Globalleşen dünya ile birlikte tüm dünya ekonomileri istikrarlı bir büyümeyi sağlayabilmek, makro ekonomik faktörleri düzenleyebilmek ve halkın memnuniyetini sağlayabilmek için ekonomik istikrar tedbirlerine başvurmaktadırlar. İstikrar tedbirleri halktan destek aramakla beraber halkın sabretmesini öğütleyen ve ilerleyen zamanlardaki refah düzeni için bugünden yatırım yapmayı amaçlayan düzenlemelerdir.
Genellikle gelişmekte olan ekonomilerde karşılaşılan istikrarsızlığa sebep olan faktörler dört ana unsurda toplanmaya çalışılmıştır:[1]
· Enflasyon ve Bütçe Açıkları: Tüm ekonomilerde fiyat istikrarı, güçlü bir paraya sahip olmak ile sağlanabilmektedir. Yerel paranın diğer para birimleri karşısında değer kaybı yaşaması ile enflasyon olgusu karşımıza çıkmaktadır. Genelde bilinen duruma göre, devlet bütçe açığı ile karşılaştığında açıklarını finanse edebilmek için para basar, bu durumda piyasadaki para arzı fazlalaşır ve paranın değeri düşer. Bu durum da enflasyona sebebiyet vermektedir. Enflasyonun artması ile bütçe daha fazla açık vermeye başlar ve bu döngü içinden çıkılamaz bir hal alır.
· Uluslararası Sermaye Hareketleri: Kriz ortamında ülkelere büyük oranlarda sermaye girişi ve çıkışının yarattığı istikrarsızlık sonucu mali istikrarın sağlanmasında uluslararası sermaye hareketlerinin önemi büyüktür. Özellikle cari işlemler dengesinde meydana gelen açık, borçlardaki artış ile veya uluslararası rezervlerin artışı ile finanse ediliyorsa bu ilerleyen dönemlerde ekonominin olumsuzluklara gebe olduğunu göstermektedir. Sermaye hareketlerini ülkelerin gelişmişlik düzeyleri doğrultusunda ele aldığımızda gelişmekte olan ülkelerdeki piyasaların küçük ölçekli olması sebebi ile oluşan sermaye hareketleri büyük dalgalanmalara sebebiyet verebilmektedirler.[2]
· Gevşek Maliye Politikaları: Ülke hükümetlerinin gelecek dönemlerde yapılacak olan seçimlere yatırım için popülist politikalar izlemesi, bunun giderleri arttırması, yapılan yolsuzluklar veya eksik planlamalar sonucu yapılan ve yarıda kalan yatırımlar sebebiyle ülke ekonomisi büyük bir yükün altında kalabilmekte ve bu durum da ilerleyen dönemlerde istikrarı bozucu etki yapabilmektedir.
· Döviz Kuru Politikası: Bir çok ülke hükümetinin para istikrarını sağlamak ve enflasyonu düşürmek amacıyla uyguladığı döviz kuru politikaları ilerleyen dönemlerde ciddi cari açıkların oluşmasına sebebiyet verebilmektedir. Bunun yapılabilmesi için ya bir ülkenin parası başka bir ülkenin parasına sabitlenmesi yada bir ülkenin parasının diğer bir ülke parasına veya önceden belirlenen sepete göre belli bir oranda değer kaybetmesi öngörülmektedir.
Belirtilen bu durumlardan bir veya bir kaçının ortaya çıkması durumunda finansal krizlerin olması kaçınılmaz görünmektedir. Bu nedenle hem bu durumların ortaya çıkmasını önlemek hem de bu durumların ortaya çıktığı ve olumsuzlukların boy göstermeye başladığı ortamlarda olumsuzlukların artmasına engel olmak amacıyla aşağıdaki tedbirler alınabilmektedir:[3]
· Bankaların birbirlerine yardım etmesi: Olumsuzluk içine sürüklenen bir banka, diğer bankaları da ilerleyen dönemlerde bir çok nedenden ötürü olumsuzluğa sürükleyebilir. Bunun sebebi, bankacılık sektöründe yaygın olan domino etkisi anlayışıdır. Domino etkisi, meydana gelen küçük bir değişikliğin, kendine benzer bir değişikliğe sebebiyet vermesi, meydana gelen yeni değişimin ise yine kendine benzer başka bir değişime neden olması ile devam eden ve sonuçları itibari ile büyük bir değişimi anlatan bir olaylar bütünüdür.[4] Bankacılık sektörü ile ilgisi de, eğer bir banka olumsuzluğa düşerse, mevduat sahipleri bu bankadaki mevduatlarını çekmeye çalışabilecekleri gibi diğer bankalardaki mevduatlara da hücum edeceklerdir. Bu da sistemden önemli bir mevduat çıkışı oluşturacak ve ilerleyen zamanlarda bankaların zorluğa düşmeleri anlamına gelecektir.
· Başvurulacak Son Ödünç Verici Olarak Merkez Bankası: Merkez Bankasının temel amacı fiyat istikrarının sağlanması[5] olduğu gibi banka sisteminin de korunmasıdır. Bunun için bankalarda meydana gelen önemli nakit çıkışlarında bankalara sağlam teminatlar karşılığı olmak üzere ödünç verebilmektedir. Bu ödünçler normal kredilerden daha pahalı olduğu için bankaların bu kaynağı yalnızca ihtiyaca düştüklerinde kullanmaları esas alınmıştır.
· Mevduat Sigortası: Banka sisteminde olası bir kriz ortamında mevduata olan talebi azaltmak için mevduata sigorta getirilmesi uygulaması yapılmaktadır. Türkiye’de tasarruf mevduatının korunmasına ilişkin yasal düzenlemeler aşağıda kronolojik olarak verilmektedir:[6]
30.05.1933 tarih ve 2243 sayılı Mevduatı Koruma Kanunu: Bu Kanuna göre bankaların mevduat munzam karşılığı olarak TCMB nezdinde bulundurdukları mevduat, ilgili bankalarda açılmış bulunan tasarruf mevduatı hesaplarının bir karşılığı olarak kabul edilmiş ve üçüncü kişiler tarafından haczedilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
01.06.1936 tarihli 2999 sayılı Bankalar Kanunu: Tasarruf mevduatı sahiplerinin bankalarda bulundurdukları mevduatın %40’ına tekabül eden miktarı, bu mevduatı kabul etmiş olan bankanın aktifinde mevcut bütün kıymetler üzerinde imtiyazlı alacaklı kabul edilmiş ve iflas durumunda bu kısmın, tasfiyenin sonucu beklenmeksizin mevduat sahiplerine ödeneceği hükmü getirilmiştir.
23.06.1958 tarih ve 7129 sayılı Bankalar Kanunu: Bu kanun ile yukarıda belirtilen oran %50’ye çıkartılmıştır.
1960 Yılında Yürürlüğe Giren 153 Sayılı Kanun: Bu kanun ile 7129 sayılı Bankalar Kanununda önemli bir değişiklik yapılmış ve bankalarda tedrici tasfiye esası kabul edilerek Bankalar Tasfiye Fonu adı ile bir fon kurulmuştur.
22.07.1983 tarihli Bankalar Hakkında 70 sayılı Kanun Hükmünde Kararname: Bu kararname ile “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu” kurulmuştur. Fonu idare ve temsil etme görevi ilgili Bakanlıkça hazırlanacak bir yönetmelikle TCMB’ye verilmiştir. Söz konusu kararnamenin Fon ile ilgili düzenlemeleri 25.04.1985 tarih ve 3182 sayılı Bankalar Kanunu ile yasalaşmıştır.
16.06.1994 tarih ve 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname: Fona tasarruf mevduatını sigorta etmenin yanı sıra, bankaların mali bünyelerini güçlendirme ve gereğinde yeniden yapılandırma görevi bu kararname ile verilmiştir.
18.06.1999 tarih ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu: Bu kanun ile Fonun Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunca idare ve temsil olunmasına hükmedilmiştir. BDDK, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, söz konusu Kanun ve ilgili diğer mevzuatın, anılan Kanunda gösterilen yetkiler çerçevesinde düzenlemeler de yapmak suretiyle uygulanmasını sağlamak, uygulamayı denetlemek ve sonuçlandırmak, tasarrufların güvence altına alınmasını temin etmek ve Kanunla verilen diğer görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak üzere 23.06.1999 tarihinde, kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip olarak kurulmuş olup, 31.08.2000 tarihinde faaliyete geçmiş bulunmaktadır.
· Büyük Finansal Kuruluşların Batmaması İçin Hükümet Garantisi: İngilizce “too big to fail” yani “batmamak için çok büyük” ifadesi ile anlatılan ve büyük bankaların hükümetçe iflas etmelerine izin verilmemesi olarak tanımlanan durumu ifade etmektedir. Buna göre, hükümet büyük bir bankanın iflası sonrası yaratacağı olumsuzluktan ekonomiyi korumak için onun işlerliğine devam etmesini yeğlemektedir.
· BIS Sermaye Standartları ve Denetleme Prensipleri: BIS (Bank for International Settlement) 1988 yılında bankalar için standart getirmiştir. Bunun sebebi bir ülkede faaliyet gösteren ve farklı sermaye yeterlilikleri ile çalışan bankalar arasında haksız rekabete son vermek ve olası bankacılık krizleri karşısında banka bilançolarını daha sağlam hale getirmektir.
Görülebildiği gibi bankacılık sektörünün olası krizlerden korunması adına bazı önemli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu tedbirler çoğu kez anlık çözümler üretmekle beraber kalıcı çözümler için krizlerin ortaya çıkmasına sebep olan hususların iyi analiz edilip önceden önlemler alınması ve dolayısı ile krizlerin önceden tahmin edilebilmesi gerekmektedir. Bunun yapılabilmesi için geçmişte ülkemizde ve dünyada yaşanan krizlerin incelenmesi ile bu krizlerin ortaya konmasında kullanılan modellerin araştırılması gerekmektedir.
[1] Erişah Arıcan, Gelişmekte Olan Ülkelerde İstikrar Politikaları Uygulamaları: Türkiye, İstanbul, Derin, 2002, s. 21-26
[2] Nurgül R.Chambers, Müge İşeri, Ahmet Çilingirtürk, Makroekonomik Göstergelerin Imkb Üzerindeki Etkilerini İncelemeye Yönelik Bir Araştırma, İstanbul, Türkmen, 2003, s. 23-24.
[3] İlker Parasız, Modern Bankacılık Teori ve Uygulama, İstanbul, Beta, 2000, s. 208-213
[6] TMSF
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Merhaba kıymetli okuyucularım,
Yorumları denetlemeden siteye koyamıyorum. Maalesef uygun olmayan içerikler paylaşan kullanıcılar oluyor ve bunun siteyi ziyaret eden insanları olumsuz etkilemesini istemiyorum. Vaktimin darlığından her zaman yorumlarınıza da yanıt veremiyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim.