliyet azalması, zaman algısının değişmesi, örüntü algısından duyu dışı algılamaya (beş duyumuzla hissetmediğimiz ama yine de olduğuna inandığımız durumlar) geçiş, sınırları yıkma ve yaratıcılık bunlara örnek olarak verilebilir. Sanıyorum bir önceki yazımda özetlediğim Abraham Maslow’un İnsan Psikolojisi üzerine kitabını değerlendirirken değindiğim kendini gerçekleştirme halinin bu olduğunu söyleyebiliriz. 

Kitapta daha birçok konudan ve örnekten bahsedilmiş. Mutlaka alın ve okuyun derim. 

İyi okumalar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Merhaba kıymetli okuyucularım,
Yorumları denetlemeden siteye koyamıyorum. Maalesef uygun olmayan içerikler paylaşan kullanıcılar oluyor ve bunun siteyi ziyaret eden insanları olumsuz etkilemesini istemiyorum. Vaktimin darlığından her zaman yorumlarınıza da yanıt veremiyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim.