Ekonomik krizlerin bir alt türü olan finansal krizlerin tanımı ve alt türlerine yukarıda değinilmiştir. Bu bölümde de finansal krizleri oluşturan sebeplere göz atmak gerekecektir. Genel olarak bakıldığında finansal krizlerin sebepleri aşağıdaki şekillerde açıklanmaktadır:[1]
- Ekonominin Yapısındaki Bozulmalar: Bir ekonomide kamu açıklarının, cari işlemler açığının ve tasarruf açığının artması ekonomideki yapısal bozulmanın esas nedenleri olarak görülmektedir. Genişleyici para ve maliye politikaları bu açıkları ortaya çıkarmaktadır. Döviz kurunun aşırı değerlenmesi ya da faiz oranlarının aşırı yükselmesi bu açıkların bir sonucudur. Kamu ve tasarruf açığının artması faiz oranlarını yükseltirken bu da yerli paranın değerlenmesine yol açmaktadır. Açıkların çok fazla artması ekonomide devalüasyon beklentisini arttırmaktadır. Bu beklentinin artması da döviz talebini ve fiyatını yüksek oranda arttırarak mali krize yol açmaktadır. Kısacası, yanlış ekonomi politikaları ve bunun sonucu ortaya çıkan yapısal bozukluklar krizlerin nedenidir.
- Spekülatif Saldırılar: Beklentileri etkileyen spekülatif bazı haberler dengeleri bozabilmekte ve ekonomileri krize sürükleyebilmektedir. Örneğin Meksika’da 1994-1995 yıllarında yaşanan krizin spekülatif bir kriz olduğunu öne süren görüşler bulunmaktadır. Meksika ekonomisinde önemli yapısal sorun olmamasına rağmen politik ve ekonomik istikrarın bozulacağına ilişkin spekülatif haberlerin yayılması önce dövize talebi hızla arttırarak Meksika parası Peso’nun hızla değer kaybına neden olmuş, bir haftada %40 değer yitirmiştir.[2] Daha sonra da Peso’nun değerini korumak amacıyla yükseltilen faiz oranları ekonomideki dengeleri bozarak finansal krizi kaçınılmaz hale getirmiştir.
- İlk iki maddenin birlikte olabileceği: Bu görüş, ilk iki bakış açısını eleştirmektedir. Zira birinci görüşte spekülatörlerin etkisi önemsenmezken ikinci görüş de tüm spekülatörlerin diğer spekülatörlerin nasıl davranacağını tam olarak bileceği varsayımına dayanmaktadır. İlk iki maddenin birlikte olabileceğini ifade eden bu görüşe en iyi örnekler 2000 Kasım krizinde ülke ekonomisinin bozulması sonrası yaşanan spekülatif hareketlerdir.
Finansal krizlerin sebeplerine değindikten sonra bu kriz ortamının gelişmesine yardımcı olan aşağıdaki faktörlerin de açıklanması yerinde olacaktır:[3]
· Mali sektör bilançolarının bozulması: Eğer bankaların ve diğer finansal aracıların mali sistemde borç verme kabiliyetleri zayıflatılırsa borç verme işlemleri genel olarak azalacak ve sonuçta ekonomide bir gerileme ve daralma başlayacaktır. Finansal aracıların bilançolarındaki bir bozulma gerçekten onların borç verme dinamiklerini engelleyecek ve dolayısı ile bu, mali krizlerin ortaya çıkmasında veya şiddetlenmesinde önemli olacaktır.
· Faiz hadlerindeki yükselmeler: Faiz hadlerindeki yükselmeler, banka bilançolarında olumsuz etki yaratmaktadır. Bankaların aktif pasif yapıları dikkate alındığında aktifte yer alan kredilerin uzun dönemli, pasifte yer alan mevduatın ise kısa dönemli olduğu bilinmektedir. Bankacılık literatüründe vade uyuşmazlığı sorunu olarak bilinen bu durum faizlerin yükselmesi ile birlikte bankaya zarar yaratabilmektedir.[4] Bu husus 5 yıllık verilen ve yıllık %15 getirisi olan bir tüketici kredisinin her yıl %2 artan ve ilk yıl %10 olan mevduat faizine göre vade sorununu özetlemek amacıyla Şekil.1’de gösterilmeye çalışılmıştır. Buradan anlaşılmaktadır ki, faiz oranlarındaki yükselmeler bankaların kaynak maliyetini yükseltmekte ve kredilerinden aldığı faiz gelirleri değişmediğinden bankalar için zararla sonuçlanan durumlar yaratmaktadırlar.
· Belirsizliklerin artması: Mali piyasalarda belirsizliklerin artması borç verenlerin iyi kredi risklerini kötü kredilerden ayırmasını daha da zorlaştırabilir. Borç verenlerin hatalı seçim ve ahlaki tehlike sorunlarını çözmedeki azalan güçleri onları daha az borç vermeye iter. Reel sektör banka kredisi bulamazsa, üretimde sıkıntılar meydana gelir, işsizlik artar.
· Mali sektörde olmayan işletmelerdeki bilançoların bozulması: Finansal sektörde olmayan firmaların bilançolarının bozulması finans piyasalarında ve dolayısıyla artan mali istikrarsızlıkta hem hatalı seçimi hem de ahlaki tehlikeyi kötüleştirir.
Yukarıda sıkça bahsedilen ve risklere karşı korunulan ortamlarda risk alma eğilimi sonucu ortaya çıkan ahlaki tehlike (moral hazard)[5] sorunu hem banka hem de finansal olmayan işletmelerde kaynakların erozyonuna neden olmaktadır. Ahlaki tehlike sorunu:[6]
· Bankalarının sermaye yeterliliğinin azalmasına,
· Bankaların kredi riskinin artmasına,
· Bankaların döviz pozisyonu riskinin artmasına,
· Bankaların likidite riskinin artmasına,
· Bankaların gelir-gider dengesinin gelirler aleyhine bozulmasına,
· Mevduatlara daha yüksek faiz oranları ödenmesine ve
· Bankaların temsilcilik maliyetinin artmasına
Sebep olmaktadır. Ülkemizdeki ahlaki tehlikeye örnek vermek istersek aklımıza sürekli eleştirilen mevduat sigortası uygulaması gelmektedir. Bunun sebebi, öz kaynakları daha sağlam olan ve likidite açığı olmayan bankaların fon toplamak için fazla faiz ödemeye razı olmamaları sebebiyle pazar payı ve aktif büyüklüğü daha küçük olan bankaların likidite sıkıntısı içinde olmaları nedeniyle nispeten yüksek faizle müşterilerden fon talep ettikleri görülmektedir. Fakat yatırımcılar bankanın bu mevduatı geri ödeyip ödeyemeyeceği konusunda sınırsız güvenceye sığınıp büyük bankalar için haksız rekabete sebep olmaktadırlar.
Finansal krizler temelde bankacılık, döviz ve borsa krizleri şeklinde üçe ayrılmaktadır. Fakat özellikle son dönemlerde karşılaşılan krizler bankacılık ve döviz krizleridir (ikiz krizler). 1975-97 yılları arasında 24 gelişmekte olan ülkede ortaya çıkan ikiz krizlerin neden olduğu üretim kayıpları incelenmiş, bu dönem içerisinde 51 döviz krizi ve 33 bankacılık krizi ortaya çıktığı, bu krizlerin yirmisinde döviz krizi ve bankacılık krizinin birlikte görüldüğü anlaşılmıştır.[7]
Bu açıklamadan sonra bankacılık krizinin ne ifade ettiğine bakmak gerekmektedir. Buna göre bankacılık krizi; bir ülkedeki bir grup bankanın, kısa bir zaman periyodunda, likidite sıkışıklığı içerisine düşmesi veya finansal yapılarının bozulması durumudur. 1980 yılından itibaren dünyada, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, bankacılık krizlerinde önemli bir artış görülmektedir. 1980 yılından sonra IMF’ye üye olan 181 ülkeden 133 tanesi bankacılık krizi yaşamıştır.[8]
Bankacılık krizleri genelde banka bilançolarının kötüleşmesinden; bilanço aktif yapılarının bozulmasından kaynaklanır. Daha açıkçası, geri dönmeyen kredilerin artması, menkul değerlerin piyasalarındaki dalgalanmalar, reel sektörün küçülmesi nedeniyle bankaların aktif yapılarının bozulması bankacılık krizlerinin temel nedenleri olmaktadır. Bankacılık sektörünün krize girmesi sonucunda mevduat sahipleri bankalardan mevduatlarını çekmeye başlayacağı için, bankaların likidite sıkıntısı had safhaya varır.[9]
Yukarıda özet olarak bahsedilen bankacılık krizlerine sebep olan faktörler aşağıda detaylı olarak açıklanmaya çalışılmıştır:[10]
· Bankacılık Sektörünün Riske Açık Yapısı: Bankacılık sektörünün doğası gereği bazı önemli riskler ile karşı karşıyadır. Bankacılık sektörü; müşterinin kredi borcunu ödeyememesi durumu olan kredi riski, banka aktif ve pasifleri arasında vade uyumsuzluğu bulunması durumu olan likidite riski, ani faiz dalgalanmaları sonucu bilançolarında bulunan faiz uyumsuzluğu durumu olan faiz oranı riski, bankaların ellerinde tuttuğu menkul kıymetlerin değer düşüklüğü durumu anlamına gelen fiyat riski, teknik sorunlar veya operasyonel aksaklıklar sonucu zarar görme durumu olan operasyonel risk, döviz kurunun volatilitesinden kaynaklanan döviz riski ve bankanın diğer risklere paralel olarak ödeme gücünün zayıflaması ile ilgili olan ödeme gücü riski ile karşı karşıyadır.
· Finansal Liberalizasyon (deregülasyon): Faiz kontrollerinin kalkması, zorunlu rezervlerin azaltılması, piyasaya girişin hem yabancı hem de yerli bankalar için kolaylaştırılması, yerli paranın konvertibilitesinin sağlanması, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi gibi iç ve dış finansal liberalizasyon uygulamaları bankacılık sektörünün faiz, döviz kuru, likidite ve ödeyebilirlik risklerini önemli ölçüde arttırmıştır. Bu sebeplerle dünyada bankacılık krizleri finansal liberalleşmenin başladığı 1980’lı yıllardan sonra hız kazanmıştır (Şekil 2).
· Tesadüfi Çekme Riski: Mevduat sahiplerinin likidite tercihlerinde tüketim yönünde ani ve tesadüfi bir değişimin yol açtığı olumsuzluk durumudur.
· Makro Ekonomik Yapı: Makro ekonomik yapıdaki olumsuzluklar, bankaların portföy yapılarını zayıflatırken, bankacılık krizleri GMSH ve büyüme oranları gibi makro ekonomik göstergeleri etkilemektedir. Doğru ekonomik politikalar ile sağlamlaştırılmış kredi piyasası ve endüstriyel yapının bankacılık sisteminin istikrarı üzerinde olumlu etkisi vardır.
· İlişkili kredilendirme ve aşırı risk alma: İlişkili kredileme; banka sahipleri, yöneticileri ve onlarla ilişkili kişilere kredi verilmesidir. Yürürlükteki bankalar kanununa göre, “bankalar; yönetim kurulu üyelerine, genel müdüre, genel müdür yardımcılarına ve kredi açmaya yetkili mensuplarına; bunların eş ve velâyet altındaki çocuklarına; tek başlarına ya da birlikte sermayesinin % yirmibeş veya fazlasına sahip oldukları ortaklıklara kredi veremezler.”[11] Basel komitesinin 1992 raporuna göre ülkelerin %90’ı tek bir müşteriye banka sermayesinin %60’ının üzerinde kredi açılmasına izin vermemektedir. Bir çok ülkede bu oran sermayenin %25’idir. Ülkemiz bankacılık kanununda da bu oranın %25 olduğunu görmekteyiz.[12]
1980 Sonrasında Bankacılık Krizleri
(Kaynak: Altıntaş, a.g.e., s. 41.)
Bankacılık krizlerine değindikten sonra diğer önemli finansal kriz çeşidi olan döviz krizine de göz atmak gerekecektir. Döviz krizleri genelde sabit kura dayalı enflasyonu düşürme programları sonucunda ortaya çıkar (2001 yılında ülkemizde olduğu gibi). Döviz kuru çıpasına dayanan bu sistemde enflasyon konusunda olumlu gelişme ile birlikte, yerli paranın değer kazanması sonucu, cari işlemler dengesindeki açık büyür. Buna rağmen sabit kurdan çıkamayan ülkeler, ister istemez bir finansal krize sürüklenir.[13]
Evvelce de belirtildiği gibi döviz krizleri ile bankacılık krizleri bir çok zaman birlikte görülmüşlerdir. Bunun bir sebebi de Şekil 3’te belirtildiği gibi döviz krizlerinin bir anlamda bankacılık krizlerinin tetikleyicisi olarak görev yapmasıdır. Çünkü döviz açık pozisyonu taşıyan bankaların dövize talepleri artarsa döviz arzı sabit kaldığından döviz fiyatları artacak, bu taleplerini yurt içinden TL finansman ile halletmeye çalışacak bankalar kısa dönemde yüksek faiz ödemeye razı olacaklar ve kendilerini finanse edecek kaynakların kısıtlı olması nedeniyle likidite açığı ortaya çıkacak ve bankacılık krizi meydana gelecektir. Yapılan araştırmalarda, bu krizlerin genellikle finansal serbestinin yaşandığı gelişmekte olan ülkelerde görüldüğü, döviz krizlerinin bankacılık krizlerini tetiklediği fakat tersinin doğru olmadığı ortaya konmuştur.[14]
Döviz Krizleri ile Bankacılık Krizleri Arasındaki İlişki
(Kaynak: Karabulut, a.g.e., s. 104.)
[1] Gökçe Aksu, “Mali Serbestleşmenin Krizler Üzerindeki Etkisi,”
[2] Ali Erbaşı, “Kurtlar Konseyi İş Başında”,
[3] Erişah Arıcan, Gelişmekte Olan Ülkelerde İstikrar Politikaları Uygulamaları: Türkiye, İstanbul, Derin, 2002, s. 27.
[4] Ali Hepşen, Bir Finanslama Yöntemi Olarak Menkul Kıymetleştirme: İpoteğe Dayalı Menkul Kıymetleştirme ve Türkiye Uygulaması, İstanbul, İTO, 2005, s. 89.
[5] Wiley Publishing, “The Determination Of Exchange Rate”,
[7] Halil Altıntaş, “Bankacılık Krizleri, Nedenler ve Ekonomik Maliyetleri”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ocak-Haziran 2004, No:22, s. 57.
[8] Cafer Kaplan, Bankacılık Sektörünün Yabancı Para Pozisyon Açığı: Türkiye Örneği, İstanbul, TCMB, 2002, s. 2.
[9] Aslan Eren, Bora Süslü, “Finansal Kriz Teorileri Işığında Türkiyede Yaşanan Krizlerin Genel Bir Değerlendirmesi” Yeni Türkiye, Eylül-Ekim 2001, No:41, Cilt:7, s. 3.
[10] Gökhan Karabulut, Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizlerin Nedenleri, İstanbul, Der, 2002, s. 37-41.
[11] 5411 sayılı Bankalar Kanunu, m.54.
[12] 5411 sayılı Bankalar Kanunu, m.54.
[13] Eren, Süslü, a.g.e., 3.
[14] Reuven Glick, Michael M. Hutchison, “Banking and Currency Crises: How Common Are Twins?”,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Merhaba kıymetli okuyucularım,
Yorumları denetlemeden siteye koyamıyorum. Maalesef uygun olmayan içerikler paylaşan kullanıcılar oluyor ve bunun siteyi ziyaret eden insanları olumsuz etkilemesini istemiyorum. Vaktimin darlığından her zaman yorumlarınıza da yanıt veremiyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim.