19 Ağustos 2014 Salı

AB Tarihçesi, Ülkeleri ve Euro Kullanımı


Dünyamız insanoğlunun oluşumundan bu yana yüzyıllarca devletlerin kurulduğu, sonrasında da bu devletlerin yıkıldığı, söz konusu devletlerin yıkılmasa da siyasi rejimlerinde önemli değişimlerin meydana geldiği bir yer olarak akıllarda kalmıştır. Özellikle yeni kıtaların bulunmasından sonra teknolojileri diğerlerine göre daha fazla gelişmiş olan bir çok devlet kendilerine daha ucuz doğal kaynaklar bulmak, bir başka deyişle kendilerine sömürgeler edinmek istemiştir. Böylece yerel halk büyük zararlar görmüş ve bu yüzyıllarca devam etmiştir.

Yukarıda belirtilen olaylar gerçekleşirken bir yandan da sömürgecilikte giderek sınırlara yaklaşılmış ve Almanya gibi teknolojisi oldukça ileri seviyede olan fakat henüz yeterince sömürge elde edememiş bazı devletler bu olaylardan rahatsız olmuşlardır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında pazarların daralması ile büyük devletler arasındaki çıkar çatışmaları sıcak savaş ortamına gelinmesine yol açmıştır.

Büyük devletler arasında kamplaşmalar başlamış ve Birinci Dünya Savaşı meydana gelmiştir. Yaklaşık dört yıl süren bu savaş sonrasında dünyanın önemli merkezlerinde büyük yıkımlar meydana gelmiş, hem çevreye hem de tüm canlılara büyük zararlar verilmiştir. Bir çok ülke için siyasi sınırlar değişmiş, bazı devletler de bölünmüştür.

Birinci Dünya Savaşının yaraları daha yeni sarılmış iken İkinci Dünya Savaşı meydana gelmiş ve Birinci Dünya Savaşına göre daha fazla yıkım oluşmuştur. Dünyada yarım asır içinde meydana gelen bu gelişmeler sonucunda devletler güvenliklerine daha fazla önem vermeye başlamışlar ve NATO, Demir Perde, çeşitli Paktlar vb. birliktelikler oluşmaya başlamıştır. Böylece üyelerin geçmişe oranla daha fazla güven içinde bulunmaları amaçlanmış ve üyelerden birine yapılan bir saldırı için diğer ülkelerin de devreye girmesi düşünülmüştür. Bu birliktelikler ile birlikte güvenlik sorunu bir anlamda çözülmüş olsa da ekonomik ve hukuki birlikteliğin daha önemli kazanımlar getireceği sonucuna varılmıştır. Bu sebeple, Avrupa Ekonomik Topluluğu adı altında ilk adını alan Avrupa Birliği projesi hayata geçmiştir. Bu çalışmada da bu önemli projenin tarihi, işleyişi ve sorumlu organlarından bahsedilecektir.

Avrupa Birliği (AB) hayali gerçek bir siyasi projeye dönüşüp AET üyesi ülkelerin hükümet politikalarında hedef haline gelmeden ve pratik olgu olmadan çok önce, uzunca bir tarihi geçmişe sahiptir. Birlik düşüncesinin ciddi boyutlar kazanması ancak II. Dünya Savaşı içinde olmuştur. Çünkü daha savaşın başında kıta Avrupası ülkelerinin çöküşü, direnişçi önderlere, artık ulusal devletlerin yeterli güvenliği sağlayamadığını göstermiştir. Savaş sonrasında dünyanın güvenliğinin sağlanmasını ABD ile Britanya; Birleşmiş Milletler (BM) önderliğinde olduğu gibi, tüm dünya ölçeğindeki örgütlenmelerde aramaktaydı. Avrupa’da da bir birlik kurma çabaları devam ediyordu. 5 Eylül 1944’de Belçika, Hollanda ve Lüksemburg, bir ekonomik birlik kurulmasının gerekliliğini kabul etmişlerdi. 19 Eylül 1946’da, o dönemde artık İngiltere’de iktidarda olmayan ünlü devlet adamı ve yazar Winston Churchill, Zürih konuşmasında federalist çizgide bir Avrupa Birleşik Devleti öneriyordu. Aralık 1946’da federalizm düşüncesini savunan "Avrupalı Federalistler Birliği" kuruldu. Bunun gibi birçok bölgesel oluşumlar daha gerçekleşse de bunlar sadece işbirliği kurumlarıydı ve siyasal birliğe ulaşma amacı içermemekteydiler.[1]

25 Mart 1957’de Roma’da imzalanan ve 1 Ocak 1958’de yürürlüğe giren Roma Antlaşması ile Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg, AET’yi kurmuşlardır. 1 Temmuz 1967’den itibaren tek konseyli ve tek komisyonlu bir AT meydana getirilmiştir. İngiltere, İrlanda ve Danimarka tam üye olarak, 22 Ocak 1972 tarihinde Topluluğa katılmıştır. Norveç’in katılma anlaşması ise, adı geçen ülkede yapılan bir referandum ile reddedilmiştir. 1981 yılında Yunanistan’ın da Topluluğa katılmasıyla üye sayısı 10’a çıkmıştır. 1 Ocak 1986 tarihinde İspanya ve Portekiz’in de katılmasıyla Topluluğun üye sayısı 12’ye çıkmış ve 1 Ocak 1995’te İsveç, Finlandiya ve Avusturya’nın katılmasıyla üye sayısı 15’e ulaşmıştır.[2] Bugün ise 28 üyeye sahiptir.[3]

AB’ye üye olmuş olan ülkeler aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.[4]

Devlet
Kabul
Nüfus
Alan (km²)
Başkent
Avrupa Parlamentosu Üyeleri
Avusturya
1995
8.316.487
83.871
Viyana
18
Belçika
Kurucu
10.584.534
30.528
Brüksel
24
Bulgaristan
2007
7.679.290
110.91
Sofya
18
Kıbrıs
2004
766.4
9.251
Lefkoşa
6
Çek Cumhuriyeti
2004
10.306.709
78.866
Prag
24
Danimarka
1973
5.457.415
43.094
Kopenhag
14
Estonya
2004
1.342.409
45.226
Tallinn
6
Finlandiya
1995
5.289.128
338.15
Helsinki
14
Fransa
Kurucu
63.392.140
547.03
Paris
78
Almanya
Kurucu
82.314.906
357.05
Berlin
99
Yunanistan
1981
11.125.179
131.99
Atina
24
Macaristan
2004
10.066.158
93.03
Budapeşte
24
Hırvatistan
2013
4.398.150
56.594
Zagrep
12
İrlanda
1973
4.239.848
70.273
Dublin
12
İtalya
Kurucu
59.131.287
301.32
Roma
78
Letonya
2004
2.281.305
64.589
Riga
9
Litvanya
2004
3.373.991
65.303
Vilnius
13
Lüksemburg
Kurucu
476.2
2.586
Lüksemburg
6
Malta
2004
404.962
316
Valletta
5
Hollanda
Kurucu
16.372.715
41.526
Amsterdam
27
Polonya
2004
38.635.144
312.68
Varşova
54
Portekiz
1986
10.599.095
92.391
Lizbon
24
Romanya
2007
21.565.119
238.39
Bükreş
35
Slovakya
2004
5.396.168
49.037
Bratislava
14
Slovenya
2004
2.013.597
20.273
Ljubljana
7
İspanya
1986
45.116.894
506.03
Madrid
54
İsveç
1995
9.142.817
449.96
Stokholm
19
Birleşik Krallık
1973
60.587.300
244.82
Londra
78

Yukarıda kısa tarihçesinden bahsedilen ve bugün AB olarak adlandırılan birlik, Maastricht Antlaşması da denilen AB Antlaşmasının 1992 yılında imzalanıp 1993 yılında yürürlüğe girmesiyle oluşmuştur.[5] AB’nin temeli, Gümrük Birliği ve ortak iç piyasadır. Bu, söz konusu ülkelerin kendi aralarında herhangi bir engelleme olmaksızın mal ve hizmet alış-verişinde bulunabilecekleri anlamına gelmektedir. Aynı zamanda AB dışındaki ülkeler ile yapılan ticaret ortaklaşa ayarlanmaktadır. İç pazar kapsamında insanlar da sermaye gibi özgürce dolaşabilmektedirler.

AB Ülkeleri temelde Euro’yu para birimleri olarak kullanmayı kabul etseler de bu ülkelerden bazıları hali hazırda bu para birimini kullanmamaktadırlar. Birleşik Krallık ve Danimarka, Maastricht Antlaşması'nda yer alan ayrıcalıklara dayanarak Euro’ya geçmeyen AB üyeleridir. Bu ülkelerin hükûmetleri ya da bir referandum sonucu halkları bu yönde karar vermedikçe AB tarafından yasal bir baskıyla karşılaşmaz. 28 Eylül 2000'de Danimarka'da yapılan referanduma göre, oy verenlerin %53,2'si Euro’ya geçmeye karşı çıkmıştır.

İsveç'in Euro konusunda bir ayrıcalığı olmamasına karşın, bu ülkede gerçekleştirilen referandumlar Euro’ya geçişi engeller durumdadır. 14 Eylül 2003'teki referanduma göre, oy kullananların %56,1'i Euro’ya “hayır” demiştir. Kriterleri karşıladıktan sonra Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan, Litvanya, Macaristan, Polonya ve Romanya da Euro’ya geçmek zorundadır.[6]



[1] İlhan Tekelli, Selim İlkin, Türkiye ve Avrupa Topluluğu I,  Ankara, Ümit, 1993, s. 39-40.
[2] Hüseyin Çeken, “Bölgesel Ekonomik Bütünleşme Sürecinde Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği’nin Dış Ticaret Ve Sermeye Hareketlerindeki Yeri ve Önemi” , http://www.dtm.gov.tr/ead/DTDERGI/ocak%202004/bolgesel_ekonomik.htm, 19 Ağustos 2006.
[3] Avrupa Birliği Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği,  Avrupa Birliği Genişleme Sürecinde Türkiye, Ankara, y.y., 2003, s. 4.
[4] Wikipedia
[5] Tuna Turagay, “Avrupa Ekonomik ve Parasal Birliği ve EURO”, http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/DTDERGI/tem98/avrupa.htm, 21 Ağustos 2006.
[6] Wikipedia

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Merhaba kıymetli okuyucularım,
Yorumları denetlemeden siteye koyamıyorum. Maalesef uygun olmayan içerikler paylaşan kullanıcılar oluyor ve bunun siteyi ziyaret eden insanları olumsuz etkilemesini istemiyorum. Vaktimin darlığından her zaman yorumlarınıza da yanıt veremiyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim.