Küresel, bölgesel veya ülkeler içinde yaşanan sorunlar ve küreselleşmenin olumlu etkisinin yanında olumsuz yanının da öğrenilmesi hem borç verenlere hem de borç alanlara daha dikkatli olmaları gereğini göstermiştir. Bu sebeple objektif olarak yapılan değerleme faaliyetleri önemli hale gelmiş ve gerek ülkeler gerekse de bu ülkelerdeki işletmeler analiz edilmeye başlanmıştır. Çünkü herhangi bir olumsuzlukta dış borcu olan bir ülkenin yaşayacağı sıkıntıların yanında o ülkeye borç veren ülke veya kurumların da sıkıntı yaşayabileceği göz önüne alınarak borç almak isteyen ülke veya kurumların kredi değerliliği ölçülmeye başlanmıştır. Ülkeler içinde de kredi talebinde bulunan işletmelerin de değerlemeye tabi tutulması gerekmiş ve bu sebeplerden dolayı kredi derecelendirme önemli bir gereksinim olarak karşımıza çıkmaya başlamıştır.
Kredi derecelendirmenin neden önemli hale geldiğini özetlediğimizde temelde aşağıdaki nedenler sayılabilir:[1]
- Uluslararası sermaye hareketlerindeki hızlanma ve yeni yatırım imkanlarının oluşması.
- Sermaye akımlarının finansal piyasalarda alım satıma konu olması.
- Büyüklü küçüklü bankalardan, tahvilleri elinde tutanlara kadar geniş bir kitlenin mali piyasalara ilgisinin artması.
- Ülkelerle ilgili olarak IMF’in “son ödeyici” (lender of last resort) rolünü oynamasının garanti edilmemesi.
Kredi derecelendirme kavramına geçmeden önce bu derecelendirmeye konu olan kredi değerliliğinin ortaya çıkartılması gerektiği vurgulanmalıdır. Kredi değerliliği denilince de akla fon talep edenlerin (elinde fon eksiği bulunanların) ihraç ettikleri borç niteliğinde olan menkul kıymetlerin anapara ve faizini vadesinde ve eksiksiz geri ödeme yeterliliğine ne ölçüde sahip olduklarını göstermek amacıyla bağımsız kuruluşlar tarafından yapılan değerleme sonucunun ifadesi akla gelmektedir. Daha özet bir tanımla derecelendirme, açılacak kredilerin zamanında ve tam olarak geri ödenmesi ihtimali hususunda uluslararası sermaye piyasalarındaki ölçütlere uygun ve objektif bir ölçü sağlamak amacıyla bir borçlunun ihraç ettiği menkul kıymete yatırım yapılması halinde yatırımcının yükleneceği riskin bulunmasına yönelik bir çalışmadır.[2] Böylece fon arz edenler fon talep edenleri ödeme güçlerine göre değerlendirebilecekler ve bu yatırımlar üzerindeki riski azaltabilecektir.
Yukarıdaki tanım her ne kadar makroekonomik bir tanım gibi görünse de bunu işletmeler düzeyine de uygulamak veya indirgemek mümkün görünmektedir. Çünkü işletmeler veya bir banka ile başka bir işletme arasında da bir fon akışı mümkün olmaktadır. Bu sebeple her işletme veya banka kendi riskini analiz edebilmek amacıyla diğer işletmenin kredi değerliliğini öğrenmeye gayret etmektedir. Bu sebeple çeşitli departmanlar kurulmakta veya dış kaynak kullanımı ile bu işte uzmanlaşmış işletmelerden yardımlar alınarak müşteri portföylerinin değerliliği ortaya çıkartılmaya çalışılmaktadır.
Dünyada yaşanan krizlerden sonra son derece önem verilen bir kavram haline gelen kredi derecelendirme, dünyada olduğu kadar ülkemizde de bu önemden kendine düşen payı almayı başarmıştır. Gelinen son noktada ülkemizde 2003 yılında SPK tarafından hazırlanan tebliğde kredi derecelendirmenin tanımı ve kapsamından aşağıdaki gibi bahsedilmektedir:[3]
“Derecelendirme faaliyeti; kredi derecelendirmesi ve kurumsal yönetim ilkelerine uyum derecelendirmesi faaliyetlerini kapsar. Derecelendirme yaptırılması ihtiyaridir. Ancak, Kurul tarafından gerekli görülen durumlarda derecelendirme yaptırılması zorunlu tutulabilir. Derecelendirme kuruluşları, ortaklıkların ve sermaye piyasası kurumlarının talepleri olmaksızın derecelendirme yapabilirler. Ancak, söz konusu derecelendirme sonuçlarının derecelendirme kuruluşu tarafından kamuya açıklanması, ilgili ortaklık ve sermaye piyasası kurumunun onayına bağlıdır.”
Son yıllarda oldukça fazla duymaya başladığımız kredi derecelendirme kavramının bu aşamaya gelmesinde ülkelere, finansal kuruluşlara ve işletmelere kattığı değerin anlaşılması önemli rol oynamıştır. Derecelendirmeler, yatırımcılara sadece belirtildiği gibi ülkelerin veya kurumların borç ödeyebilirlikleri üzerine değil belli yatırım araçlarının notlarının belirlenmesinde de yardımcı olmaktadır.[4] Bunu kısa bir örnekle özetlemek istersek, fiyatlarını belirlemek için müşterileri olan işletmelerin kredibilitelerine veya diğer bir tanımlama ile kredi değerliliklerine dikkat eden bir bankanın müşterileri için verilen borcu geri ödeyebilme yeteneklerine göre bir sınıflama yapmış olması o bankayı ileride karşılaşabileceği riskler konusunda aydınlatacak ve stratejik manada bugünden geleceği tasarlayarak bir risk yönetimi yapmasını sağlayacaktır. Bu örnek borç veren tüm işletmeler, kurumlar veya ülkeler için de geçerlidir.
Kredi derecesi bir kuruluşun finansal yükümlülüklerini zamanında yerine getirip getiremeyeceği hakkında verilen bağımsız bir görüş olduğuna göre bu görüşün kolay anlaşılır olması herkes için yorumlanabilir olmasını sağlamaktadır. Bu sebeple derecelendirme sonuçları sembollere dönüştürülmüştür. Semboller ise evrensel uygulamaya sahiptir. Yükümlülüklerini zamanında yerine getirme olasılığı en yüksek kuruluşa veya ülkeye verilen not AAA şeklinde belirlenmiştir. Kredi notu AAA’dan BBB derecesine kadar olanlar yatırım yapılabilirliği göstermekte daha altı ise yatırımcılar için riskli olarak nitelendirilmektedir.[5]
Kredi derecelendirmeye yukarıdaki kapsamda baktığımızda gerek genel ekonomiye gerekse de bir işletmenin faaliyetlerine ne ölçüde faydalı olduğunu anlayabilmekteyiz. Fakat bu kavramın ve bu kavram etrafında şekillenen modellerin özellikle bankalar için ne tür avantajlar sunduğunu özetlemek istersek aşağıdaki maddelerle karşılaşmaktayız:[6]
- Projelerin finansmanına destek sağlar.
- Stratejik kararların gözden geçirilme sürecinde yarar sağlar.
- Halka açılmada kullanılabilecek en etkili yöntemdir.
- Yabancı kuruluşlarla ortaklık ve birleşmelerde önemli rol oynar.
- Bankalar, kredilerin tahsil edilememe oranlarını ve dolayısıyla beklenen ve beklenmeyen kredi zararlarını daha doğru şekilde hesaplayabilmektedirler.
- Kredi derecelendirme amacıyla tasarlanan ve genellikle bir bankadan başka bir bankaya değişiklik gösterebilen skorlama modelleri risk ölçümüne daha standartlaştırılmış bir yapı getirmektedir.
- Derecelendirme modelleri çoğunlukla firmaların mali ve yönetimsel açılardan değerlendirilmelerini içermekte ve çok sayıda niceliksel ve niteliksel değerlendirmeyi baz almaktadırlar.
- Faiz oranlarının riske göre farklılaşmasını sağlar, böylece değerliliği yüksek yani riski az olan kuruluşların borçlanma maliyetinde önemli tasarruflar sağlanır.
- Kredi değerliliği yüksek olan bir bankanın mevduat maliyetinde önemli tasarruflara neden olur. Böylece devlet garantisi olmaksızın sisteme güven duyulmasını sağlar. Uluslararası finans çevreleri ile ilişkileri geliştirir ve dış kaynak kullanım maliyetinde tasarruf sağlar.
- Bu yaklaşımla bankaların atıl kaynak miktarı azalmakta, kullandırılacak kredinin maliyeti düşmekte, bankaların tutması gereken asgari sermaye miktarı azalmaktadır.
- Kredi derecelendirme şirketler üzerinde baskı yaratmaktadır. Bunun sebebi derecelendirme kuruluşlarının vereceği kredi notunun firmaların borçlanma maliyetleri üzerinde önemli etkiye sahip olmasıdır. Böylece işletmeler daha iyi kredi notu alabilmek amacıyla faaliyetlerine eskisine nazaran daha fazla özen göstermekte ve gereksiz harcamalardan kaçınmaktadırlar.
- Kredi derecelendirme faaliyetine dahil olmuş bir işletmenin bir bankadan kredi bulmasının kolaylaşması sağlanacaktır. Özellikle KOBİ’lerin derin sermaye yapılarının olmaması nedeniyle nakit ve gayrinakit kredilere ihtiyaçları daha fazla olabilmektedir. Fakat bu kredilerin geri ödenmesini teminen bankalar tarafından yüksek teminatla istenmektedir. Örneğin 10.000 USD tutarında verilecek olan bir işletme finansmanı kredisi için bir banka uygun gördüğü bir gayrimenkul üzerinde 1.dereceden ipotek talep edebilmektedir. Bunun altında birçok sebep bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi çoğu KOBİ’nin halen aile şirketi gibi yönetilmeye devam edilmesidir. Bir de buna mali verilerin sağlıksız olduğu bilgisi de eklenince bankalar alabildikleri kadar fazla teminatla çalışma yoluna gitmektedirler. Fakat bu işletmelerin sayıca fazla teminata konu olabilecek gayrimenkulleri olmaması sebebiyle yeterli finansman sağlayamamaktadırlar. Bu durumda kredi derecelendirmesi bağımsız bir işletme tarafından yapılan bir işletmenin kredi bulması evvele göre daha kolay hale gelebilecektir. Böylece hem doğru verilmiş krediler artacak hem de yanlış kredilerin önüne geçilecektir.
- Şirket yöneticilerini kuruluşlarına daha farklı bakmaları ve stratejik kararlarını yeniden gözden geçirmeleri için zorlar. Kurumların otokontrol sistemlerini ve yönetim kalitesinin gelişimini teşvik eder, etkinliği artırır.
- Kurumsal yatırımcıların piyasaya iştirakini arttırıp sermaye akışını kolaylaştırır.
- Ekonomiye güvenilir ve istikrar içinde gelişen mali piyasalar kazandırır. Dış kaynak teminini, piyasaların uluslararası piyasalarla bütünleşmesini sağlar. Genel risk düzeyini sınırlandırırken mali işlemlerin etkinliğini artırır ve büyümenin daha etkin finansmanını sağlar.[7]
Görüldüğü gibi kredi derecelendirme oldukça önemli ve aynı ölçüde gerekli bir mekanizmadır. Dünyanın önde gelen en büyük kredilendirme kuruluşlarından Standard and Poors gelirlerine göre dünya kredilendirme pazarının %40’ını, Moody’s %39’unu, Fitch de %16’sını elinde bulundurmaktadır. Finans piyasalarında “üç kız kardeşler” olarak adlandırılan S&P, Moody’s, Fitch pazarın %95’ini ellerinde bulundurmakta ve kredi notu dendiğinde ilk akla gelen isimleri oluşturmaktadırlar.
Fakat son küresel krizin oluşumunda kredi derecelendirme kurumlarının eksik, yetersiz veya adaletsiz değerlendirme yaptıkları yönünde kendilerine birçok eleştiri gelmiştir. Bu eleştiriler ve eleştirilerin sebepleri aşağıda listelenmektedir:
- Yönetim: Kredi derecelendirme kuruluşlarının kendi yönetimlerinde zayıflama dikkati çekmektedir. Bunun başlıca nedeni, sermayesi finans yatırımcılarına ait olan özel şirketler olmalarından ileri gelmektedir. Dolayısıyla yönetim hissedarların elinde bulunmaktadır.[8]
- Objektiflik: Derecelendirme kurumları yüksek matematik içeren objektif modeller kullandıklarını ifade etseler de bunların sonuçlarının yorumlanmasında buralarda çalışan deneyimli uzmanların bilgilerine ve öngörülerine başvurulmaktadır. Ayrıca tüm değerlendirme kriterleri genel kabul edilmiş bir veri (örneğin pazar payı) şeklinde değil subjektif yorumlar dahilinde veriye dönüştürülerek (örneğin rekabet gücü) matematiksel modellere girmektedir.[9]
- Heterojenlik: Derecelendirme işleminde her bir sektör için farklı kriterler uygulanmakta, sektörde uzmanlaşmış analistlerden yararlanılmakta ve derecelendirme sonuçlarının ilan edildiği yayınlar da sektör türlerine göre çeşitlenebilmektedir. Menkul kıymet derecelendirmelerinde kriterler vadeye ve türe göre de değişiklik gösterebilmektedir.[10]
- Şeffaflık: Bu kurumların nasıl değerlendirme yaptıkları konusunda şüpheler mevcuttur. Uygulamış oldukları matematiksel modelleri açıklamamakta diretmeleri de bu şüpheleri arttırmaktadır. Uygulamada derecelendirme şirketleri derecelendirme sürecinde hangi faktörleri dikkate aldıklarını açıklamakta, ancak bu faktörlerin nihai karar veya değerlendirmeyi ne ölçüde etkilediğini işletme sırrı olarak kabul edip kamuoyuna açıklamaktan kaçınmaktadırlar. Örneğin karlılık, öz kaynaklarla finansman veya aktif yapısı gibi kriterlerin kullanıldığı bilinmekte, ancak bu kriterlerin değerlendirmedeki ağırlığı ve önemi gizli tutulmaktadır. Bu konuda derecelendirme şirketlerine yüklenmiş yasal bir açıklama zorunluluğu yoktur.[11]
- Adaletsiz değerlendirme: Bu kurumlar krize girmiş ekonomileri AAA gibi dereceler ile değerlendirmekte ve bunları indirmekte yavaş davranmaktadırlar. Örneğin birçok gelişmiş ülkenin; Portekiz, İspanya, İrlanda, İzlanda, Yunanistan, Japonya gibi, notları bu ülkelerin krizden olumsuz etkilenmelerine rağmen uzun süre inmemiş ve yatırım yapılabilir seviyede kalmıştır. Hatta ülkemizin notunun neden artmadığı konusunda da Fitch Genel Müdürü Berker “Maaşlı bir çalışan olarak bankaya gittiğinizde ölçünüz sadece gelirinizdir. Ama tanınmış bir sanayici aileye mensupsanız kredi gücünüz daha geniştir. O nedenle zordaki ülkeleri, not açısından Türkiye ile kıyaslarken arkalarındaki Avrupa Birliği gücünü de unutmamak gerekiyor”[12] diyerek bu adaletsizliği bir ölçüde kabul etmiştir.
- Zamanlama: Piyasa uzmanlarına göre, kredi derecelendirme kuruluşlarının, kredi notu açıklama zamanlamaları kabul edilebilir değildir. Notların piyasalarda manipülasyon şüphesi yarattığını kaydeden uzmanlara göre, notların yeni gelişmeler ardından sürpriz bir şekilde değil, düzenli bir şekilde verilmesi gerekmektedir.[13] Derecelendirmenin güncel olması, ihraçcı firmanın kredibilitesi ile ilgili yeni bilgileri içermesi ve değişikliklere zamanında ve yeterli ölçüde reaksiyon gösterebilmesiyle sağlanabilecektir.
- Değerleme hataları: Özellikle 2004 ve 2007 yılları arasında başta ABD olmak üzere çeşitli ülkelerdeki yatırım bankaları yüksek oranda getiri sağlamaları nedeni ile içerisinde yüksek riskli konut kredilerinin de bulunduğu havuzu CDO (Collateralized Debt Obligation) ihraç etmek üzere bir kredi derecelendirme kuruluşuna onaylatmışlardır. Her ne kadar verilen derecelendirme notu yatırımcı için bir tavsiye niteliği taşımasa da, notu AAA ile BB arasında değişen düşük risk derecesine sahip ve yüksek getiri sağlayan bu borç senetleri bankalar, emeklilik fonları ve hedge fonlar tarafından yoğun şekilde tercih edilmiştir. Derecelendirme yapısına bakıldığında eşik altı kategorisindeki kredilere dayalı menkul kıymetlerin %96’sına A grubu derece verildiği görülmektedir.[14] Üç büyük kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, S&P ve Fitch son dönemde çeşitli ülke, şirket ve CDO’lara verdikleri tartışmalı notlar ile yoğun şekilde eleştiriye uğramışlar, bu baskılar sonucunda 2008 yılı içinde notu daha önce AAA olan pek çok yatırım aracının notunu ani şekilde düşürmüşlerdir.[15] Ayrıca birçok yatırımcı kredi derecelendirme kuruluşlarının bu yeni karmaşık ürünler hakkında değerlendirmelerine bakarak karar vermiştir. Kredi derecelendirme kuruluşları bu menkul değerlerin derecelendirmelerinde ciddi hatalar yapmıştır. Söz konusu menkul kıymetleri alanlar hakkında ipotekli konut kredisi tahsis eden kuruluşlarının yaptıkları değerlendirmeleri yeterli varsayarak kendileri gerekli incelemeleri yapmamışlardır.[16]
- Çıkar çatışmaları: Bankalarla ve diğer mali kuruluşlarla ilgili notlar veren rating kuruluşları bu firmalar tarafından finanse edilmektedir. Hal böyle olunca derecelendirme kuruluşlarının objektif değerlendirme yapma kaabiliyetleri azalmaktadır.[17] Bu sebeple derecelendirme kuruluşlarının kar amacı gütmeyen organizasyonlar olması gerektiğini savunan görüşler mevcut olsa da bunun günümüz iş dünyasında kabul edilebilirliği pek yoktur.[18] Bunun yanında IMF, kredi derecelendirme kuruluşlarının menkul kıymet satışı üzerinden pay alma esasına göre iş yaptıklarını ve bunun doğru olmadığını ileri sürmektedir. Bunun sebebi menkul kıymet çok fazla miktarda satılırsa, derecelendirme kuruluşu daha fazla para alacağı için, bu değerlendirme kuruluşlarının yüksek not vererek yatırımcıyı aldatma ihtimali doğmaktadır. Nitekim pek çok ülkeye ve şirkete haksız notlar verilebilmektedir.
- Tepki Süresi: Kredi derecelendirme kurumları değerlendirdikleri kurumların finansal anlamdaki performansını inceleyip ilgili kurumun nereye doğru gittiğini ölçmesi gerekirken çoğu kez iş olup bittikten sonra tepki vermektedirler. Örneğin Güney Amerika borç krizinde, 2001 yılındaki Arjantin’in ekonomik olarak çöküşünde, Enron’un iflasında ve son olarak Amerika’da ortaya çıkan küresel krizde gerekli refleksi gösteremeyip piyasalara yön vermede hataya düşmeleri konusunda eleştirilmişlerdir. Rusya ile ilgili değerlendirmelerde de derecelendirme kuruluşları başarılı bir süreç izleyememiştir. S&P, krizin başladığı Ağustos 1998’den önce Rusya’nın yabancı para cinsinden uzun vadeli borçlanma ülke notunu 9 Haziran 1998’de B + olarak açıklamış, kriz başlar başlamaz 13 Ağustos 1998’de Rusya’nın ülke notunu B–’ye, 17 Ağustos 1998’de CCC’ye, 16 Eylül 1998’de ise CCC –’ye düşürmüştür.[19] Ayrıca, önemli iflaslardan biri olan Enron’un iflas başvurusundan çok kısa bir süre öncesine kadar derecelendirme kuruluşları firmanın problemli olduğunu tespit edememiştir.
Görüldüğü gibi kredi derecelendirme kuruluşları aslında önemli bir ihtiyacı yerine getirmek için ortaya çıkmış olsalar da modern dünyada bu gerekliliklerini yerine getiremedikleri ve kendilerine yöneltilen eleştirilerde de önemli haklılık paylarının bulunduğunu belirtmek yerinde olacaktır.
[1] Nadide Sevil Halıcı, “Kredi Derecelendirme Şirketleri, Kredi Derecelendirmenin Belirleyicileri ve Etkileri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi SBE, 2005, s.7.
[2] Halıcı, a.g.e., s.8.
[3] SPK, SeriVIII, No: 40 sayılı Tebliğ, m. 4.
[4] İstanbul Altın Borsası, Para Piyasası Enstrümanları, İstanbul, 2002, s.71.
[5] Mustafa Mert Özdiler, “Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Ortak Sınıflandırma Uyumunun Ağırlıklı kapa Katsayısı Kullanılarak İncelenmesi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi FBE, 2010, s. 29.
[6] Kenan İşman, “Basel II Çerçevesi’nde Kredi Derecelendirme ve İMKB’de İşlem Gören Otomotiv Sektöründeki Bazı Firmalara Uyarlanması”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve sigortacılık Enstitüsü, 2009, s.42.
[7] T.C. Maliye Bakanlığı, Kredi Derecelendirme Kuruluşları, Ankara, 2005, s.4.
[8] Didem Eryar Ünlü, “Kredi notları ateşi ölçmek yerine, ateşi yükseltiyor”, http://www.dunya.com/kredi-notlari-atesi-olcmek-yerine-atesi-yukseltiyor-didem-eryar-unlu_99_0_yazar.html
[9] İşman, a.g.e., s.92.
[10] A.e.
[11] A.e., s.93.
[12] Dünya Gazetesi, “Merkez Bankası'nın Hamlesi Çok Doğru”, http://www.dunya.com/merkez-bankasinin-hamlesi-cok-dogru_113734_haber.html,
[13] Ünlü, a.g.e.
[14] Barkın Akçayer, “Kriz Teorileri Işığında Mortgage Krizi ve Etkileri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi SBE, 2009, s.27.
[15] Mehmet Yazıcı, “Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Krize Etkisi”, http://disbanklilar.org/infusions/koseyazilari/yazi.php?id=17
[16] Akçayer, a.g.e., s.29.
[17] Ekodialog, “2008 Gloobal Krizi”, http://www.ekodialog.com/Makaleler/2008-ekonomik-krizi-etkileri.html,
[18] İşman, a.g.e., s.94.
[19] Mustafa Erkan, Mustafa Yaşar Demircioğlu, “Ülke Derecelendirmesinin Ekonomik Kamu Düzeni Üzerindeki Etkisi”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.I, No:1, 2010, s.118
Eğer ödenmemiş faturaları var mı? Eğer borcu var mı temizlemek istiyor? Sen misin
YanıtlaSilmali aşağı ve bir iş kurmak gerekiyor? Bankası
kötü kredi bir sonucu olarak aşağı çevirdi? Gibi artık endişe
Finansal Geliştirme Hizmetleri düşük de size kredi vermeye istekli olduğunu
faiz rate.If bizim kredi teklifi ilgilenen ve isteyen
bir kredi için başvuruda, bu iletiyi yanıtlarken tarafından bugün bize ulaşın ya da yok
basitçe yoluyla bize bir e-posta gönderin: markfunds002@outlook.com:
BAŞVURU KİŞİSEL VERİLERİ
İlk adı.:
Orta
Cinsiyet:. Adı.:
Soyadı.:
Medeni Durumu.:
Milliyet.:
Meslek.:
Adres 1.
City.:
Cep telefonu No:
House Telefon No:
E-posta Adresi.:
Miktar Gerekli.:
Kredi süresi.: