3 Temmuz 2023 Pazartesi

“Kitlelerin Psikolojisi” Adlı Kitaptan Notlar

Selamlar sevgili okurlarım,

Yakın zamanda okuduğum ve Gustave Le Bon tarafından kaleme alınmış olan “Kitlelerin Psikolojisi” adlı kitaptan sizin için derlediğim notlarımı bu yazıda bulabilirsiniz. 

Yazarın kitabı 19. yüzyılın sonlarına doğru yazmıştır. Kitap, “fertlerin bilinçli faaliyetlerinin yerini, kitlelerin bilinçsiz eylemlerinin alması, içinde bulunduğumuz çağın en temel özelliklerinden biridir” cümlesi ile başlar.

Büyük reformlar, milletlerin ruhunu bir anda değiştirebilmek mümkün olsaydı işe yararlardı. Fakat bu ayrıcalığa sadece zaman sahiptir. İnsanı yöneten özümüzdeki unsurlardır, geleneklerimiz gibi. Kurumlar ve kanunlarsa ruhumuzun harici karşılığı ve ihtiyaçlarının bir ifadesidir. Ondan doğdukları ve bir neticesi olduklarından bu kurumlar ile yasalar ruhu değiştiremezler.

Tarihte büyük imparatorlukların yıkılması veya kurulması halkların düşüncelerindeki köklü dönüşümün etkisi ile olmuştur. Medeniyetlerdeki yenilemenin kaynağı diyebileceğimiz önemli değişimler esasen düşüncelerde, kavramlarda ve inançlarda meydana gelenlerdir.

İçinde bulunduğumuz çağ insanlığın düşüncesinin dönüşüm geçirdiği oldukça kritik zamanlardan biridir. Bu dönüşümün temelinde iki ana etken mevcuttur. İlki, medeniyetimizin bütün elementlerinin kaynağını teşkil eden dini, siyasi ve toplumsal inançların ortadan kalkmasıdır. İkinci ise modern bilim ve sanayi buluşları sonucunda büsbütün yeni varoluş ve düşünüş koşullarının oluşturulmasıdır.

Milletlerin kaderi artık hükümdarların konseylerinde değil, kitlelerin kalbinde yazılmaktadır.

Dünya tarihini fazlaca etkilemiş olan dini veya siyasi liderlerin aynı zamanda birer psikolog olduğunu söylemeliyiz. Örneğin Napolyon yönettiği halk kitlelerinin psikolojisine olağanüstü şekilde nüfuz edebilmişti fakat başka ülkelerdeki kitleleri kimi zaman gözardı etti. Bu durum da İspanya ve bilhassa Rusya’da savaşlara sürüklenmesine yol açtı. 

Kitlelerin psikolojisini anlamak tüm politikaları ona göre yapmayı gerektirir. Vergi politikasını buna bir örnek olarak verebiliriz. Bir vergi göze batmayan cinsten ve görünürde hafif olursa çok daha kolayca kabul edilir. Bu yüzden ne kadar fazla olursa olsun dolaylı bir vergi, kitleler tarafından daima kabul edilir çünkü tüketim nesneleri üzerinden günlük şekilde ve çok küçük miktarlara bölünerek ödendiğinden alışkanlıkları bozmayacak ve göze batmayacaktır. Fakat maaşlar ya da başka tür gelirlerle orantılı ve tek seferde ödenecek bir vergi ötekinden on kat daha az bile olsa genel itirazlara sebep olur. 

İnsanların eylemleri ardındaki nedenleri çözümlemek, bir mineral veya bitki keşfetmek kadar ilginçtir.

Kitle her zaman bilincinde olmadığı etkenlerin boyun duruluğu altındadır. Zihinsel faaliyetlerin yok olması ve omurilik faaliyetlerinin hakim olması bir kitlenin genel özelliklerini yansıtır. Kitlelerin davranışında zekada düşüş ve duyguların bütünüyle dönüşümü gözlemlenir.

Psikoloji kitlenin en göze çarpan özelliği şudur. Onu oluşturan bireylerin hayat tarzı, mesleği, karakteri veya zekası birbirinden ne kadar farklı olursa olsun, sırf bir kitleye dönüşmüş olmaları sebebiyle onları tek başlarınayken hissedecekleri, düşünecekleri ve harekete geçirecekleri tarzdan bambaşka şekilde hissetmeye, düşünmeye ve hareket etmeye iten kolektif bir ruha sahiptirler. Kimyadaki bazlar veya asitler gibi elementlerin bir araya gelince kendilerinden tamamiyle farklı niteliklere sahip yeni bir madde oluşturması gibi, burada da bileşimler ile yeni özellikleri yaratılması söz konusudur. 

Bağımsız bireylerde bulunmayan, kitleleri has özel karakteristiklerin açığa çıkmasının muhtelif sebepleri vardır. İlki, bir kitlenin parçası olan bireyin sırf sayısal koşulları sebebiyle yenilmezlik hissine kapılması ve bu yüzden kendi başına iken mecburen frenleyeceği içgüdülerine kitle halindeyken teslim olmasıdır. Kitlenin anonim ve dolayısı ile sorumluluktan muaf durumu sebebiyle de birey, bu içgüdüleri kontrol altında tutma konusunda çok daha isteksiz olacaktır. İkinci sebep sirayet durumudur. Bir kitledeki bütün his ve eylemler, bireyin kendi menfaatini kitleninkinin uğruna terk etmesini sağlayacak ölçüde sirayet edicidir. 

Bir kitle içinde bireyin temel nitelikleri şunlardır. Bilinçli kişiliğinin yok olması, bilinçdışı kişiliğin hüküm sürmesi, telkin yoluyla belli bir istikamete yönelme, duygular ile düşüncelerin tek bir yönde sirayet edişi ve telkin edilen fikirlerin derhal eyleme dökülmesi. Bu birey artık kendisi olmadığı gibi iradesini rehberliğinde kaybettiğinden bir tür otomata dönüşmüştür.

Kitleler suç eğiliminde olabildiği gibi kahramanlık eğiliminde de olabilirler.

Daima bilinçdışının sınırlarında dolaşan, tüm telkinlere teslim olan, mantığın sesine kulak vermeyen tüm insanlar gibi şiddetli duyguları sahip ve eleştirel bir zeminden yoksun olan kitle, en üst seviyede bir saflıkla hareket eder. Onun için hiçbir şey ihtimal dışı değildir ve en imkansız hikayeler ile efsanelerin nasıl kolaylıkla uydurulup yayıldığını anlamak için bunu hatırlamak gerekir. En sıradan olay bile kitlelerin gözünde hızlıca başka bir şeye dönüşebilir. Örneğin Kudüs surları üzerinde haçlı askerlerinin önünde beliren Aziz Yorgi’nin şüphesiz ilk önce sadece tek bir asker görmüştü. Bir kişinin tecrübe ettiği bu mucize telkin ve sirayet yoluyla sonunda herkes tarafından kabul gördü. 

Halk toplantılarında konuşmacının en küçük bir itirazı bile derhal hiddetli yaygaralarla ve şiddetli hakaretlerle karşılık bulur. Kitleler güce saygı duyar ve iyilik gördüklerinde bundan çok etkilenmezler çünkü bu, onlar için bir türlü zayıflıktır. Onlar yumuşak huylu hükümdarları değil, daima kendilerini şiddetle ezip geçen zorbaları sevmiş, onlar adına en yüksek heykelleri dikmiştir. Kitleler devrilmiş bir despotu memnuniyetle ayaklar altına alıyorsa bunun sebebi, gücünü yitirmiş bu hükümdarın artık kendisinden korkulmadığı için alay konusu haline gelen kimseler kategorisine dahil olmasıdır. Örneğin Bonapart’ı en coşkulu şekilde alkışlayanlar Jakobenlerin en gururlu ve en dik başlı olanlarıydı.

Kitlelerin muhakeme kabiliyeti daima düşük seviyelidir.

Fikirlerin kitleler ruhunda yer edinebilmesi için uzun bir zaman gerekir aynı şekilde etkisinden kurtulabilmeleri de kısa sürmez. Bu yüzden kitleler, fikirler söz konusu olduğunda, iyi eğitimli kişilerin ve filozofların daima birkaç kuşak arkasındadır. Günümüzdeki tüm devlet adamları, temel fikirlerdeki hatalı tarafların farkındadır fakat bu fikirlerin etkileri hala çok güçlü olduğundan, artık doğru olduğuna inanmadıkları ilkelere göre halkı yönetmeye mecburdurlar.

Kitlelerin muhakeme şekli, buzun ağızda eridiğini tecrübeyle bilen, dolayısı ile onun gibi saydam bir madde olan camın da ağızda erimesi gerektiği sonucunu çıkaran Eskimolarınkine benzer. Cesur bir düşmanın kalbini yiyerek onun cesaretini kazanacağını düşünen ilkel bir adamınkini veya patron tarafından sömürüldüğü için bütün patronların işçileri sömürdüğü sonucuna varan kişininkini de örnek gösterebiliriz.

Muhakeme kabiliyetini yoksun insanlarda olduğu gibi, kitlelerin figüratif hayal gücü de çok kuvvetli ve tesire oldukça açıktır. Bir kişi, olay veya tesadüf sebebiyle kitlenin zihninde canlanan imgeler neredeyse gerçek nesneler gibi canlılık arz eder. Kitleler bir bakıma uykudaki kişileri andırır. Geçici şekilde askıya alınan aklı, bu kişinin ruhunda çok şiddetli fakat düşünceye dalınsa hemen dağılıp gidecek bazı imgeler uyandırır. Kitleler için olayların en cezbedici kısmı, olağanüstü ve en efsanevi yönleridir. Bir medeniyeti incelediğimizde, gerçekte onu ayakta tutan temel unsurların efsanevi olduğunu görürüz. Görünürdeki şeyler tarihte her zaman gerçeklerden daha önemli bir rol oynamıştır. Gerçek dışı, gerçeği her zaman alt eder. Örneğin Jean D’arc veya Ergenekon destanı gibi.

Dahil olmak üzere, tüm ülkelerdeki ve dönemlerdeki büyük devlet adamları halkın hayal gücünü iktidarın temeli görmüşler ve asla onu karşılarına alarak ülkeyi yönetmeye kalkışmamışlerdir. Napolyon devlet konseyine şöyle demiştir. Katolikliğe geçerek Vendee Savaşını kazandım, Müslümanlığı geçerek Mısır’a ayak basma şansını yakaladım, ultramontanisme ye geçerek İtalya’daki papazları kazandım. Şayet bir Yahudi toplumunu yönetiyor olsaydım Süleyman’ın tapınağını yeniden inşa ederdim.

Milletler kurumlarını hakikaten değiştirme imkanından yoksundur. Şüphesiz şiddetli devrimlerle bu kurumların isimlerini değiştirmeyi başarabilirler ama özünde aynı kalacaklardır. Bu yüzden dünyanın en demokratik ülkesi monarşi ile yönetildiği halde İngilteredir. Baskı despotizmin hüküm sürdüğü ülkelerse Cumhuriyet ile yönetmelerine rağmen Hispanik Amerika topraklarındadır. Milletleri yöneten onlara has niteliklerdir ve bu nitelikler üzerinde şekillenmiş kurumlar da ödünç alınmış bir giysiden, eğreti bir kılıfdan farksızdır. Hiç şüphesiz azizlerin bazı eşyalarından medet ummaya benzer şekilde kendisine saadeti tesis etmek gibi doğaüstü bir güç atfedilen kurumları da dayatmak için kanlı savaşlar, şiddetli devrimler yapılmıştır ve gelecekte de yapılacaktır. 

Kelime ve formüller ustalıkla kullanıldığında, eskiden sihir yapan kişilerin onlara atfettiği gibi esrarlı bir güç kazanabilirler. Bu kelimeler, kitlelerin ruhunda en dehşetli fırtınaları hem uyandırabilir hem de dindirebilirler. Kelime ve formüllerin gücünün kurbanı olmuş insanların kemikleriyle Keops’tan daha yüksek bir piramit inşa edilebilirdi.

İçin demokrasi kelimesi kişisel irade ve girişimin devlet tarafından temsil edilen halkın irade ve girişimleri tabi olmasını ifade eder. Her şey üretmek, merkezi eleştirmek, tekel değiştirmek ve üretmek konularında kendisine giderek daha fazla sorumluluk yüklenen devlettir. Radikaller, sosyalistler ve monarşistler  devlete müracaat ederler. Halbuki Anglo-Saksonlar ve Amerikalılarda aynı demokrasi kelimesi bireyin öne çıktığı devletin silikleştiği bir yapıyı ifade eder. Özetle bazı ülkelerde kişi silikleşirken devlet yücelir, bazı ülkelerde ise devlet silikleşirken kişi yücelir. 

Kitleleri yanılsamalara inandıran kişi onlara hükmeder. Onları bu yanılsamadan uyandırmaya çalışan kişi ise düşmanları olur. Sözü edilen liderlerin çoğu zaman düşünce adamlarından değil, eylem adamlarının arasından çıkar. 

Tarihteki tüm olaylar inançlarından başka bir gücü olmayan sıradan insanların arasından çıkan liderler tarafından gerçekleştirilmiştir. Dünyadaki büyük imparatorluklar filozoflar, alimler veya şüpheciler tarafından değil bu tarz eylem insanları tarafından kurulmuştur. 

Önderleri iki gruba ayırabiliriz. Bir grupta enerjisi yüksek ve iradesi kuvvetli olmakla beraber süreklilik arz etmeyen liderler, diğer tarafta ise sağlam iradeli ve bunu muhafaza etmeyi başaran liderler vardır. İkincisi daha az görülür. Birincisine örnek olarak Napolyon’u, ikincisine örnek olarak Hz.Muhammed’i verebiliriz. 

Önderler kitlelere hitap ederler. Bir beyanın da etkili olabilmesi için tekrarlanması gerekir. Sürekli aynı kişi hakkında aynı suçlamayı duyarsak buna bir gün ikna oluruz. Medyanın gücü de buradan gelir. 

İki tür itibar vardır. Kazanılmış ve şahsi itibar. Kazanılmış itibar; isim, servet ve şöhretten gelir. Şahsi itibar ise bireyin kendisi ile ilgilidir. Şan, şöhret ve servet ile bir arada olabileceği gibi bunlar olmadan da şahsi itibar olabilir. Kazanılmış itibar daha yaygındır. Şahsi itibar ise kolay değildir. 

Kitlelerin zihnine gelip geçici bir düşünce aşılamak çok kolaydır. Fakat kalıcı bir inanç yerleştirmek zordur. Bu bir kez başarıldığında bu sefer de söküp atmak zor olur. 

Çoğunluğu işçi ve köylülerin oluşturduğu seçmenler adaylarını nadiren aralarından seçiyorlarsa bunun sebebi içlerinden gelen kişilerin onların gözünde bir değerinin olmamasıdır. 

Medeniyet bir piramidin zirvesindeki seçkin zihinlerden müteşekkil küçük bir azınlığın eseri olduğu yadsınamaz. Kitlelerin oyu bu yüzden büyük bir tehlike arz eder. 

Her türlü boyunduruğa katlanmış olan halklar çok geçmeden bu boyunduruğu arzulamaya başlarlar. Böylece tüm doğallıklarını ve enerjilerini kaybederler. Artık içi boş gölgeler, iradesiz, dirençsiz, güçsüz ve edilgen otomatlar gibidirler. 

Bir idealin peşinden giderek önce barbarlıktan medeniyete yükselmek, sonra da hayal gücünü yitirip düşüşe geçip yok olmak. İşte bir milletin hayat döngüsü budur. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Merhaba kıymetli okuyucularım,
Yorumları denetlemeden siteye koyamıyorum. Maalesef uygun olmayan içerikler paylaşan kullanıcılar oluyor ve bunun siteyi ziyaret eden insanları olumsuz etkilemesini istemiyorum. Vaktimin darlığından her zaman yorumlarınıza da yanıt veremiyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim.