7 Kasım 2021 Pazar

“İş Yaşamında Başarısızlık İçin On Emir” Adlı Kitap Özeti

Sevgili okuyucularım merhaba,

Bugün yine iş yaşamı ile ilgili son dönemde okuduğum güzel bir kitabı sizler için özetlemek istiyorum. Kitap Coca Cola’nın başkanlığını yapmış Donald Keough tarafından kaleme alınmış olup, iş yaşamında uygunlandığında başarısızlığa götürmesi kesin olan on tavır ve davranışı anlatıyor.

Kitaba önsöz yazan Muhtar Kent, Keough için şunları söylüyor; “Kendisi Coca Cola’nın toplantı salonlarının gördüğü en büyük iletişimcidir. Söyledikleri bize ilham vermiş, hepimizin içinde yatan “yapıcı tatminsizliği” yani daha iyisini yapmak ve daha iyi olmak isteğini kamçılamıştır” demektedir.


Şimdi Başarısızlık İçin Gerekli On Emir’e hep beraber bakalım:

1- Risk almaktan vazgeçin. İnsanlar ne kadar küçük olursa olsun, bir şeyi elde ettiklerinde artık riskten vazgeçme isteği duyarlar. Bu insanın doğasında vardır. “Sahip olduğum bir şey var. Neden onu tehlikeye atayım?” Diye düşünürler. Yaşamlarımız zenginleştikçe ve daha rahat bir hale geldikçe, risk almaktan vazgeçme eğilimi güçleniyor. Fakat diğer taraftan meşhur yazar Oscar Wilde’nin dediği gibi “Dünyanın sahibi hoşnutsuz olanlardır.” Eğer bir şirket yeterince başarısızlık yaşamamışsa, yöneticileri yeterince hoşnutsuz değildir ve aldıkları maaşı hak etmiyorlardır. Daha önce web sitemde özetlediğim “Good To Great” adlı kitap da bundan bahsediyordu. O kitabı da incelemenizi tavsiye ederim.

2- Esnek olmayın. Eğer başarısız olmak istiyorsanız çevrenizdeki koşullar değiştikçe siz sakın esneklik göstermeyin. Eskisi gibi devam edin. Direnin. Başarısız olacaksınız. Machiavelli’nin dediği gibi “İnsanın trajedisi işte budur. Koşullar değişir ama insan değişmez.” Bu konuda en iyi örneklerden biri Ford’dur. Ford önceleri çalışanların günlük ücretini 5 $’a çıkartarak işçilerine kendi ürettikleri malı satın alma imkanı sunmuştu. Böylece onların sadakatini de kazanmış oluyordu. Bu fikir o zamanın şartlarında oldukça yenilikçiydi ve işe yaramıştı. Fakat Ford geçmişteki gibi düşünmekten vazgeçip bazı konularda ısrar etmeye başladı. Mesela şu sözü çok bilinir. “Siyah olduğu sürece istedikleri rengi alabilirler”. Tüketicilerin farklı renk istekleri olduğunu görmezden gelip onlara ısrarla siyah araba satmaya çalışmıştı. İster istemez diğer üreticiler de Ford’un pazar payını almaya başlamışlardı.

3- Kendinizi uzaklaştırın. Eğer başarısız olmak istiyorsanız herkesten en uzak olan yönetim katı hangisi ise, oranın en uzak köşesinde kendinize kocaman bir büro seçin ve kapınızı kapatın. Kendilerini herkesten uzak tutmak isteyenler için çok acıdır ama, başarılı şirketler tarihi bu tavrın tam tersini gösterir. Öyle ki iş dünyasının efsane olmuş isimlerinin pek çoğu, her düzeydeki çalışanını tanır ve onlarla iletişim kurmada olağanüstü bir yetenek gösterir. Uzak durmak insanı yabancılaştırır, dedikodulara ve zamanla baş kaldırmaya yol açar. Sokrates şöyle diyor, “Size sadık olanların, eylemlerinizi ve sözlerinizi övenler değil, hatalarınızı kibarca ayıplayanlar olduğunu bilin.” İkinci Dünya Savaşı’nda, Winston Churchill‘in tek görevi kendisine kötü haberler getirmek olan özel bir birim kurmuş olmasından alınacak dersler vardır.  Diğer taraftan Hitler, çarpışmaların son zamanlarına kadar savaşı kazanmakta olduğunu sanıyordu. Bir düşünüre göre “Bir çalışma masası, dünyayı izlemek için tehlikeli bir yerdir.” Bir diğer tabirle, çevresini sönük lambalarla donatan parlak ışıklara dikkat etmek gerekir.

4- Yanılmaz olduğunuza inanın. Yıllık şirket raporları; şirket felaketlerle dolu bir yıl geçirmiş olsa bile, beklenmeyen kur dalgalanmalarından olağan dışı kasırgaların etkisine kadar akla gelen her türlü nedenin suçlandığı pek başarılı çalışmalardır. Bu tavır şirketlerin gerçek sorunu belirlemelerine imkan tanımaz. Özellikle başarılı şirketler bu konularda daha fazla yanılgı içindedir. Çünkü bugüne kadar yapmış oldukları tüm faaliyetlerin doğruluğuna öyle inanırlar ki, bundan sonra da aynı politikalarla başarılı olacaklarına kesin gözüyle bakarlar. Oysa şartlar değişebilir ve işler beklendiği gibi olmayabilir. 

5- Faul çizgisine yakın oynayın. Eğer faul çizgisine yakın oynarsanız, ne müşterileriniz de ne de çalışanlarınızda fazla bir güven duygusu oluşturamazsınız. Kazan kazan ilişkisi yerine hep şirket kazansın ama müşteri zaman zaman kaybedebilir düşüncesi şirketleri uzun vadede başarısızlığa götürür. İncil’de söylendiği gibi, saygın bir isim büyük servetlere tercih edilmelidir. Bir görüşe göre de başarı, ilkelerinizi çiğnemeden elde ettiğiniz zaman daha kalıcıdır. Unutulmamalıdır ki, rahat bir vicdan gök gürültüsünde bile uyur.

6- Düşünmeye zaman ayırmayın. Bir bilgi çağında yaşadığımız söyleniyor. Bu doğru değil. Aslında veri çağında yaşıyoruz. Veriler 7/24, sürekli akıyor. Her yönden daha çok, daha hızlı veri üstümüze geliyor. Fakat bunları bilgiye dönüştürmedikçe kullanmamız mümkün olamıyor. Verinin fazlası olmaz diyorlar. Aslında verinin fazlası, veriyi kullanmayı zorlaştırdığından karar almamızı olumsuz etkiliyor. İnsan aynı anda bir makine gibi çok farklı verileri analiz edip bir sonuca ulaşamaz. O sebeple akıllı satış elemanları insanların almayı düşündüğü ürünleri hemen 2 veya 3 e indirip kolayca karar almalarını sağlamaya çalışıyorlar. Bunun yanında da, doğrulama tuzağı denilen psikolojik bir eğilim vardır. Benimsediğimiz görüşlerin neresinde hata olabileceğine bakmak ve bunların üzerinde düşünmek yerine, bunları doğrulamak isteriz. Oysa genel kanaat yanlış olabilir ve bu nedenle yanlış karar verebiliriz.

7- Sadece uzmanlara ve danışmanlara güvenin. Şirketler kendi öz değerleri yerine dışarıdaki uzmanlara veya danışmanlara güvenme eğilimine girebiliyorlar. Bazen karar alma noktasında zorlandıklarında, danışmanların söylediğine daha fazla itibar edip tüm stratejilerini buna göre değiştirebiliyorlar. Oysa şu bir gerçektir ki, her ne üzerine olursa olsun danışmanların her söylediği doğru çıkmamaktadır. Burada yapılması gereken çalışanlara daha fazla güvenip, onların önerilerini ve eleştirilerini dinlemektir.

8- Bürokrasinizi sevin. Eğer şirkette hiçbir şey yapılmasını istemiyorsanız, idari konulardaki kaygıların her şeyin üzerinde tutulmasını sağlayın. Bürokrasinizi sevin. Bu tarz organizasyonlarda çalışanlar katman katman yığılmışlardır, ancak müşteri kapıyı çaldığında evde kimse bulunmaz. Herkes toplantıdadır. Bu toplantılardan daha çok yazışma, daha çok e-posta, daha çok telefon konuşması, daha çok toplantı meydana gelir. Hatta çoğu kez, toplantı planlaması yapmak için bile toplantılar yapılır. Toplantılar, büyük bir bürokrasinin dinsel törenleridir ve bürokratlar hep koyu dindar olurlar. Yazara göre yetenekli bir personelin ayrılmasının en sık görülen nedenlerinden biri ne para, ne de işin güçlüğüdür. Bürokrasidir. Müşteriyi ilgilendirmeyen 50 tane iş yapmaya kalktığınızda, müşteriye hizmet etmeyen ve dolayısı ile yapılması zaten gerekmeyen işleri çok iyi yapan bireylerden oluşan 50 bürokrasi oluşturmuş olursunuz. Ünlü komedyen Fred Allen’in şu sözünü çok beğendim:

“Bir komite, tek başlarına hiçbir şey yapamayan ama bir araya gelerek hiçbir şey yapılamayacağına karar veren insanlar topluluğudur.”

9- Karışık mesajlar verin. Şirketin uygulamalarıyla şirketin stratejisi arasında bir paralellik olması gerekir. Örneğin bir şirket maliyet konusunda sektörde lider olmak istiyorsa, şirketin çalışanları ve yöneticilerinin de buna ayak uydurması gerekir. Mesaj denildiği zaman bunu sadece ağızdan çıkan sözler olarak anlamamamız gerekir. Mesajlar bazen söz ile bazen de yaptıklarımız ile verilir. Örneğin çalışanlarına hep yakın olduğunu iddia eden bir üst yöneticinin odasından hiç çıkmaması buna bir örnek olarak verilebilir.

10- Gelecekten korkun. Birinci yasada risk almamayı konuşmuştuk. Bunun temel sebebi aslında gelecekten korkmaktır. Unutulmaması gereken bir şey vardır ki, risk almaktan vazgeçmek de kendi başına ciddi bir risktir. Karamsarlığın en büyük sorunu, insanı mutlak biçimde felç etmesidir. İnsanlar kötü sonuçlardan öylesine korkarlar ki, çaresizlikle ellerini iki yana açıp, hiçbir şey yapmazlar. Gelecekten korkmak geleceğin başarısız olmasını garanti altına alır.

11- İşinize ve yaşama olan tutkunuzu yitirin. Kitabın adı On Emir olsa da yazar onbirinci emiri de koymuş. Birçok düşünürün belirttiği gibi ve insanların ve devletlerin yaşam amacında yer alan en önemli konu mutluluk arayışıdır. Bu da ancak bir şirket için müşterileri, markaları ve hayalleriyle bir bağ kurması ile mümkün olabilir.

Umarım beğenmişsinizdir. Keyifli okumalar dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Merhaba kıymetli okuyucularım,
Yorumları denetlemeden siteye koyamıyorum. Maalesef uygun olmayan içerikler paylaşan kullanıcılar oluyor ve bunun siteyi ziyaret eden insanları olumsuz etkilemesini istemiyorum. Vaktimin darlığından her zaman yorumlarınıza da yanıt veremiyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim.