Krizlerin nedenleri, yanlış makro ekonomik politikaların yürütülmesi, uygulanan para ve kur politikasındaki yanlış tercihler, makro ekonomik göstergelerin iyi izlenememesi, siyasi otoritelerin bu konulara karşı duyarsızlığı ve küresel sorunların etkisi krizlerin sebepleri arasında gösterilebilir.
Krizlerin öncü göstergeleri bir çok olmakla birlikte bu yazıda 3 ana kategori halinde değerlendirilecektir.
Ekonomik Büyüme ile İlgili Makro Göstergeler
Her ülkenin istatistik kurumu tarafından hesaplanan GSMH ve büyüme hızı değerlerinden hareket ile, örnek vermek açısından, ülke ekonomisinin büyüme hızının yavaşlama sürecine girdiğini işaret eden bir veri söz konusu ise; durgunluk işaret edilmekte ve ülke ekonomisinin söz konusu durgunluğu aşabilmesini sağlaması beklenen önlemlerin yeterli gelmemesi halinde ise, söz konusu daralma negatif büyüme boyutu ile birlikte, yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik oranları ile birlikte (stagflasyon), bir krize (depresyon) dönüşebilmektedir.
Fiyat Hareketleri ile ilgili Makro Ekonomik Göstergeler
Fiyat hareketleri ile ilgili süreç enflasyonist veya deflasyonist bir süreci tanımlayabilir. Her iki süreçte esasen bir başka ekonomik sorunun veya sorun krize dönüşmüş ise, krizin göstergesi olabilmektedir. Enflasyonist veya deflasyonist sürecin boyutu ve süresi de yine ekonomik sorunun ve/veya krizin boyutları konusunda ve sorun ve/veya kriz ile nasıl bir mücadele verileceği konularında ipucu verebilmektedir.
Ödemeler Dengesi ile ilgili Makro Göstergeler:
Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası ekonomik kuruluşlar tarafından tespit edilen en önemli krize yol açabilecek döviz açığı oranı, Cari İşlemler Açığı/GSYİH oranının % -6'ya ulaşmasıdır. GSYİH'nın % -2'si kadar bir Cari İşlemler Açığı oranı risk olarak algılanmaz iken, oran % -2 ile -4 aralığında bir orana ulaştığında, bu değer yakından takip edilmesi gereken bir kritik eşik noktası olarak algılanabilmekte, % -4 ile -6 arasında kalan bir oran ise bizzat tehlikenin ve muhtemel bir krizin en önemli belirtilerinden veya öncü göstergelerinden birisi olarak tanımlanabilmektedir. Nitekim, 2000 yılı sonunda 9.8 milyar dolar ile GSYİH'nın % 4,85'i kadar cari işlemler açığı veren Türkiye'nin, ardından Şubat ayında patlak veren siyasi kriz ile birlikte başlayan ve % 100'lerin üzerinde TL'nin değer kaybetmesine yol açan bir devalüasyona sahne olan bir krize sürüklenmiş olması, bu nedenle şaşırtıcı olmamalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Merhaba kıymetli okuyucularım,
Yorumları denetlemeden siteye koyamıyorum. Maalesef uygun olmayan içerikler paylaşan kullanıcılar oluyor ve bunun siteyi ziyaret eden insanları olumsuz etkilemesini istemiyorum. Vaktimin darlığından her zaman yorumlarınıza da yanıt veremiyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim.