Anayasada geçen “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası
antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile
Anayasa Mahkemesine başvurulamaz”[1]
hükmü doğrultusunda, Türkiye tarafından onaylanan ILO Sözleşmelerinin yasa
hükmünde olduğu anlaşılmaktadır.
ILO’nun Türkiye ile olan ilişkileri temelde kuruluşundan bu yana
kabul ettiği sözleşmeler çerçevesinde yürütülmektedir. Sözleşmelerin
uygulanabilmesi için, eğer gerekiyorsa iç hukukta düzenleme yapılması yoluna
gidilmektedir.[2] Bu
sözleşme ve bildirgeler aşağıda gösterilmektedir:[3]
·
Cebri Çalıştırma Hakkında 29
Sayılı ILO Sözleşmesi, (28 Haziran 1930)
·
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün
Amaçları Hakkında Bildirge, (Başlangıç Bölümü), (1944)
·
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün
Amaçları Hakkında Bildirge (Ek Deklarasyon), (1944)
·
Sendika[4]
Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin 87 Sayılı Sözleşme, (9
Temmuz 1948)
·
Teşkilatlanma ve Kollektif
Müzakere Hakkı Prensiplerinin Uygulanmasına Müteallik 98 Sayılı Sözleşme,
(1 Temmuz 1949)
·
Eşit Değerde İş İçin Erkek ve
Kadın İşçiler Arasında Ücret Eşitliği Hakkında 100 Sayılı Sözleşme, (29
Haziran 1951)
·
Cebri Çalıştırmanın İlgasına
Dair 105 Sayılı Sözleşme (25 Haziran 1957)
·
İş ve Meslek Yönünden Ayrım
Hakkında 111 Sayılı Sözleşme, (25 Haziran 1958)
·
İşletmelerde İşçi
Temsilcilerinin Korunması ve Onlara Sağlanacak Kolaylıklar Hakkında 135 Sayılı
ILO Sözleşmesi (2 Haziran 1971)
·
İstihdama Kabulde Asgari Yaşa
İlişkin 138 Sayılı Sözleşme, (6 Haziran 1973)
·
Kamu Hizmetlerinde Örgütlenme
Hakkının Korunmasına ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin
151 Sayılı Sözleşme, (7 Haziran 1978)
·
Hizmet İlişkisine İşveren
Tarafından Son Verilmesi Hakkında 158 Sayılı Sözleşme (2 Haziran 1982)
·
Çalışmaya İlişkin Temel Hak ve
İlkeler Deklarasyonu,(19 Haziran 1998)
·
Çok Kötü Biçimlerdeki Çocuk
İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin 182 Sayılı
Acil Eylem Sözleşmesi, (17 Haziran 1999)
Ülkeler ILO normlarının onaylanmasında üç ayrı sistem
benimseyebilmektedirler:[5]
·
Onaylama yetkisini yasama organına
veren sistem
·
Onaylama yetkisini yürütme
oranına veren sistem ve
·
Onaylama yetkisinin hem yürütme hem de yasama oranı üzerinde
olmasını kabul eden karma sistem.
Türkiye 1961 ve 1982 Anayasaları’na göre
Karma sistemi benimsemiş olduğu görülmektedir.[6]
II.Dünya Savaşı’na kadar
olan Türkiye-ILO ilişkileri
Türkiye’nin ILO ile ilişkileri 1927 yılına kadar dayanmaktadır. Milletler
Cemiyeti’nin üyesi olmadığı için o yıllarda ILO çalışmalarına gözlemci
statüsüyle katılmış olan Türkiye, 1932 yılında Milletler Cemiyeti’ne üye
olduğundan ILO’nun da üyeliğini kendiliğinden kazanmıştır.[7]
II.Dünya savaşı’nın sununa ILO ile ilişkiler sembolik düzeyde
kalmıştır. Bunun nedeni:[8]
·
Yeterli çalışma mevzuatının bulunmayışı,
·
Sendikaların henüz kurulmamış
olması,
·
Dünyadaki ekonomik bunalım ve
savaş yıllarının bu çalışmaların yapılışını engellemesidir.
Türk iş hukuku 1926 yılında kabul edilen Borçlar Kanununun 313-354.
maddeleri arasında iş sözleşmeleri düzenlenmesi ile başlamıştır. 1936 yılında
yürürlüğe giren 3008 sayılı İş Kanunu da özel olarak iş ilişkilerini düzenleyen
ilk kanundur.[9] Bu
kanunla birlikte ILO ilişkileri de farklı bir boyut kazanmış ve bundan sonra savaş
sonuna kadar sadece, 1937 yılında 45 sayılı “Maden ocaklarında ve yer altı
işlerinde kadınların çalıştırılmaması hakkında” sözleşme[10]
onaylanmıştır.
II.Dünya Savaşı’ndan
1980’e kadar olan ilişkiler
II.Dünya Savaşı’nın bitimi ile birlikte yeni dünya düzeni kurulmaya
ve yaralar sarılmaya başlanmıştır. Bu büyük savaş sadece savaşa katılan
ülkeleri değil, tüm dünya ülkelerini de yakından etkilemiştir. Bu dönemde
bağımsız bir örgüt özelliği kazanan ILO ile Türkiye ilişkileri gelişmeye
başlamıştır. Bunların sebepleri:[11]
·
1945 yılında da Çalışma
Bakanlığı’nın kurulması
·
1947 yılında Sendikalar Kanunun
yürürlüğe girmesi
·
Çok partili demokratik hayata
geçilmesi.
Bu dönemde İsmet İnönü ve etrafındakiler dünyaya egemenlik kazanan
eğilimleri kavrama ve bunun gereği olarak Türkiye’nin insanlık aleminde saygın
bir yere kavuşabilmesi için mümkün olduğunca demokratik yapı kazanmasının veya
en azından bu yönde bir görüntüye bürünmesinin önemli olduğunu düşünmüşlerdir.
Ayrıca yeni kurulan Birleşmiş Milletler’e girmek ve faaliyetini sürdürmekte
olan ILO bünyesinde tam delegasyonla yer alabilmek bu dönemdeki önemli
amaçlardan bazıları olmuştur.[12]
1952 yılında ILO ile yapılan bir anlaşma ile İstanbul'da 'Yakın ve
Ortadoğu Çalışma Enstitüsü' kurulmuştur. Enstitünün faaliyet alanı oldukça geniş
tutulmuştur. Aynı dönemde ILO'dan bir Uzmanlar Heyeti, Türkiye'ye gelerek Çalışma
Bakanlığı'nın kuruluş ve işleyişi, İş ve İşçi Bulma Kurumu, Sosyal Sigortalar,
işçilerin iş kazası ve meslek hastalıklarına karşı korunması, meslek ilişkileri
gibi konularda dönemin kamu idaresine yardımcı olmuştur.[13]
Ayrıca Türkiye, ILO Yönetim Kurulu’nda 1948-1951 ve 1954-57
dönemlerinde Asil Üye, 1975-78 ve 1987-90 dönemlerinde Yardımcı Üye sıfatıyla
yer almış, en son 1996-99 döneminde ise yine Asil Üye sıfatıyla Kurul
çalışmalarına etkin bir şekilde katılmıştır. Ayrıca 1954 ile 1962 yılları
arasında ILO ile ilişkilerin artması ile İş ve İşçi Bulma Kurumu yurtdışına
staj maksadıyla 191 usta veya ustabaşı göndermiştir.[14]
Türkiye bu dönemde ILO ile yakın ilişkiye girmesinden dolayı bir çok
sözleşmeyi onaylaması gerekmiştir. Bu onay sürecinde gerekçe olarak temelde iki
husus gösterilmektedir. Bunlar:[15]
·
Sözleşmelerin ulusal
mevzuattaki karşılıları ile uyumlu bulunmaları yani aykırılık teşkil etmemeleri
ve
·
Türkiye’nin uluslararası iş
birliğine önem vermesi ve onayı ilgili sözleşmeyi evvelce kabul etmiş olan
uluslararası kuruluşun üyesi olmasının doğurduğu bir yükümlülük olarak
görmesidir.
Yukarıdaki tablodan da görülebileceği gibi ILO’nun onayladığı
sözleşmeler aradan uzun zaman geçtikten sonra Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından
onaylanabilmiştir. Örneğin 11 nolu sözleşme ILO onayının ardından 39 yıl sonra
Türkiye’de onaylanabilmiştir. Bunun sebepleri arasında:
·
Mevzuat yetersizlikleri
·
Siyasi rejim değişiklikleri ve
bu dönemde her on yılda bir olan askeri müdahaleler (Örneğin 1961-66 dönemi
arasında gerçekleşen siyasi belirsizliklerden dolayı bu arada hiç sözleşme
onaylanamamıştır)
·
AB gözetiminin olmaması veya
yetersizliği
Gösterilebilir.
Bu dönemde sözleşmelerin onaylanabilmesi için mevzuatta
değişiklikler yapılması gerekmiştir. Belirtilen değişiklikler yapılırken veya
yeni kanunlar çıkartılırken ILO’nun kabul ettiği sözleşmelerden
yararlanılmıştır. Çıkartılan kanunlardan bazıları aşağıda belirtilmiştir:[16]
·
1946 tarihli 4837 sayılı iş ve
işçi bulma kurumu hakkında kanun çıkartılmıştır.
·
1946 yılında 4866 sayılı kanun
ile 34 nolu sözleşmeyi kabul edilmiştir.
·
1946 yılında 4867 sayılı kanun
ile 42 nolu sözleşme onaylanmıştır.
·
1947 tarih, 5018 sayılı
“sendikalar ve sendika birlikleri” hakkında kanunun bazı hükümleri, 1951 tarihinde
98 nolu sözleşme onayından dolayı değiştirilmiştir
·
1949 yılında 5448 sayılı kanun
ile 88 nolu sözleşme kabul edilmiştir.
·
1950 yılında 5690 sayılı kanun
ile 81 nolu sözleşme onaylanmıştır.
·
1950 yılında 5543 sayılı kanun
ile 2 nolu sözleşme onaylanmıştır.
·
1951 yılında 5835 sayılı kanun
ile 96 nolu sözleşme kabul edilmiştir.
·
1959 yılında 7286 sayılı kanun
ile yukarıda belirtilen 5018 sayılı kanuna bazı eklemeler yapılmıştır.
·
1960 yılında 162 sayılı kanun
ile 105 nolu sözleşme kabul edilmiştir.
·
1959 yılında 7292 sayılı kanun
ile 15 nolu sözleşme kabul edilmiştir.
·
1960 yılında 109 sayılı kanun
ile 95 nolu sözleşme onaylanmıştır.
·
1961 Anayasası doğrultusunda
hazırlanan 274 sayılı yasada özellikle 87 sayılı sözleşmeden yararlanılmıştır.
·
1966 yılında 811 sayılı yasa
ile 111 nolu sözleşme onaylanmıştır.
·
1973 yılında 1769 sayılı kanun
ile 26 sayılı sözleme onaylanmıştır.
1980’e kadar olan ilişkilere genel olarak bakıldığında ilişkilerin
her iki taraf açısından da gelişmekte olduğu görülebilmektedir. Fakat en yoğun
ilişkiler 1980 sonrası dönemde başlayacaktır.
1980’den günümüze kadar
olan ilişkiler
1980’den sonra liberizasyon Türkiye içerisinde egemen olmaya
başladığında, ILO ile olan ilişkiler de yeniden gözden geçirilmiştir. 12
Eylül’ün uluslararası ilke ve ölçüleri aykırı düzenlemeler ve uygulamalar
yönünden kesin bir dönemeç oluşturduğu ve ülkemizin ILO denetim organları
raporlarında sürekli biçimde eleştirildiği bir dönüm noktasını simgelediği
açıktır.[17] Bu
dönemde özellikle 1982 Anayasası ile bunu takip eden yıllarda çıkartılan 2821
ve 2822 sayılı kanunlar halen ILO tarafından eleştirilmektedir.[18]
Bu ve geçmiş düzenlemelere yapılan eleştirilerden dolayı 1978, 1979, 1980, 1983
ve 1989 yıllarında Türkiye sendikacılık dilinde “kara liste” olarak anılan özel
paragrafa alınmıştır.[19]
Bir sonraki bölümde bahsedilecek bu eleştiriler özellikle ILO’nun 87 ve 98
sayılı sözleşmeleri etrafında yoğunlaşmaktadır.[20]
Özellikle AB baskıları ve yeni siyasi rejim bu dönemde yapılan denetimlere
önem vermiş ve bu aralıkta bir çok sözleşme Türkiye tarafından onaylanmıştır. Bir
önceki bölümde de belirtildiği gibi yukarıda belirtilen sözleşmelerin
onaylanabilmesi için de kanun değişiklikleri yapılması gerekmiştir. Bunlara
aşağıdaki örnekler verilebilir:[21]
·
1985 yılında 1475 sayılı kanun çıkartılmış
ve 88 sayılı sözleşmeye atıfta bulunulmuştur.
·
ILO normlarına uyulabilmesi
adına, 1988 yılında 3449 sayılı kanun ile 2821 sayılı kanunda değişiklik
yapılmıştır
·
1988 yılında bu sefer de 3451
sayılı yasa ile 2822 sayılı kanunda değişiklik gerçekleştirilmiştir.
·
1989 yılında 2821 sayılı
kanunda 3587 sayılı kanun ile değişiklik gerçekleştirilmiştir.
·
1989 yılında 3528 sayılı kanun
ile 1475 sayılı yasanın 26. maddesine bir fıkra eklenmiştir.
·
1992 yılında 3848 sayılı kanun
çıkartılmıştır.
·
1995 yılında 4101 sayılı kanun
ile Sendikalar kanununda değişiklik yapılmıştır
·
1999 yılında 4447 sayılı yasa
ile işsizlik sigortası yürürlüğe konmuştur.[22]
1980 sonrası dönemde özellikle geçtiğimiz on yılda ilişkilerde bir
hızlanma görülmektedir. Bu dönemde ILO normlarının değerlendirilmesi konusunda
bir çok çalışma yapılmış, bilim çevreleri tarafından makaleler yazılmış ve konu
güncelliğini bu sayede hep sürdürmüştür.
Türkiye ILO ilişkilerine
genel bakış
Yukarıda kronolojik olarak anlatılmaya çalışılan Türkiye ILO
ilişkileri temelde beş ayrı ilişki şekli ile gerçekleşmektedir. Tüm dünyada da
benzer duruların görüldüğü bu beş temel şekil aşağıda özetlenmeye
çalışılmıştır:[23]
·
Yayılma etkisi ile
etkilenme: ILO standartları sosyal değişim
sürecinde, çağdaş bir toplum modelini öngörmektedir. Bundan dolayı, çağdaş bir
toplum gibi yaşamayı arzulayan ülkeler ILO’nun ilkelerini zorunlu olmadığı
koşullarda bile kabul edebilmektedirler. Bu nedenle ILO’nun tavsiye kararları
da oldukça etkili olabilmektedir.
·
Temel norm olarak ele alma: ILO’nun aldığı kararlar yaygınlaşarak uluslar arası çalışma
standartları haline gelmektedir. Bu standartlar ülkelerin faaliyetlerinde geri
kalmamaları açısından da anlamlıdır. Böylece bir çok ülkede temel çalışma prensipleri
olarak uygulanmaktadırlar.
·
Uygulamalarından yararlanma: ILO’nun diğer ülkeler ile ilgili aldığı kararlar, ILO’nun geçmiş
deneyimlerinin toplumlar üzerindeki etkisi gibi hususlar Türkiye ve diğer
gelişmekte oln devletlerin ilgisini çekebilmektedir.
·
Ulusal normları evrensel
normlara yaklaştırma çabaları: ILO’nun kuruluş
amacındaki temel ilkeler doğrultusunda evrensel ideallere ulaşabilmek için
ulusal mevzuata da etki edebilecek ve ışık tutabilecek uluslar arası
sözleşmelerden geniş ölçüde yararlanılabileceği düşünülmüştür.
·
Teknik ve eğitim iş
birliğinin etkisi: ILO’nun teknik ve eğitim
faaliyetleri özellikle az gelişmiş ülkelerin ekonomik ve toplumsal sorunlarını
çözmeye yönelik olabilmektedir. Bu eğitimler Birleşmiş Milletler katkıları ile
düzenlenebilmektedir.
ILO ile Türkiye’nin ilişkilerinin anlatılmaya çalışıldığı bu bölümde
genellikle ILO normlarının geç uygulandığı veya uygulamakta direnç gösterildiği
söylenebilir. Bu durumlar da ILO’nun eleştirileri ile sonuçlanmıştır. Bu
eleştirilere de gelecek bölümde değinilmiştir.
[3] Can Aktan WEB, “Uluslararası
Çalışma Örgütü Tarafından Yayınlanan Ve İnsan Hakları Niteliğinde Kabul Edilen
Başlıca Bildirgeler,”
< http://www.canaktan.org/hukuk/insan_haklari/organizasyonel-siniflama/ilo-belgeleri.htm
>
[4] Sendika, mensuplarının yaşam koşullarını korumak ve geliştirmek
amacıyla işçilerin kurdukları sürekli bir tür dernektir.
(Cahit Talas, Toplumsal Ekonomi,
(Ankara: İmge, 1997), 232.)
[5] Pir Ali Kaya, Uluslararası Çalışma Normları ve Türk İş Hukuku
Üzerine Etkileri, (Ankara: TÜHİS, 1999), 69.
[7] Dış İlişkiler ve Yurtdışı
İşçi Hizmetleri Genel Müdürlüğü Bülteni, “Ülkemizin ILO İle İlişkileri” (Aralık
2003),
<
http://www.calisma.gov.tr/birimler/yih/bulten/sayi2/bulten2.htm>
[17] Mesut GÜLMEZ, 12 Eylül’den Günümüze ILO Denetim Organları Önünde
Türkiye, Mülkiyeler Birliği Yayını, Ankara, 1990, s. 247
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Merhaba kıymetli okuyucularım,
Yorumları denetlemeden siteye koyamıyorum. Maalesef uygun olmayan içerikler paylaşan kullanıcılar oluyor ve bunun siteyi ziyaret eden insanları olumsuz etkilemesini istemiyorum. Vaktimin darlığından her zaman yorumlarınıza da yanıt veremiyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim.