15 Şubat 2013 Cuma

Halka Arz Faaliyetlerinin Olumlu ve Olumsuz Yönleri ile Değerlendirilmesi

Halka arz son dönemlerde hem ülkemiz hem de dünya ekonomisinde önemli hale gelmeye başlamıştır. Özellikle alternatif yatırım araçlarındaki getirinin gittikçe azalması, borsa işlemlerine olan ilgiyi arttırmaktadır. Fakat her ne kadar halka arz faaliyetlerinin işletmeler üzerinde olumlu etkileri olsa da olumsuz özellikleri de ulunmaktadır. Bu yazıda her iki durumun gösterilmesi amaçlanmaktadır.

Halka Arzın Olumlu Yanları

Halka arzın işletmelere katacağı faydalar oldukça fazladır. Bu sebeple, her yıl yeni yeni işletmeler borsalarda işlem görmek amacıyla borsa idarelerine başvurmaktadırlar. İşte bu yararlar aşağıda özetlenmektedirler:
§     Finansman ve kaynak sağlama
§     Likidite sağlamak
§     Yurtiçi ve dışında tanınma
§     Kurumsallaşma
§     İkincil halka arz imkanı
§     Bankalarla pazarlık gücü
§     İşletme değerinin kolay bulunabilmesi
§     İşletmelerin finansman kaynaklarını çeşitlendirerek riski dağıtmaları
Halka arz talebinde bulunan firmaların önemli bir kısmı bu taleplerini finansman sağlama sebebiyle yapmaktadırlar. Bilindiği gibi işletmenin fon kaynakları, iç kaynaklar ve dış kaynaklar olarak ikiye ayrılabilir. İç kaynaklar sermaye olarak ortaya çıkarken, dış kaynaklar da banka kredileri, tahvil ihracı, piyasaya borçlar vb. başlıklar altında toplanabilir. Görüldüğü gibi dış kaynakların neredeyse tamamı faiz gideri sağlayan borçlanma türleridir. Oysa iç kaynaklar arasında yer alan sermaye her ne kadar bedelsiz bir kaynak olmasa da işletmenin ettiği kar üzerinden nemalanacaktır. Bu da işletmenin üzerinde diğer borçlar kadar büyük bir baskı yaşamaması anlamına gelecektir.
Yukarıdaki kapsamda yapılan bir halka arz ile elde edilecek bir kaynak da faizsiz bir kaynak olacaktır. İşletme sadece elde ettiği kar üzerinden kendisine yatırım yapanlara kar dağıtımı yapacaktır. Bu da işletme için ciddi bir rahatlık demektir. İşletmeler için finansman sağlama yönünde tercih edebilecekleri araçlar ve karşılaştırmaları aşağıdaki tabloda gösterilmektedir. Buna göre halka arz faizsiz bir finansman yöntemi olma özelliğinden dolayı çok mantıklı bir finansman yöntemi olarak önümüzde durmaktadır.
Finansman Yöntemleri
Vade
Dönem İçinde
Nakit Çıkışı
Vade Sonunda
Nakit Çıkışı
Halka Arz
Süresiz
Temettü
Yok
Tahvil İhracı
Uzun
Faiz
Anapara+Faiz
Finansman Bonosu
Kısa
Yok
Anapara+Faiz
Banka Kredisi
Uzun-Kısa
Faiz
Anapara+Faiz

Bir diğer önemli halka arz sebebi de sağlanacak fonların nakit olmasıdır. Bilindiği gibi halka arz yapılmadan önce yatırımcılardan talep toplanırken, kendilerinden hisse almak istedikleri tutarların bloke edilmesi istenir. Bloke edilen bu nakit miktarı, satış gerçekleştikten sonra işletmeye aktarılır. Özellikle likiditenin çok önemli olduğu bu zamanlarda işletme için faizsiz nakit sağlamak oldukça tercih edilir olmaktadır.
İşletmeler için bir diğer önemli husus olan bilinirliğin artması da halka açılma sayesinde üst seviyede gerçekleşebilecektir. Böylece işletmeler hem yurtiçi hem de yurtdışında daha fazla tanınacak ve bu bilinirlik işletmenin pazarlama faaliyetlerinde olumlu etkide bulunacaktır. Hatta yurtdışı pazarlarında daha kolay müşteri bulan işletmeler, uluslararası ticarette önemli yol alacaklardır.
Halka açılmak ve hisse senetlerinin menkul kıymet borsasında işlem görmesini sağlamak ile işletmeler, sermaye piyasasının denetim mekanizmaları sayesinde kurumsallaşma süreçlerini de hızlandırmakta ve aile tipi organizasyonlarından kurtularak modern yönetim tekniklerine daha kısa sürede kavuşabilmektedirler.
Yukarıda anlatılanlara ek olarak işletmeler; hisse senetleri evvelce halka arz edilmiş ve dolayısı ile borsada işlem görmekte iken yatırım ve benzeri ihtiyaçları nedeniyle ortaya çıkan ek kaynak gereksinimlerini mevcut ortaklarının rüçhan haklarını kısıtlamak suretiyle gerçekleştirebilecekleri ikincil halka arz ile karşılamak suretiyle yeniden bir finansman imkanı yaratabilirler. Bu da ancak evvelce halka arz edilmiş işletmelerde gerçekleşebilecektir.
Ayrıca bu tür bir finansman yönteminin tercih edilmesi; işletmelerin borçlanma kapasitesinin arttırılması, risklerin dağıtılması, finansal esneklik kazandırılması, mali krizlere karşı dayanıklığının arttırılması sebebiyle bankalar ile olan ilişkilerinde işletmeler daha fazla pazarlık gücü elde etmelerini sağlayacaktır. Ayrıca bankalar, bu tür işletmelerin mali tablolarına diğerlerinden daha fazla güvenecekleri ile daha düşük maliyetli borçlanma imkanı da elde edilebilecektir.
Son olarak da işletmeler şeffaf bir ortamda borsada işlem gördüklerinden ve yüzde kaçının halka arz edildiği, kaç hisse senedinin borsada işlem gördüğü gibi bilgiler bilindiğine göre işletmenin değerinin bulunması zor olmamaktadır. Bu da işletme sahiplerinin işletme değeri hakkında daha bilinçli olmalarını sağlamaktadır.  
Halka arz yukarıda sayılan faydalarının yanında istenenmeyen bazı durumlar da ortaya koyabilmektedir. İşletmeler halka arzın kendilerine sağlayacağı faydalar yanında üzerlerinde yaratacağı maddi veya manevi maliyetlerin de bilincinde olmalıdırlar. Bunu yeterince yapmayan işletmeler halka arzlarında beklenen katkıyı sağlamayabileceklerdir.
Halka arzın olumsuz özelliklerine değindiğimizde aşağıdaki hususlar ile karşılaşmaktayız:
§  İşletme kontrolünün kaybedilmesi: Halka arz edilmemiş işletmelerde işletme yönetimi ve denetimi belli kişilerin elinde toplanmıştır. Ortak sayısı halka arz sonrası fazlalaşacağından işletmenin karar alması güçleşebilir ve işletme eski ortaklar tarafından daha zor yönetilir hale gelebilir. Fakat işletmeler her ne kadar bunu ciddi bir sorun olarak görseler de oydan yoksun hisse senedi ihracı ile bu sorun giderilebilir.
§  İşletmeye biçilen değerin tam olarak borsaya yansımaması: İşletmeyi kuranlar yıllar boyunca yaptıkları yatırımın geri dönüşünü sağlamaya ve faaliyetlerinden kar etmeye çalışırlar. Bu sebeple işletmenin yeni yeni kar etmeye başladığı zamanlarda yapılacak bir halka arz sebebiyle yatırımcılar işletmenin bugünkü durumu ve gelecek getirilerine göre karar verme durumunda olacaklarından en baştan böyle bir işletmenin kurulmasının ne kadar büyük bir maliyetle olabileceği konusunda bilgi sahibi olamayabilirler. Bu da işletmeyi halka arz etmeyi düşünen yöneticiler ile yatırımcılar arasında fiyat farklılıkları yaratabilir. Bu sebeple halka arz ya yanlış fiyattan yapılıp ilerleyen dönemlerde düşüşler yaşanabilir ya da düşük bir fiyattan halka sunulup işletme sahiplerini hayal kırıklığına uğratabilir.
§  Halka açılmanın maliyetinin yüksek oluşu: Halka açılan işletme bazı sorumluluklara sahip olmaktadır. Buna göre, işletmeler belli dönemlerde finansal raporlar hazırlamalı, bunları kamuoyuna duyurmalı, işletme hakkında çıkan haberler veya iddiaları yanıtlamalı, yatırımcıları periodik olarak bilgilendirmelidir. Bu bilgilendirmelerin de ticari sırları barındırabileceği endişesi de işletme ortaklarını düşündürmektedir. Bunun dışında halka arz esnasında SPK ve IMKB ile yürütülen çalışmalar esnasında gerekli yasal harçları yatırmalı, aracı kurum için aracılık komisyonu ödenmeli, piyasayı halka arz konusunda bilgilendirmek için reklam ve tanıtım faaliyetlerine başlamalıdır. Bunlar oldukça maliyetli bir süreç içinde gelişmektedir.
§  Yöneticilerin görev ve sorumluluklarının artmasının getirdiği külfet: Halka arz faaliyetleri tamamlandıktan sonra genel kurul mevcutu da artacaktır. Bu sebeple, halka arz edilmiş olan hisse senetlerini almış ve işletme faaliyetleri hakkıda bilgi sahip olmak veya yönetime aktif katılmak isteyen hissedarlar bir çok konuda yönetime sorular yöneltebileceklerdir. Bu da yöneticilerin sorumluluğunun ve görevlerinin artması anlamına gelmektedir.
§  İşletmenin yeni bir otoritenin denetimine girmesi: Halka arz faaliyetini gerçekleştirmiş olmakla işletme SPK’nın denetimine girmiş olmaktadır
§  Hisse senetlerine yeterli talep olmaması durumunda yaşanacak itibar kaybı: Eğer halka arz beklendiği gibi geniş yatırımcı kitlesine ulaşamaz ve işletme hisse senetlerine talep gelmez ise, bu işletme için ciddi bir imaj kaybı olabilecektir. Bu aynı zamanda toplumun işletmeye bakışını belirleyeceğinden işletmeyi finanse edenler veya evvelce yapılmış olan halka arz varsa ellerinde hisse senedi bulunduranlar işletme ile olan ilişkilerini kesmeye çalışabileceklerdir.

Görüldüğü gibi, halka arzın hem olumlu hem de olumsuz özellikleri bulunmaktadır. Fakat yukarıda bahsedilenlerden anlaşıldığı kadarıyla halka arz faaliyetlerinin getirileri götürülerinden fazladır. Bu sebeple, belli bir büyüklüğe gelmiş ve halktan talep göreceğine inanan işletmelerin halka arz faaliyetlerine başvurmaları olumlu görünmektedir.

Hedge Fonların Finansal Çalkantılardaki Rolleri

Hegde fonların finansal sistem içinde artan ağırlıkları söz konusu fonların makro ekonomik veriler üzerinde de etkili olması sonucunu doğurmuştur. Bu fonların risk iştahlarının fazla oluşu, özellikle kısa zamanlarda büyük karlar elde etmek zorunda oluşları, yaptıkları işlemler sonucunda bir ülkede yaşanabilecek politik veya siyasal gelişmeleri umursamaz tavırları hükümetlerin söz konusu fonlara hep tereddütlü yaklaşmalarına sebep olmuştur. Kısa zamanda yer değiştirebilme özellikleri de hükümetlerin sıcak paranın ülke dışına çıkabileceği endişesi yaşamasına sebep olmuş ve bu fonların üzerine gidip düzenlemeye tabi tutmayı görmezden gelmişlerdir.

Fakat bu fonlar ülke içindeki likiditenin en büyük temin edicilerinden gibi görünseler de zaman zaman en büyük eriticilerinden de olabilmektedirler. Meksika, Malezya, Türkiye gibi birçok ülke kısa zamanda dışarı çıkan büyük montanlı sıcak paradan dolayı likidite krizine girmişlerdir. Bu dalgalanlanmaların ardında da bu fonların yer almış olması söz hedge fonların zararlı yönlerine yapılan eleştirilerindeki haklılığı güçlendirmektedir.

Örneğin, 1990’ların başındaki en büyük hedge fonlardan birisi olan George Soros’un yönetimindeki Quantum adlı hedge fonun İngiliz ekonomisi üzerindeki derin etkisinden bahsedebiliriz. Evvelki bölümlerde de belirtildiği gibi George Soros, 1992 yılında Sterlin’de aldığı pozisyonlarla oldukça yüksek kazanç elde etmiştir. Finans tarihinde tartışmalara konu olan ve literatüre “Kara Çarşamba” olarak geçen bu çalkantıda söz konusu fonun payı oldukça büyük olmuştur.[1] Ayrıca Malezya’da yaşananlar ve Malezya liderinin Soros hakkında sarfettiği sözler hedge fonların ülke ekonomileri üzerinde ne kadar etkili olduğunu göstermek açısından oldukça manidardır.

Yukarıda da bahsedildiği gibi yüksek kar elde etme beklentileri ile bir çok hedge fon yatırım yaparken ucuz maliyetli dövizleri seçerek bunlar üzerinden borçlanmakta ve gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımlara yönelmektedirler.

“Carry trading” yani taşıma ticaret adı verilen bu sistem ile düşük maliyetli bir döviz cinsi seçilip bunun üzerinden borçlanılır. Buna örnek vermek gerekirse, Japon Yeni borçlanılıp ve bu parayla Amerikan Hazine Bonosu satın alınabilir. Japon bonosu %0,5 faiz vermesine rağmen ABD bonosu %5 faiz taahhüt ediyorsa kar %4,5 olacak demektir. Hatta ABD bonosundan daha yüksek faiz veren ülkelerin bonolarının alındığı düşünülürse (özellikle Türkiye’de bono faizlerinin %20’ler seviyesinde olduğunu düşündüğümüzde) o zaman kar gerçekten çok yüksek bir seviyeye ulaşabilmektedir.

Carry trade, piyasalarda genelde yen üzerinden yapılmaktadır. Çünkü Japon Yeni faizlerinin bilindiği üzere çok düşük olması, Japon Merkez Bankası’nın eskiden beri içinde bulunduğu deflasyondan çıkamaması ve faiz artışı için bir belirti gösterememesi carry trade piyasalarda borçlanmanın Yen’den yana olmasını sağlamaktadır. Fakat Japon Merkez Bankası’ndan gelebilecek herhangi bir faiz artırımı ciddi para akımlarına neden olabilmektedir. Bu yüzden tüm dünya Japon piyasalarını izlemekte ve o piyasadaki en ufak değişimler global çalkantılara yol açabilmektedir.

Konuya hedge fonlar açısından baktığımızda ise bir çok fon diğerleri gibi Japon Yen’i üzerinden borçlanarak TL bazlı yatırımlara girmiş ve ve aralarındaki %20’ye varan faiz farkından yararlanmaya çalışmıştır. Diğer bir tabirle JPY ile TL arasında carry trade yapmıştır. (Belirtilen politikalar 2002 sonrasında ülkemizde TL’ye olan talebi arttırmış ve TL hep talep gören ve fiyatı diğer para birimlerine göre değerli kalan bir para birimi olarak göze çarpmıştır. Bu da TL’nin beklenenin üzerinde bir değer kazanmasına ve bir TL balonu oluşmasına sebep olmuştur.)

İzlenen bu politikalar hemen herkesin aklına döviz riski sorununu getirmektedir. Fakat uzun zamandır yerinde sayan JPY’nin özellikle Japonya Merkez bankası tarafından faizlerin arttırılmayacağı beklentisi ile ileride de bu şekilde bir seyir izleyeceği zannedilmiştir. Bu şekilde devam etmesi halinde yaklaşık %20 getiri (iki ülke hazine bonoları arası faiz farkı) elde edilmesi beklenirken TL’nin dünyadaki önemli para birimleri karşısında değer kaybetmesi sebebiyle JPY’nin TL karşısındaki değeri aşağıdaki grafikte de gösterildiği gibi 2008 yılının son çeyreğinde %50 civarında artmıştır. Bu sebeple JPY borçlanan ama TL yatırımlar yapan hedge fonlar da söz konusu durumdan ciddi zararlar açıklamışlardır. 

 

Japon Yen’inin Türk Lirası Karşısındaki Değişimi

(Kaynak: TCMB, “Japon Yeni”, 

Aslında sadece hedge fonlar değil benzer fikre sahip olan yatırımcılar da söz konusu zararları ilan etmişlerdir. Elbette hedge fonların yatırımlarını kendi yatırımların örnek alan yatırımcılar üzerinde hedge fonların etkisi daha büyük olmuştur.

Bilindiği gibi finansal piyasalarda yaşanan olumsuzluklardan hedge fonların varlıklarının da etkilenmesi ve söz konusun fonların zarar etmeleri halinde büyük bir itibar ve gelir kayıplarına uğrayacakları aşikardır. Bilindiği gibi hedge fonların evvelce de belirtildiği üzere iki temel gelir kalemi vardır. Bunlar; performans primleri ile yönetim komisyonlarıdır. Zarar eden bir hedge fonun varlıklarının azalacağı beklenebilecektir. Bu durumda varlıklar üzerinden alınan komisyon getirisinde ciddi bir düşüş yaşanacaktır. Aynı zamanda kar elde edemeyen hedge fonlar performans primi de alamayacaklardır. Bu da önemli bir kayıptır. 

Yukarıda belirtilen durumlar ile karşılaşan hedge fonlar müşterilerini kaybetmemek için çeşitli yollara başvurabilmektedirler. Bunlardan ilki Renaissance Technologies adlı hedge fonun yaptığı gibi 3 milyar dolar seviyesinde zarar eden varlıklarından %1’lik yönetim komisyonunu almamaya gitmek olabilmektedir. Her ne kadar bu aksiyonlar alınsa da hedge fonlar bunları kamuoyuna açıklama yapmadan gerçekleştirmek istemektedirler. Örneğin Renaissance Technologies hedge fonu söz konusu durum ile ilgili hiç bir yorum yapmamıştır.[2]



[1] Wikipedia, “Hedge Fund”,  http://en.wikipedia.org/wiki/Hedge_fund
[2] Gerelyn Terzo, “Re-Starting A Hedge Fund?”,  Investment Dealers' Digest, Cilt: 75 Sayı: 2, 2009, s.21.

Bilinen En Büyük Hedge Fon Skandallarından Biri Olarak Madoff Skandalı

Hedge fonların denetime tabi olmamaları sebebiyle serbestçe yatırım yapabildikleri, hızlı yer değiştirdikleri ve kontrol altına alınamadıkları ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar kendileri ile ilgili çeşitli regülasyon talepleri yasalaştırılmaya çalışılsa da bu şu ana kadar başarılı olmuş gibi görünmemektedir. Hatta Amerikan hazinesi yaptığı bir açıklama ile hedge fonların kontrol edilebilmesi amacıyla geliştirilmiş olan “Hedge Fon Standartları Kurulu”nun sadece 34 hedge fon tarafından imzalandığını fakat imzalaması gereken en az 1.000‘in üzerinde hedge fon bulunduğunu kabul etmektedir. Bir anlamda ABD’de söz konusu durumda çaresiz kalmaktadır.[1]

Denetleme mekanizmasının bu kadar aciz kalması da bir çok operasyonel riski (sahtekarlık da içeren) de beraberinde getirmektedir. Son dönemde yaşanmış olan Bernie Madoff skandalı bunun en önemli ve en güncel örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bernie Madoff New York kökenli bir Yahudi olup finans piyasasının en önde gelen isimlerinden birisi olarak bilinmektedir. Nasdaq endeksinin kurucusu ve ilk başkanı olmasının yanı sıra, hayırsever bir vatandaş olarak da bilinen hatta Kongre’nin finans sektörünün denetlenmesi konusunda görüşüne başvurduğu en itibarlı isimlerinden birisidir. Yahudi olması ve Yahudi kurumlarını desteklemesi nedeniyle de ABD’nin başta New York olmak üzere Yahudi topluluğunun parasını güvenerek yatırdığı bir sembol isim olarak bilinmekteydi. Ancak ABD’de başlayan ve tüm dünyayı saran ekonomik kriz Madoff’un da sonunu getirmiş ve belki de krizden daha da büyük bir şaşkınlık yaratmıştır. Aslına bakılırsa Madoff skandalının ortaya çıkma nedeni finansal krizin yapısal etkilerinden ziyade Madoff’un saadet zincirini çevirecek nakit akışını sağlayamaması gibi bir nedene dayandığı ortaya çıkmıştır.[2]

Olayın özüne değinildiğinde ise karşımıza şu tablo çıkmaktadır. Madoff 50 yıllık itibarı ile topladığı paraları hedge fonlarda değerlendiriyormuş gibi yaparak aslında bir titan zinciri kurmuştu. Hedge fonların denetlenememesi sebebiyle Madoff da yatırımlarını hedge fonlarda tuttuğuna herkesi inandırmayı başarmıştı. Aslında yatırım yapmıyor ya da risk almıyor tersine yeni gelenlerden aldığı parayı eskilere kar payı olarak dağıtıyordu. ABD’de “Ponzi scheme” olarak bilinen bu yöntemin Madoff gibi karmaşık finansal oyunun kurucularından biri tarafından yapılabilecek olması elbette hiçbir zaman ihtimal dahilinde görülememiştir.

Fakat Madoff’un oyunu çok uzun süren, çok geniş alanlara ulaşan ve tarihteki benzer zincirlerden çok daha derin etki eden, 50 milyar doları aşan boyutlara varan bir duruma erişmiş ve bu şema yaklaşık bir yüzyıl önce ismini veren Bostonlu dolandırıcı Charles Ponzi’nin cılız bölgesel hırsını tamamen bastıran dünya çapındaki ilk saadet zinciri olarak sonuçlanmıştır.[3] Madoff vakasında zarar elde edenler ve zararları aşağıda gösterilmektedir.

 

Madoff Skandalı Sonrası Kayıplar

YER
TUTAR
Danışmanlık şirketi Fairfield Greenwich Group
7,5 milyar dolar
İspanya'dan Santander bankası
3 milyar 200 milyon dolar
İngiliz HSBC
1 milyar dolar
Fransız Natixis bankası
617 milyon dolar
İngiliz RSB bankası
612 milyon dolar
Fransız BNP Paribas bankası
480 milyon dolar
İspanya BBVA bankası
452 milyon dolar
Yatırım grubu Man Group
360 milyon dolar
İsviçreli Reichmuth bankası
332 milyon dolar
Japon Nomura Holdings
304 milyon dolar
Japonya'da Aozora bankası
137 milyon dolar
İtalyan Unicredit
103 milyon dolar
İsviçreli Benedict Hentsch & Cie bankası
48,3 milyon dolar
Fairfield kenti çalışanları
41,9 milyon dolar
Emlak zengini Mortimer Zuckerman
30 milyon dolar
Phoenix Holdings
15 milyon dolar
Sigorta ve finansal hizmetler şirketi Harel
14,3 milyon dolar
Fransız Societe Generale bankası
13,7 milyon dolar
Fransız Credit Agricole bankası
13,7 milyon dolar
Robert I. Lappin Vakfı
8 milyon dolar
Nordea
6,6 milyon dolar
İsviçreli Neue Privat bankası
5,25 milyon dolar

(Kaynak: Zaman, “Madoff, Suçunu Kabul Etti”,  http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=824698&title=madoff-sucunu-kabul-etti )

Madoff örneğinin orijinal tarafı ise skandalın etkisinin reel sektörü anında etkilemiş olmasıdır. Zira yıllar süren güven inşası neticesinde birikimlerini Madoff fonunda değerlendiren başlıca Yahudi kuruluşları anında zarara uğramıştır. Sayısız Yahudi bireyi ve kuruluşu ciddi bir zarara uğramış ve sonuçta Amerikan Yahudi topluluğu üzerinde Hitler’in ilk Yahudi pogromu olan “kristal gece”nin etkisini yaşamıştır. Madoff da 12 Mart 2009 tarihinde çıkartıldığı mahkemede yapmış olduğu işin yanlış olduğunu ve dolandırıcılık yaptığını kabul etmiştir.

Madoff vakasında çıkartılabilecek dersler aşağıda listelenmiştir:[4]
  • Hedge fonlar üzerinde denetim eksikliği ortaya çıktı.
  • Ekonominin temeli olan güvenin bu sefer Madoff lehine ve yatırımcılar aleyhine döndüğü ancak yine de en temel etken olduğu ortaya çıktı.
  • Hiç kimsenin gerçekten güvenilir olma özelliğine sahip olmadığı ortaya çıktı.
  • Yahudi topluluğu Madoff skandalından sonra iç sorgulamaya yöneldi. Bir kısım Yahudiler davaları için ahlaksızlık yapmanın şart olduğunu savunsa da Madoff skandalının bir çok ihtiyaç sahibini de olumsuz etkilemesi hedge fonların Yahudiler açısında da ahlaki bir eleştiriye tabi tutulmasına yol açtı.

Yukarıdaki yolsuzluk olayı dışında Manhattan Capital vakasının da incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Söz konusu hedge fonun yöneticisi olan Michael Berger müşterilerini yanıltarak birkaç yüz milyon dolar zarar etmelerine sebep olmuştur. Bu vaka SEC tarafından 2004 yılında hedge fonların denetlenmesine yönelik tekliflerinde kullanılmak üzere ciddi bir argüman olarak ortaya konulmuştur.[5]

Hedge fon skandallarını özetlemek istersek aşağıdaki tablo bize yardımcı olabilecektir.

Hedge Fon Skandalları

Hedge Fon
Tahmini Zarar
Tarih
Bernard L. Madoff Investment Securities
$ 20 Milyar
Aralık 2008
Petters Group
$ 3.5 Milyar
Eylül 2008
Bear Stearns Asset Management
$ 1.6 Milyar
Temmuz 2007
Manhattan Capital Management
$ 393 Milyon
Ocak 2000
Bayou Management
$ 350 million         
Eylül 2005

(Kaynak: Matthew Goldstein, “The Humbling Of Hedge Funds”)

Görüldüğü gibi son zamanlarda mortgage krizinin etkisini arttırması ve bir çok finansal işletmenin özellikle hedge fonlara yaptığı yatırımdan dolayı önemli miktarda zarar açıklaması, ayrıca ortaya çıkan yolsuzluklar; ABD’deki üst otoriteleri bu konuda daha hassas davranmaya yöneltmiştir. Kuzey Amerika Menkul Kıymet İdarecileri Birliği (The North American Securities Administrators Association) 30 Ocak 2009 tarihinde yaptığı bir açıklamada Kongreyi hedge fonların regüle edilmesi konusunda göreve çağırmıştır. Düzenlemeye tabi işlemler için 2004 ile 2007 yılları arasında 8.300 civarında yaptırım uygulanmış olan ABD’de 178 milyon dolar ceza kesilmiştir. Usulsüz işlemler için de 2.700 yıla kadar hapis cezaları istenebilmiştir.[6] Fakat hedge fonlar konusunda yapılamayan düzenlemeler söz konusu cezai yaptırımların hedge fonlar için geçerli olabilmesini engellemektedir.

İşte yukarıda belirtilen nedenler ve aşağıda ekonomik etki kısmında bahsedilecek olaylardan dolayıdır ki, Alternatif Yatırım Yöneticileri Birliği (Alternative Investment Managers Association-AIMA) genel sekreteri Andrew Bake yaptığı açıklamada hedge fonların birer imaj problemleri olduğunu kabul etmektedir. [7]


[1] Leah Milner, “Hedge Funds Shun Standards' Scheme”,  Money Marketing, s.3
[2] Hasan Özel, “Madoff Skandalının Anlamı”,  http://www.haber10.com/makale/13873/
[3] Diana Henriques , “Dünya Bu Saadet Zinciri Için Yeterince Büyük Değil”, http://www.dunyagundemi.com/yenisite/index.php?option=com_content&task=view&id=246&Itemid=63
[4] Özel, a.g.e.
[5] Chidem Kurdas, “Does Regulation Prevent Fraud? The Case of Manhattan Hedge Fund”,  The Independent Review, Cilt: 13, Sayı: 3, 2009, s.325.
[6] Andrew Ackerman, “Securities Administrators Urge Regulation of Derivatives, Hedge Funds”,  Bond Buyer,  p.5.
[7] Milner, a.g.e.