Kıymetli arkadaşlar merhaba, bugün sizlere Büyük Veri İş Başında adlı kitabı özetlemeye çalışacağım. Bernard Marr tarafından yazılmış olan kitap kırk beş işletmenin büyük veriden nasıl değer ürettiğini anlatmayı amaçlıyor. Yazar tarafından daha önce yazılmış olan Veri Stratejisi adlı kitabı da okumuştum. Bu kitabı da herkese tavsiye ederim.
Kitap çarpıcı bir cümle ile başlıyor. Geçtiğimiz iki yıl içerisinde, insanoğlunun önceki tüm tarihi boyunca ürettiğinden daha fazla veri ürettiğimizi söylüyor. Çünkü etrafımızdaki birçok cihaz bizlerin faaliyetlerini izliyor ve onları veriye dönüştürüyor. Son dönemde telefonlarımız akıllı hale geliyor. Bunun yanında akıllı televizyonlarımız, akıllı saatlerimiz, akıllı sayaçlarımız, akıllı su ısıtıcılarımız, buzdolaplarımız, tenis raketlerimiz ve hatta akıllı ampullerimiz var. Bunların hepsi ürettiğimiz verileri toplayıp işlemek üzere bir merkeze gönderiyor. Fakat burada şu gerçek karşımıza çıkıyor. İçgörüye veya bir sonuca dönüştüremediğimiz takdirde büyük verinin çok da fazla önemi olmadığını anlamamız gerekiyor.
Bu kitapta kırk beş şirketin büyük veriden nasıl istifade ettiğini görebilirsiniz. Ben burada sadece gözüme çarpan bazı örnekleri sizlerle paylaşacağım.
Walmart ile başlayalım. Şirket, işletme çapındaki performans göstergelerini izleyen bir sisteme sahip. Bu sistem, göstergeler belli bir seviyeye geldiğinde bir sorun olduğunu anlıyor, otomatik olarak uyarı veriyor ve böylece ilgili ekiplerin veriyi yöneten ekip ile görüşmesini sağlıyor. Bu sayede farklı coğrafi bölgelerde yer alan mağazalar izlenebiliyor. Örneğin bir cadılar bayramında küçük kurabiyelerin hiç satılmadığı fark ediliyor. Böylece bu mağazalardan sorumlu olan satın alma ekibi uyarılıyor ve ürünün raflara hiç konulmadığı fark ediliyor.
Netflix de kullandığı modellere girdi sağlayabilmek için çok değişik veri setleri kullanıyor. Örneğin; kullanıcıların hangi başlıkları izledikleri, kaç defa durdukları, verdikleri puanlar, hangi zamanda bu içerikleri izledikleri vb...
Netflix, kullandığı modellerle içeriklerini de zenginleştiriyor. Örneğin House of Cards adlı diziyi kullanıcılarının sevebileceklerini tahmin etmiş, bu nedenle de ilgili dizinin yayın haklarını almıştı. Netflix, içerik önerileri yaparken, kullanıcılarının daha önce bazı sahnelerdeki tepkilerine göre de önerilerini değiştirebiliyor. Örneğin şiddet veya cinsellik içeren bir sahnede kullanıcısı eğer ki bunu kapatmışsa veya ileri almışsa, Netflix benzer bir içeriği bundan sonra kullanıcısına önermiyor.
Londra’daki küçük bir işletme; dükkanına koyduğu sensörler ile kaç kişinin dükkanın önünden geçtiğini, kaç tanesinin vitrin veya sandviç tabelasını bakmak için durduğunu ve kaç tanesinin içeri girdiğini ölçebiliyor. Bu verileri analiz eden şirket hava durumu ile sosis satışları arasında bir korelasyon olduğunu hesaplıyor. Bundan yola çıkarak rüzgârlı bir sonbahar gününde müşterilerine “Geyik eti ve kuru fasulyeye ne dersiniz? Özel sosisimiz ve tarifimiz için içeri buyrun” şeklinde bir iletişim yapıyor.
Amerikan Olimpiyat Kadın Bisiklet Takımı, büyük veriyi kullanarak sporcuların performansını arttırmaya çalışmıştır. Örneğin bir bisikletçinin bir gece önce düşük sıcaklıkta uyuduğunda idmanda çok daha iyi bir performans gösterdiği anlaşılmış. Bu nedenle kendisine suyla soğutulan bir yatak verilerek vücudunun bütün gece belli bir sıcaklıkta tutulması sağlanmış. Yapılan bu çalışmalarla sporcunun performansı önemli ölçüde iyileştirilmiş.
John Deere adlı traktör firması Myjohndeere.com adında müşterisi olan çiftçilere kendi makinelerine takılı sensörler ile tarladan toplanan verileri girebildikleri ve tüm dünyadaki diğer kullanıcılardan da veri sağlayabildikleri bir portal geliştirmiş. Çiftçiler bu portal ile hangi mahsulü nereye ekeceklerinden ne kadar gübre kullanacaklarına kadar her şey hakkında bilgi sahibi olabiliyor ve buna göre kararlar verebiliyorlar.
İskoçya Kraliyet Bankası da bu kurumlardan bir tanesidir. Bankanın üst düzey bir yöneticisi şöyle bir açıklama yapıyor; “70’lerde bankalar, şubelerindeki personel ve yöneticiler aracılığı ile müşterilerini tek tek tanırlardı. Fakat 80’li yıllarda bankacılık, yeni gelir kaynakları arayışı ile her türlü finans ve sigorta hizmetini müşterilere, ihtiyaçları olsun olmasın satma çabasına dönüşmüştür. Bunun sonucunda da kişisel ilişki ortadan kalkmıştır. Günümüzde ise müşterimiz hakkında çok fazla bilgiye sahibiz ve bu veriyi kullanmaya yeni başladık. Büyük veri sayesinde müşteriye özel ürün veya hizmet önerilerinde bulunabiliyor, bu sebeple de daha yüksek bir geri dönüş sağlayabiliyoruz.”
ABD Göçmenlik ve Gümrük Kurumu, geliştirmiş oldukları Avatar ile herhangi bir kişinin yüzünü ve beden dilini denetleyerek, kişinin şüpheli bir hareketini tespit edebiliyor. Sanal bir yüze ve sese sahip olan Avatar, çeşitli sorular soruyor, incelenen kişi bunlara cevap veriyor ve ses tonundaki dalgalanmalar ise sistem tarafından denetleniyor. Sistem kullanıldıkça daha fazla şey öğreniyor, böylece bu sistem kendi kendini eğitmiş oluyor.
Airbnb, Aerosolve denilen bir algoritma kullanıyor. Müşteriler tarafından girilen bilgiler ile oda fiyatları değişebiliyor. Örneğin bir kayıt çok fazla yoruma sahipse, müşteriler ona daha fazla ödemeye istekli oluyor. Tüm bu veriler, ev sahiplerinin en uygun fiyatı belirlemelerine yardımcı oluyor.
Eğlence firması olan Caesars da büyük veriyi kullanıyor. Örneğin yüksek bir yaşam boyu değerine sahip bir oyuncunun masasında kötü bir gece geçirdiği görülürse, temsilciler devreye giriyor ve ücretsiz yiyecek ile içecek ya da bir gösteri bileti teklif ediyorlar.
Jan Hancock adındaki sigorta şirketi, Fitbit cihazı kullanan sigortalılara indirim sağlıyor. Sigorta sahipleri Fitbit vasıtasıyla verilerini şirket ile paylaşıyor ve karşılığında fiziksel aktiviteleri ya da diyetleri ile ilgili ödüller alabiliyorlar. Bunun yanında BP Amerika da çalışanlarının sağlığını ve faaliyetlerini onların izni ile takip edebiliyor.
Ralph Loren de büyük veri dünyasında aktif bir rol üstleniyor. Firma Polotech adını verdiği tişört ürünü ile günlük müşterilerinden profesyonel sporculara kadar birçok kullanıcının sağlığını ve yaşam kalitesini geliştirmeye çalışıyor. Tişörtün içinde yer alan gümüş ipliklere bağlı sensörler, giyen kişinin hareket verilerini, kalp ve solunum hızını, atılan adımları ve yakılan kalori miktarını kaydediyor.
Autodesk firması ise yukarıda anlatılan analitik yeteneklere sahip olmayan firmalar için bu hizmeti SAAS modeli üzerinden bulut tabanlı olarak veriyor. Böylece şirketler Autodesk ile verilerini paylaşıp, bunları kendileri adına izlemesini, içgörü çıkarmasını ve kendileri ile paylaşmasını talep ediyorlar.
Londra toplu taşıma şirketi olan Transport for London (TfL), insanların hangi rotaları kullandıkları konusunda bilgi edinip, bu bilgiler ile istasyonlardaki olağan dışı durumları kullanıcılar ile paylaşıyor. Böylece onlara sadece TfL kapsamında olmayan farklı alternatifler de önerebiliyor.
Kaggle bir kitle kaynak veri analizi yarışması platformudur. Şirketler veri problemlerini getirir ve Kaggle’ın veri bilimcileri en iyi çözüm için yarışır. Bunun karşılığında da ödül alırlar.
Kitapta toplam kırk beş firmanın veriyi nasıl kullandığı yer alıyor. Yukarıda yazdıklarım içlerinden sadece seçtiğim birkaç örnektir. O sebeple kitabı alır ve okursanız eminim çok daha faydalı olacaktır.
Hepinize iyi okumalar dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Merhaba kıymetli okuyucularım,
Yorumları denetlemeden siteye koyamıyorum. Maalesef uygun olmayan içerikler paylaşan kullanıcılar oluyor ve bunun siteyi ziyaret eden insanları olumsuz etkilemesini istemiyorum. Vaktimin darlığından her zaman yorumlarınıza da yanıt veremiyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim.