3 Aralık 2025 Çarşamba

Eşitliğin Kısa Tarihi Adlı Kitap Özeti

Thomas Piketty, Eşitliğin Kısa Tarihi adlı kitabında son birkaç yüzyılda dünyadaki siyasi, ekonomik ve toplumsal yapıların nasıl daha eşitlikçi bir yönelim gösterdiğini, bu süreçte yaşanan kırılmaları ve geleceğe dönük daha adil bir toplum için neler yapılabileceğini inceler. Piketty’nin temel savı şudur: İnsanlık, tarih boyunca yavaş ama sürekli şekilde daha eşit bir toplum yaratma yönünde ilerlemektedir; ancak bu ilerleme kendiliğinden değil, mücadeleler ve siyasal kararlarla mümkün olmuştur.

Piketty, kitabın başlangıcında “eşitlik” kavramını yalnızca gelir dağılımı üzerinden değil, eğitim, sağlık, siyasal temsil, toplumsal cinsiyet eşitliği ve mülkiyet rejimi gibi birçok alanla birlikte değerlendirmeyi önerir. Ona göre eşitlik, yaşamın tüm yönlerine yayılan çok boyutlu bir süreçtir.

Tarihsel Eşitsizlikten Modern Eşitlik Arayışına

Yazar, antik ve ortaçağ toplumlarının son derece hiyerarşik olduğunu hatırlatarak başlar. Aristokrasi, kilise kurumları ve miras temelli sosyal yapılar, nüfusun çok küçük bir kesimine büyük ayrıcalıklar tanırken geniş halk kitleleri yoksulluk içinde yaşıyordu. 18. ve 19. yüzyıllar, özellikle Amerikan Devrimi, Fransız Devrimi ve sanayileşme süreçleriyle çok önemli bir dönüm noktası oldu. Bu dönemde mülkiyet, siyasal temsil ve vergilendirme konularında yeni eşitlik talepleri yükseldi. Özellikle Fransız Devrimi, köylü isyanları ve sonradan ismi Haiti olacak St. Domingue köle isyanı bunda baş rolü oynadı.

Diğer taraftan elitlerin direnişi de beklenen bir şeydir. İnsanlar var olan rahatlarının bozulmasını istemez. Bu da ancak isyan ve kolektif diğer seferberliklerle yenilgiye uğratılabilir.

Rusya’da çarlık rejimi yıkıldığında temel amaç bir halk devleti kurmaktı. Fakat tek parti rejimi diktatoryal bir aşamaya gelirken halkın üzerindeki etkisini ve güvenini kaybetti. Hatta bu sebeple kapitalizmin dolaylı destekçisi olduğu bile söylenebilir.

Piketty’e göre köle sahipliğine bir tarafa bırakırsak dört tip mülkiyet vardır. Bunlar; üretim araçlarına sahip olma, konuta sahip olma, devlete sahip olma ve dünyanın geri kalanına sahip olmadır. Marsist yaklaşım üretim araçlarının mülkiyeti gerçek anlamda sömürülme nedenidir. Sermayen birikimini destekleyen de bu sömürüdür. 

Özellikle Çin ve Japonya’nın 18.yy ortalarındaki gelişmişlik düzeyi Batı ülkeleri ile hemen hemen aynıdır. Bu da kölecilik ve sömürgecilik Batı’nın zenginleşmesinin esasını teşkil ettiğini bize göstermektedir. 1550 yılında Osmanlı piyade ve donanması 140.000 kişiden oluşurken Bu sayı Fransız ve İngiliz kuvvetlerinin toplamı kadardı. Oysa 1780 yılında Fransız ve İngiliz birliklerinin toplamı 450.000 kişiden oluşurken Osmanlı’da sayı değişmemişti. Çin ve Hindistan’ın dünya imalat üretimindeki payı 1800 yılında %50’lerde iken bu rakam 1900’de sadece %5’e düşmüştü. 

Köleciliğe olan yüksek tepkiden dolayı Fransa ve İngiltere’de köle sistemi kaldırılmış ama köle sahiplerine tazminat ödenmiştir. İngiltere’de ödenen tazminat o seneki İngiliz milli gelirinin %5’ine karşılık gelmiştir. ABD’de de kölelere savaş sonrası tazminat sözleri verilmiş ama bunlar yerine getirilmemiştir.

Fakat eşitsizliğin azalması doğrusal bir süreç değildir. Piketty, 19. yüzyıldaki kapitalist büyümenin büyük servet yoğunlaşmalarına yol açtığını ve yoksullukla beraber işçi sınıfının ortaya çıktığını anlatır. Buna rağmen bu dönem, sendikalaşma, evrensel eğitim, kadın hakları ve seçme-seçilme hakkı gibi devrim niteliğinde reformların da başlangıcıdır.

1820 yılında dünya nüfusunun %10’unun ilkokula erişim varken 2020 yılında genç nüfusun yarısının üniversiteye gitmesi bekleniyordu. Eşitliğin sağlanması için bir faktörün de nüfus olduğu belirtiliyor. Bu anlamda 21. yy da 11 milyar rakamına ulaşılacağı ama buradan daha öteye gidilmeyeceği düşünülüyor.

20. Yüzyıl: Büyük Eşitlik Yüzyılı

Piketty’ye göre 1914–1980 arası dönem, birçok açıdan tarihin en hızlı eşitlikçi ilerlemelerinin görüldüğü bir çağdır. Bunun üç temel nedeni vardır:

  • İki dünya savaşı sonrası devletlerin yüksek vergiler, gelir politikaları ve sosyal refah sistemleri kurmaya mecbur kalması,
  • Evrensel eğitim ve sağlık sistemlerinin yaygınlaşması,
  • Emek hareketinin güçlenmesi ve demokratik temsilin genişlemesi.

Özellikle refah devleti, tarihsel olarak en büyük eşitlik üreticilerinden biri olarak görülür. Bu dönem, servet vergileri, yüksek gelir vergileri ve kamusal yatırımlar sayesinde daha dengeli bir ekonomik yapı yaratmıştır.

Oysa yüzyılın başında en zengin %10’un mülkün %85’ine sahip olduğu görülmektedir. Bu 2020 yılında Fransa’da %53 e kadar gerilemiştir. Orta gelir grubu da (en zengin %10 ile en yoksul %50 arasındaki %40’lık kısım) yüzyılın başında %15 pay alırken bugünlerde bu %40’lara çıkmıştır. Bunların yanında en yoksul kesimin aldığı pay iyileşse de %10’u geçememiştir. Gelir eşitsizliği ise her zaman mülkiyet eşitsizliğinden daha az seyretmiştir.

Yüz yılın başında Avrupa’daki mülkiyet yoğunluğu ABD’ye göre daha fazlaydı. Fakat gelinen son noktada Avrupa’da bu tersine dönmüştür.

1980 Sonrası: Neoliberalizm ve Eşitsizliğin Yeniden Artışı

Piketty, 1980’lerden itibaren dünya genelinde eşitsizliklerin yeniden hızlı şekilde arttığını belirtir. Bu artışın arkasında:

  • Vergilerin azaltılması,
  • Kamu yatırımlarının gerilemesi,
  • Finansal serbestleşme,
  • Küreselleşme süreçlerinin eşitsiz kazançlar yaratması

gibi faktörler olduğunu ifade eder.

Bu dönemde özellikle ABD ve İngiltere’de servet ve gelir eşitsizliği dramatik şekilde büyümüştür. Buna karşılık Kuzey Avrupa ülkeleri, güçlü sosyal politikalar sayesinde eşitsizliği daha sınırlı tutabilmiştir.

Diğer taraftan dünyada en fazla karbon salınımı yapan %1 kesimin %60’ı Kuzey Amerika’da yaşamaktadır. Fakat bunların salınımından en fazla etkilenecek olanlar salınımı en az olan ülkeler olacaktır. Bu nedenle Tim Jackson GSYF yerine ilerleme göstergesi olarak Küresel İlerleme Göstergesi (GPI) kullanılabilir diyor.

Eşitliğin Çok Boyutlu Hale Gelişi

Piketty, günümüzde eşitlik mücadelesinin yalnızca sınıfsal değil, aynı zamanda:

  • Toplumsal cinsiyet eşitliği,
  • Irksal adalet,
  • Eğitimde fırsat eşitliği,
  • Demokratik temsilin güçlendirilmesi,
  • Küresel ölçekte vergi adaleti

gibi başlıklarda yürütüldüğünü vurgular. Ona göre eşitlik artık yalnızca ekonomik bir kavram değildir; toplumsal yaşamın bütün alanlarını kapsayan bir idealdir.

Örneğin eğitim seviyesi ebeveynlerin gelirleri ile doğru orantılıdır.

Piketty’nin Gelecek İçin Önerileri

Kitabın en önemli bölümlerinden biri, Piketty’nin geleceğe dönük eşitlikçi politika önerileridir. Yazar, daha adil bir dünyanın ancak aşağıdaki reformlarla mümkün olabileceğini savunur:

  • Kademeli servet vergisi: Büyük servet yoğunlaşmalarını sınırlamak ve kamu hizmetlerini finanse etmek için gereklidir.
  • Evrensel miras (her bireye başlangıç sermayesi): 25 yaşında tüm gençlere devlet tarafından belli bir sermaye verilmesi.
  • Kamusal eğitim ve sağlıkta evrensellik: Eşit fırsatların temelidir.
  • Demokratik katılımın genişletilmesi: Siyasi karar süreçlerine daha fazla yurttaşın katılması.
  • Çalışanlara şirket yönetiminde temsil hakkı: Yönetim kurullarında emek temsilinin artırılması.
  • Küresel vergi iş birliği: Çok uluslu şirketlerin ve ultra zenginlerin vergi optimizasyonuyla eşitsizlik yaratması engellenmelidir.

Piketty’nin genel yaklaşımı umutludur: Ona göre geçmişte eşitlik için atılan adımlar bugün de tekrarlanabilir, hatta daha ileri taşınabilir. İnsanlık, eşitliği artırma konusunda tarih boyunca önemli başarılar göstermiştir ve bu kazanımlar gelecekte daha radikal reformların yapılabileceğini düşündürür.